Çanakkale Çocukları / Yönetmen: Sinan Çetin… Düşman, Anadolu’ya girmesin diye canlarından oldular. Evet, okullar o yıl mezun veremedi, çünkü koyun koyuna öldüler, o güzelim delikanlılar…
İnançsız ve amaçsız yaşanmaz dediler, öğrenciyken, öğretmeni oldular, halklarımızın… Sinan Çetin de kalkmış, hani o bildik “Hayat güzeldir!” lakırdısı ile 450 bin can alan Çanakkale Savaşı’na dair bir film (Çanakkale Çocukları) çekmiş, hem de evinin arka bahçesinde… Barış yanlısı olacak başka bir savaş bulamadın mı, diye sorarlar insana, hayır, savaş karşıtı olsa yine gam yemeyeceğim. Neredeyse, eşit mesafede duracağım şaşkınlığı ve medeniyetler ittifakı hayranlığıyla, işgal ordularını, evine konuk edecek. Arkadaş! Düşman, yurdu ele geçirmeye gelmiş, Türkçe olimpiyatlarına katılmaya değil. Yani ağırlamaya hiç gerek yok. Neyse tarihler de tutmuyor, çok şükür.
Rec 3: Diriliş / Yönetmen: Paco Plaza
Quarantine adıyla Amerikan illerinde remake olan [REC] serisi bu hafta izleyeceğimiz Genesis bölümüyle yakıtını tamamen tüketmiş görünüyor. Filmin en affedilemez tarafı korku-komediye dönüşmüş olması… Bu o kadar vahim bir durum ki serinin tamamını daha ciddiyetsiz bir algılamayla hatırlamamıza yol açıyor. Eski filmleri seyreden izleyiciler gülmek yerine sinirlenecekler. Birinin evladına palyaço kıyafeti giydirip dilendirmesinden farksız bir sinemasal çaba… Keşke [REC] adıyla sürülmemiş olsaydı. [REC]³ Génesis’i izledim ve sevmedim. Video piyasası için yapılan onlarca ucuz filmden hiçbir farkı yok. Etkileyici değil, silik ve sıradan. Gösterdiği her şeyi yüzlerce kez izlemiş ve ziyadesiyle sıkılmış durumdayız. Ancak sinemada görmek istediğiniz başka bir film yoksa…
Napcaz Şimdi / Yönetmen: Özgür Özberk
Bazı filmlere giderken üç aşağı beş yukarı ne izleyeceğimizi tahmin ediyoruz artık! Yerli komedi benim en korktuğum tarzların başında geliyor artık… N’apcaz Şimdi Özgür Özberk, Özge Özberk imzası taşıyan bir komedi. Acaba dedim, belki farklıdır beni korkutan diğer komedilerden ama maalesef! N’apcaz Şimdi şimdi üçlü ilişki sınıfına girer mi derseniz evet girer! Nihan ve Toygar evli ama birbirinin ensesinde boza pişiren bir çift. Toygar karısının dırdırından bıkan her erkek gibi kendisine genç ve güzel bir sevgili ayarlar! Ve karısından kurtulmanın yollarını arar! Hadi konu orijinal değil diyelim, bari ilgimizi çekecek bir şeyler yapsaydınız demekten kendimi alamadım… Filmin başlardaki hakkını vereyim o zaman, zira sonlara doğru sünger gibi uzadıkça uzadı ve bitmek bilmedi!
Yargıç Dredd / Yönetmen: Pete Travis
Dredd, 1995’teki Sylvester Stallone’lu versiyonun düştüğü bariz hataları yinelemiyor belki ama ilgi çekici bir hikâye sunmayı da başaramıyor. Kafaların patladığı, derilerin yüzüldüğü abartılı şiddet sahneleri, alışık olmayan izleyiciler için rahatsız edici olabilir. Aksiyon meraklısı bünyeler hoşça (ama boşça) vakit geçirmek için tercih edebilirler. Yargıç Dredd hayranlarının iyi bir sinema uyarlaması beklentisi ise bir başka bahara kaldı sanki. Not: Yargıç Dredd’in diğer medya uyarlamaları arasında en başarılısı, Anthrax’ın Among the Living (1987) albümünde yer alan ve Yargıç Dredd’e ithafen yazılan ‘I Am the Law’ (Kanun Benim) isimli şarkı sanırım. Hala Anthrax’ın en sevilen şarkıları arasında zirveye oynuyor.
Ted / Yönetmen: Seth MacFarlane
“Ted”, bir ayıcık filmi… Giriş, ‘Ayı; Bir Sevgi Filmi’ gibi oldu ya, neyse artık idare edin… Hep yalnız kalan, sürekli oyunlardan dışlanan üzgün bir çocuğun ‘arkadaş’ dileği gerçekleşiyor ve sevimli oyuncak ayı canlanıyor. Dünya büyük bir hayrete düşüyor, sonra bu mucizeye alışıyor herkes… İşte aradan yıllar geçiyor, dostlukları hiç bozulmuyor. Ta ki aralarına bir kadın girene dek. Ne güzel! Evet, kahramanımız artık 30 yaşında, bedenen büyümüş ancak kafa çocuk kalmış. Yumoş ise tam zıttı, vücudun değişmemiş ama her türlü kötü alışkanlığı bünyesinde toplamayı bir şekilde başarmış. Yani bizim çocuk adam, ayıcığın oyuncağı olmuş.
Araf / Yönetmen: Yeşim Ustaoğlu
Filmin bazı sahnelerinin çok etkileyici olduğunu da söylemeliyim. Düğün sahnesi veya Karabük’teki diskoda eğlenen “apaçi” gençlerin doğallığı mükemmeldi. Disco sahnesini neredeyse en etkileyici Türk sinemasındaki 10 sahne içine koyabilirim. Tabii bir de çocuk düşürme sahnesi var. Zehra’yı canlandıran Neslihan Atagül yepyeni bir isim. Bu sahnede muhteşem iş çıkarmış. Onun ismini sinemada daha çok duyacağız diye düşünüyorum. Kısacası yönetmenin bakış açısı benim için filmde soru işaretleri oluşturuyor. Onun aşka bakış açısıyla benim ki çelişiyor. Diyeceksiniz ki sen kimsin, bizi yönetmen ilgilendirir. Ama bir film gösterime çıktıktan sonra artık yönetmenin değil tüketicinin olur. Yani benim, senin veya hepimizin. Bu bağlamda filmi içselleştiremiyorum.