Çanakkale Çocukları filmi Sinan Çetin’in son büyük projesi. Aynı zamanda eşi Rebeca Haas’ı ve kendi çocuklarını da oynattığı için en kişisel filmi diyebiliriz. Rebekka Haas ile yaptığımız röportajda Haas’ın Sinan Çetin ile çalışmak hakkında söyledikleri çok dikkat çekiciydi…

Rebecca Haas Sinan Çetin’in eşi olarak yıllarca onun filmlerinin görsel yönetmenliğini yaptı. Fakat kamera önüne hep uzak kalmaya dikkat etti. Bütün bu yıllar içinde Romantik ve vizyona giren Çanakkale Çocukları’nda çocuklarıyla beraber rol aldı. Biz de hemen teybimizi kendisine uzattık. Haas çok da alışmadığımız bir içtenlikle cevapladı sorularımızı. Eşi Sinan Çetin’in sette bazen dağınık, disiplinsiz olduğunu ve çok bağırdığını söylerken onun gerçekçi, detaylara dayalı bir sinema yaptığını söyleyerek de hakkını teslim etti.

Proje size ne hissettirdi?

Sinan Çetin’i pek ciddiye almıyorum. Çok çılgın bir adam ve benim kontrolü biraz elimde tutmam gerekiyor. Bu yüzden oynamak istemedim. Önce projenin nasıl olduğuna bakarım. Utangaç biri olduğum için uzun süre oyunculuktan uzak kaldım, bu yüzden cesaretli değilim. Sinan güçlü bir yüzüm olduğunu, bütün duyguları oradan alabileceğini düşünüyor. Bu yüzden hep kamera önünde olmam gerektiğini söyler. Yine de fazla içinde olmak istemediğim için hayır dedim. Zaten evliyiz ve beraber çalışıyoruz, ben biraz mesafe olmasından yanayım. Sinan filmleri tüketilmesi için yapıyor o yüzden hiç kimse onu durduramaz. Onun filmlerindeki konular, herkesin bir şeyler öğrenebileceği, evrensel olan önemli konular. Tüm bunlara bakınca fikrim değişti yer almak istedim.

Savaş evrensel bir durumdur fakat ülkeler açısından bakıldığında bir o kadar da yereldir. Bu hikayeye baktığınızda evrensel olarak gördüğünüz şey neydi?

Einstein, “Mantık sizi A noktasından B noktasına taşır. Hayal sizi istediğiniz her yere taşır” demiştir. Biz belirli düşünce seviyelerinden artık çıkmak, hatta yeni bir basamak yapmak zorundayız. Savaş, politika, siyaset, siyasi güç, iktidar, rekabet bunlar sonsuz bir konsept oluşturuyor. Hiçbir konuyu aşağılamak istemiyorum fakat yeni bir adım atma zamanı geldi. Yeni düşüncelere açık olursak güzel şeyler çıkacaktır. Savaşan ülkeler açısından baktığımızda evet yereldir fakat annelerin tarafından baktığımızda bakış açısı hemen değişir.

Bu film anne gözünden baktığı için bana savaş karşıtı olarak da geldi. Filmi savaş karşıtı olarak adlandırabilir miyiz?

Evet adlandırabiliriz.

Size rol geldiğinde bu bakış açısı rolü kabullenmenizde işe yaradı mı?

Zaten projeyi o yüzden kabul ettim. Filmin konusunu çok geç anladım. Sinan herkes gibi komünikasyon yapmayan biridir. İstediğini hemen anlatamıyor ama öğrendikten, bilgi aldıktan sonra bu filmin savaşa karşı olduğunu anladım ve bu rol ile filmin bir parçası olmak istedim.

Türk değilsiniz ama bu toplumda yaşadığınız için bir nevi Türksünüz. Bu film Türk toplumu için çok değerli bir konuyu işliyor. Bu durum sizde cesaret kırıklığı, korku yarattı mı? Yutabileceğim bir lokma mı çiğniyorum diye düşündünüz mü hiç?

Korkabiliriz ama ben korkmuyorum. Bu filmle güzel bir şey söylüyoruz. Öldürmek kötü, yaşamak iyi mesajına hiç kimse karşı çıkmaz. Tabi ki politik bir biçimde konuşabiliriz ama insanlık tüm konuları geçer, her şeyden üstündür. Zaten bu film için geç kaldık. Biz belgesel çekmiyoruz, insanlara yeni bir açı göstermek istiyoruz ki bu durum sanattır. Sanatçı çok acı çeker, ortaya bir şeyler çıkarmak zordur. Eğer dinden, siyasetten, hastalıktan, homoseksüellikten korkuyorsan sanat yapan birisi olamazsın. Bir Avustralyalı kadını canlandırıyorum filmde. Bu rol kabul etmek cesaret mi yoksa cehalet mi bilemiyorum sonunda ben bir Almanım ve Avustralya aksanına dair hiçbir şey bilmiyorum. Herneyse sonunda yaptım. umarım Sinan bir mucize yaratır da komik duruma düşmem. Sinan gerçekçi de detaylara dayalı bir sinema yapmıyor. hikayenin özüne dokunan bir yaklaşımı var. Gerçekçi sinemadan ziyade daha çok bir masal anlattı bu filmde.

Filmde en savaş karşıtı duygu annelik duygusu var. Kendi yavrularını kaybetme endişesi çok fazla. Şu an Türkiye’de bunu yaşayan bir dolu anne var. Tam da o noktada sizin filminiz çıkıyor, üstüne üstük kendi çocuklarınız da oynuyor. Bu durum sizi nasıl etkiledi?

Filmin içinde otobiyografik unsurlar var. Bir evliliğin içinde iki kimlik var ve gerginlikler yaşanıyor. Bu hem globaliliğe doğru giden pozitif bir gerginlik hem de keskin bir gerginlik. Sizlerin ve benim dilimiz, düşüncelerimiz farklı. Sinan da ben de birbirimizden çok şey öğrendik. Hala da bir şeyler öğreniyorum, öğrenmeye de devam edeceğim. Otobiyografik anlarda oynamam kolay oldu, bu duyguları biliyorum, tanıyorum. Aile içi çatışmalar, düşünce ayrılıkları var. Bu hayatın kendisidir. Film hemen hemen bir çözüm vermiyor ama insanları yeni bir açıdan düşünmeye itiyor. Film bana terapi gibi geldi. Çocuklarımla beraber oynamak ise roldeki duyguların beni fazlasıyla etkilemesine sebep oldu tabii.

Ben oyuncu olmayı kendime uygun bulmuyorum dediniz fakat sonuçta başrol olduğunuz bir film bitirdiniz. Bu filmde sonra düşünceleriniz değişti mi?

Tabi ki oldu. Haluk Bilginer benim partnerimdi. Kendisi süper bir oyuncu. Ne kadar harika bir işi olduğundan bahsettim. Rol yapmak çok keyifli, çok derin bir iş. Başka bir insanın duygularını anlamak zorundasın. Oyuncuların cin gibi insanlar olduğunu düşünüyorum.

Siz kamera arkasından geliyorsunuz. Eşinizin bu filmi yönetmesi biraz problem yaratabilir. Siz böyle bir şey yaşadınız mı?

Yaşadım. Bazen diyaloglara güvenmedim, fazla duygu vermeden yazdılar. Önemli diyaloglar istediğimi söyledim. Sonra kendimi tuttum. Çünkü ben de filmciyim ve yönetmene yüzde yüz saygı duymuyorsan bu işi yapmamalısın diye düşündüm. Yoksa bu gemi yürümez.

Bundan sonra oyunculuğu profesyonel olarak düşünüyor musunuz?

Her şeye açığım artık. Prensip olarak ilgimi çekiyor ama kolay kolay bir yönetmene güvenmiyorum. Senelerce kameramanlık yaptım, başka yönetmenlerle çalışıp hatalarını gördüğümde Sinan’a koştum. O her zaman önemli bir şey yapıyor. Bazen çok amatör, dağınık, disiplinsiz yapıyor, çok bağırıyor. Onunla beraber çalışmak çok zor ama film yaparken en önemli şey konu, sonuç ve o bunun üstesinden geliyor. Hiçbir zaman boş bir iş yapmaz. Bu da çok rahatlatıcı ve keyifli bir durum.

Türk sinemasında gişe filmleri ve sanat filmleri diye bir çatışma vardır. Sanat filmlerini Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu, Derviş Zaim, Yeşim Ustaoğlu’dan seyretmeye alıştık. Bu tür filmler üretirler. Başka yönetmenler de gişe filmi üretirler. Sinan Çetin tam ortadadır. Gişeyi de, sanatı da önemser. Siz bu çatışmaya nasıl bakıyorsunuz?

Siz zaten çok güzel anlattınız. Türkiye’de hem gişeyi hem sanatı düşünen film çok az var. Dünyada çok önemli yönetmenler var, Roman Polanski, Milos Forman, Quentin Tarrantino, Inarritu, Coen kardesler gibi. Filmleri hem çok büyük gişe yaptıyor, eğlenceli filmler oluyor hem de çok önemli mesajlar taşıyor. Türkiye’de daha öyle film göremedim.

Türkiye’deki yapılanma çok dengeli değil. Yurt dışında ödül alan filmi, Türkiye’de 9 bin kişi izlemiyor.

Çünkü bir tarafta ideolojik düşünceler diğer tarafta para kazanmaya dayalı düşünceler var. Biz Hollywood’dan bir şeyler öğrenebiliriz.

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.