REC3 geliyor… Buluntu filmlerden (Found Footage) pek hoşlanmam. Blair Cadısı (The Blair Witch Project) ile hayatımıza şok edici bir giriş yapan bu film çekme tekniğine, aktüel gerçeklik duygusunun peşinde koşan ve üretimin maliyetsizliğinden etkilenen genç sinemacılar büyük bir iştahla atladı.
Eskiden birkaç yılda bir karşımıza çıkan bu filmlerden onlarcasını gördük geçtiğimiz vizyonda…
İlk [REC] filminin son derece basit bir konusu vardı ama yönetmen Jaume Balagueró’nun asıl derdi anlatımının, aktüel kamera desteği ile seyirci tarafından gerçek bir deneyim olarak algılanabilmesiydi ve bunu gerçekten başarmıştı. Ayrıca şunu bilin ki prensim; Zombiler kendi aralarında ikiye ayrılır. Şeytani (Vudu Büyüsü) kökenli olanlar ve virüs kökenli olanlar… Virüs bahanesi modern korku sinemasında daha çok tutuluyor ama benim sevdiğim bu “demonik” olanları… [REC] serisinin bir artısı da buydu.
Zombi filmlerinde genellikle kahramanlar bir binanın içinde hapsolmuştur ve Zombiler mekana girmeye çalışmaktadır. Balagueró bu sıkışmışlık duygusunu bir adım daha ileriye götürüyor ve Zombilerle insanları aynı binanın içinde hapsetmeyi başarıyordu.
Ama işte ‘tutmuş’ ucuz tüm korku filmlerinin başına gelen bu serinin de başına geldi. Bu harika filme asla devam çekilmemeliydi. Tabii altın yumurtlayan tavuğu kimse kesmek istemiyor.
Bazı buluntu film örneklerini kritiklerken de “bunu izleyeceğime düğün kasedimi koyar onu izlerim, daha gerilimli” yazmıştım ki işte kehanetimin gerçek olduğu gün bugündür! Neyse ki bu film bizi sadece ilk 20 dakikalık düğün bölümünde buluntu filmin kollarına atıyor sonra da bildiğimiz kocaman kameralara, alıştığımız steadycam numaralarına geçiyor. Filmin esprisi de bu… Bir melez film olarak belli bir anlam kazanıyor ve serinin devamının buluntu film tekniği üzerinden gitmeyeceğini işaretliyor. (Bu satırları yazarken 4. Film, [REC] Apocalypse’in çekileceğini öğrenmiş bulunmaktayım)
[Rec]3 Diriliş, Koldo ve Clara adlı genç çiftin evlilik törenlerinde başlıyor. Davetlilerden Koldo’nun amcası törene gelmeden önce bir köpek tarafından ısırılmıştır ancak yara önemsiz gözükmektedir. Törenin ardından yapılan partide amcanın garip davranmaya başladığını görürüz. Kendini balkondan atan amca, yardım etmeye çalışanları ısırarak cehennem saatlerini başlatır. Bu dakikadan itibaren REC 3, karmaşada birbirini kaybetmiş aşıklarımız Koldo ve Clara’nın birbirlerini bulma hikayelerini anlatan bir korku -güldürü -romantizm üçgeni halini alır.
Hikaye tanıdık geldi mi? Aslında bizim sinemamızdan çıkma tam da böyle bir film var; sinema yazarlığı da yapan iki yönetmenin elinden çıkma Ada: Zombilerin Düğünü… Koskoca [REC] serisi için bizim filmi yağmalamışlardır diye suçlamak olmaz ancak ilginç benzerlikler var. Konu bir yerde bambaşka bir tarafa gitse de giriş ve gelişme noktaları aynı.
Karantina (Quarantine) adıyla Amerikan illerinde remake dahi olan başarılı [REC] serisi bu hafta izleyeceğimiz Genesis bölümüyle yakıtını tamamen tüketmiş görünüyor. Filmin en affedilemez tarafı korku-komediye dönüşmüş olması… Bu o kadar vahim bir durum ki serinin tamamını daha ciddiyetsiz bir algılamayla hatırlamamıza yol açıyor. Keşke [REC] adıyla sürülmemiş olsaydı. Kendine ait hiçbir özgün fikri kalmamış olan hikaye, Anime ve çizgi roman yağmalamasına girişmiş bir şekilde “Testereli Gelin” Leticia Dolera’yı çıkarıyor karşımıza! Jill Valentine (Ölümcül Deney) ve Cherry Darling (Dehşet Gezegeni) özentisi bir karakter… Ergen izleyiciler hala bu numaralara kanıyorsa bilemem tabii.
[REC]³ Génesis’i izledim ve bir an önce unutmak istiyorum. Bu filmden sadece zombi kültüyle alay etme malzemesi çıkar ki onu yapan bir sürü yeteneksiz video yönetmeni var zaten. İzlediğim için pişmanım, kimseye de tavsiye edemiyorum. Zombiliğin de bir onuru var!