Yazıma öncelikle Babamın Sesi’ni ikinci kere izlediğimi ve sonrasında filmin kafamda oluşan olumsuzlukları bir nebzede olsa giderdiğini söyleyerek başlamak istiyorum.
Festivallerde yoğun film izleme bombardımanı halindeyken filmlere yeterince konsantre olamadığımı düşündüm Babamın Sesi’ni ikinci kere izlerken…
Ekibin ilk filmleri İki Dil Bir Bavul’daki coşkuları ya da mizahı bu kez yerini ıssız bir serinliğe bırakıyor. Filmin değişik bir gerçeklik duygusu var hem akışkan hem de durağan, hem sizi bir yerde bırakıyor, hem de değişik bir şekilde ilerletiyor sizi. Zeynel Doğan’ı ailesinin hikayesi, belli zaten hikayede bir yaşanmışlık olduğu. Adana Film Festivali’nde en iyi film ödülü kazanan filmden sonra itirazlar ve tebrikler ardı ardına sıralandı. Deneyimli yönetmenler genç yönetmenlerin perdede kurdukları hakimiyet karşısında isyan etmişlerdi küçük ve büyük çaplı. Benim itirazım da her politik olan şeyi beğenmek zorunda mıyız üzerineydi. Sadece Babamın Sesi için değil , politik sinemanın fikrine sığınıp, arkasına alıp yallah diye yollara düşen ve sinemanın diğer unsurlarını unutan filmler içindi itirazım. Press de böyle bir filmdir mesela teknik olarak sıfır ama fikir olarak sarsıcı!
Sonuçta ülke olarak çok karmaşık politik süreçlerden geçiyoruz, neye elimizi atsak değişik bir yaftalama biçimiyle karşı karşıyayız. Ben bu kadar karmaşık bir politik süreç hatırlamıyorum yaşım yettiğince tabii.
Babamın Sesi politik düzeyini gayet iyi tutturmuş, arka planındaki hikayenin dünü ve bugününü naif bir biçimde sorgulayan, babasızlık, babasız çocuk yetiştirmenin bir anne üzerindeki etkisinden çocuklara kadar yayılan bir etki çerçevesinde bakıyor olaya. Base gurbetteki kocasının üzerine yıktığı yükün altında kalmışken bir de dağa çıkan oğlunun hüznü vardır üzerinde. Diğer oğlu Zeynel ise evlidir ve annesine ancak bazı zamanlarda vakit ayırır.
Bazı politik arka planlı filmlerin derdini bu kadar hüzne bağlamasına itirazım var ama burada annenin hüznü, bir yandan gündelik hayata olan bağlılığı bu itirazlarımı yok etti. Kasetler üzerinden dönen, sese, duyguya dayalı hayatlar, okuma yazma bilmemenin, derdini kendi dilinde anlatmanın zorluğu hepsi filmde belli bir sırayla dönüyor. Babanın uzaktan kasetlerle verdiği direktifler, annenin gönlünü çoktan başka yerlere uçurtmuş besbelli! Hasan diye başlayan telefon konuşmaları ve ona verdiği örneklemeler çok iyiydi! Anne yüreği politik olmayı bilmez ama evladını anlar, film bunu gayet iyi anlatıyor bize. Bir de taşralı bakış açısı, onun ritüelleri ve yansımaları gayet yerli yerindeydi! Bir de o evlerden gelen ıssız serinliği de hissettim yani!
Ben Asiye Doğan’ın oyunculuğunu ok beğendim, zaten amatör oyunculuklara bayılıyorum, kendisi gibi olma hali en çok onlar da ortaya çıkıyor. Base’nin doğaya, yalnızlığa dönük hüznü çok iyiydi. Aynı şekilde annesinin iç dünyasına eşlik etmeye çalışan, zaman zaman onunla çatışan Zeynel Doğan da başarılıydı.
Babamın Sesi son dönemlerde karşımıza çıkan filmlerden ama sorununu daha genele yayan bir algısı ve anlayışı var. Ülkede yaşayan herkesin bir zamanlar politik bir cenderede sıkışıp kaldığını, ülkeyi terk etmek zorunda olduğunu ve geride kalanların nasıl yaşamlarına devam ettiklerini anlatan güzel bir film!