Henüz iki kısa filmlik filmografisiyle şimdiden sektörün önde gelen kısa film yönetmenlerinin arasına girmeyi başaran Orhan İnce için son yılların rekortmen kısa filmcisi tanımını yapmak yanlış olmaz. Ana dilin önemini anlatan onlarca kısa film içinden en akılda kalanı olanıydı kuşkusuz ki “Ali Ata Bak”. Orhan İnce bu filmdeki samimi anlatımı, doğal oyunculukları ve içten çabası için alkışları hak etti, ödülleri evine götürdü. Bakalım Orhan’ın kısa film dünyası hakkında düşünceleri neler?
Öncelikle biraz kendinden bahseder misin?
1983 Diyarbakır doğumluyum. Marmara Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümünü bitirip aynı üniversitede yüksek lisans yapmaktayım. DEMA KU GENIM DIRIJIN (BUĞDAYLAR DÖKÜLÜRKEN) ve ALİ ATA BAK adlı kısa filmlerini çektim.
Senin için kısa filmin tanımı nedir?
Kendi uzun metraj sinema filmini görmemiş birisi olarak; şu anda duygu, düşüncelerimi ve bakış açımı sizlerle kısa bir şekilde paylaşabildiğim tek yol.
Kısa filmi bir araç olarak mı görüyorsun? Yoksa söz gelişi bir 10 yıl sonra da, kısa filmler çekeceğim diyor musun?
Ben bir araç olarak görmüyorum. Seviyorum kısa film yapmayı ve daha zor buluyorum uzun metrajdan. Kısa bir süre içerisinde yarattığınız atmosfere ve anlattığınız hikâyenin içine insanların girebilmesini sağlamak, sanırım uzun metrajdan daha zordur. Bazen o kadar güzel bir fikir gelir ki aklınıza, o ancak kısa film olur. Böyle bir şey 10 yıl sonra da gelse aklıma, mutlaka çekerim.
“Ali Ata Bak” adlı filmin birçok festivale katıldı, ödüller aldı. Neler hissettiriyor bu durum? Geleceğe dair ne gibi hayaller kurduruyor?
Bundan önce yaptığım film de birçok festivalde gösterildi. ‘’Ali Ata Bak’’ kadar ses getirmese de bizim için ulaşmak istediğimiz yerler için önemli bir adım oldu. Festivaller, kısa filmler için belki de tek gösterim olanağı. O açıdan bir kısa film yönetmeni olarak yaptığım filmlerin izleyiciyle buluşması çok önemli. Ali Ata Bak’ın festivallerde dolaşması ve ödüller alması tabi ki de çok mutlu etti. Gelecek açısından da neler olur bilmiyorum açıkçası. Bu işe gönül vermiş ve bu işi hobi amaçlı değil, mesleği olarak seçmiş birisiyim, her zaman en iyisi olması için uğraşırım ama en iyisi olur mu onu zaman gösterir.
Sence hızla gelişen teknolojinin, kısa filme ne gibi katkıları olabilir? Neler götürür?
Ben okula başlarken ev arkadaşımın kompakt makinesiyle ilk ödevlerimi çektim. Bu kadar kısa zaman diliminde o kadar çok şey değişti ki, uzun metraj filmleri artık fotoğraf makineleriyle (5D mark2) çekiliyor. Her gün yeni bir kamera çıkıyor. Evinde bilgisayarında kurgunu yapabiliyorsun. Teknolojinin çeşitlenmesi ve bu anlamda çoğalması film çekecek kişileri çoğalttı. Fakat bu kadar kolay olması da işin niteliksel boyutuna zarar veriyor diye düşünüyorum.
Örnek aldığın, sinemasını sevdiğin, yerli ve yabancı yönetmenler kimler? Hangi oyuncularla çalışmak isterdin?
İsim anlamında belki çok değer verip de unuttuğum isimler olabilir, o yüzden isim vermeden devam edeceğim. Hayatta olmadıkları için isimlerini vermemde sanırım sakınca yoktur. Birçok insanın evinde posterleri asılı olan, genelde birçok insanın neden sevdiğini bilmeden kayıtsız şartsız sevdiği sinema adamı Yılmaz Güney. Küçükken filmlerini izlemeden sevmiştim Yılmaz Güney’i. Filmlerini izledikten sonra ise büyük bir hayranı oldum. Onun sineması benim için önemli bir referanstır. Bir de sinemayı sadece sevmek değil de, âşık ta olmak istiyorsanız sevgili Ahmet Uluçay’ı da unutmamak gerekiyor. Bunun dışında bu işe gönül vermiş ve samimi bir sinema yapan her yönetmen benim için saygıya değerdir. Oyuncu anlamında aslında çok çalışmak istediğim oyuncu var fakat şu ana kadar hiç profesyonel oyuncuyla çalışmadım. Bundan sonra ki filmlerimde ne olur bilmiyorum. Yarattığım karaktere en çok uyan kişi oyuncu bile olmazsa çok çalışmak isterim..
Türkiye’deki film festivalleri ve kısa filmcilere yaklaşımları konusunda neler söylemek istersin?
Bu çok önemli olduğu için en başta bunu söylemek istiyorum. Festivallerdeki ön eleme jürisi bence asıl jüriden daha önemli, eğer onlar istemezse dünyanın en iyi filmini de çekseniz o filmden kimsenin haberi olamaz. Lütfen buna gerekli önemi versinler!
Genelde uzun metrajla birlikte yapılan festivallerde: Kısa metrajlar gösterim konusunda en kötü salon en kötü teknik hangisiyse oraya, en kötü ulaşım ve barınma koşulları kısa filmciler için oluyor. Genelde bir an önce bitsin de gözüyle bakılıyor. Ödül töreninde bile uzun metraj’a hemen geçmek için, kısa metraj ödülleri pat diye okunuyor. Ne bileyim biraz heyecan, gerilim filan yaratılır. Sadece kısa filmin gösterildiği festivaller bu konu da daha iyi. Geleceğin sinemasını oluşturacak kişiler bu işi yapan arkadaşlardan oluşacaktır. O yüzden bireye olmasa da sinemaya saygı diyorum.
Son olarak gelecek planlarından bahsedelim…
Yeni bir kısa film senaryosu üzerine çalışıyorum. 2013’te çekeceğim eğer bir aksilik olmazsa. 2014 ya da 2015’te de ilk uzun metraj filmimi çekmeyi planlıyorum.