Ti West’in Hayaletleri Korkutmuyor!
Ti West’i severim. 80’ler slasherlarına, saygı duruşu olmaktan da öte bir anlam ve özlem yüklenmiş The House of the Devil / Şeytanın Evi ile beğenimi kazanıp takip listeme girmişti. O yüzden derginin bu sayısına “seni seçtim Pikaçu” deyip yönetmenin son filmi olan The Innkepers’ı yazmak istedim. İstemez olaydım!
The Innkeepers, senaristliğini ve yönetmenliğini Ti West’in üstlendiği, başrollerini yine The House of the Devil’den Sara Paxton, Pat Healy ve emektar Kelly McGillis’in paylaştığı korku/gerilim türünde bir yapım. Filmde artık kapılarını müşterilerine kapatmak üzere olan eski bir otelde çalışan iki otel görevlisinin, bu otelde daha önce kendini asarak öldüren bir kadının hayaletini bulmaya kalkışmaları ve bunun sonucunda başlarına gelen olaylar konu ediliyor.
80’lerin “lanetli ev” filmlerine özenen giriş bölümü film için umutlandırsa da bir süre sonra hikaye bir hamster çemberinde dönmeye başlıyor. İnanın, bir şey anlatmama başyapıtı olan Türk dizilerinde bile 1.5 saatin içinde daha çok mevzu dönüyor. Uzadıkça sıkıcılaşan bu 70 dakika boyunca kendimi filmi izler halde tutabilmek için çok zorlandım. Tüm bu peşrevin iyi bir finale hizmet edeceğini sanırken her şey bir çırpıda olup, bitiveriyor, siz de ekrana, ışık tutulmuş Tavşan gibi bakakalıyorsunuz.
Oyunculuklarda bir sıkıntı yok… Tek üzüntüm Stake Land adlı Futuristik Zombi filminde de benzer bir yorgun/yıpranmış çehre ile gördüğüm Kelly McGillis için oldu. Yıllar kadınlara iyi davranmıyorlar. 80’lerde Maverick Tom Cruise’un aklını başından alan o sütun bacaklı, sırma saçlı uçuş eğitmeni gitmiş yerine iyice yıpranmış bir orta sınıf Amerikan kadını gelmiş. Tom Cruise Rockstar rolleri oynamaya devam ediyor ama… (Vampirle Görüşme sırasında gerçekten ısırılıp ölümsüzlük kazandığını düşünüyorum.)
Yüzlerce olmamış şeyi yazıp filmi çok ciddiye almak istemiyorum açıkçası… 20 yıl önce seyretmekten bıktığımız türden “Kaderin seni çağırıyor” temalı bu hayalet öyküsünde hayaletler dahil korkutma potansiyeli olan hiçbir şey yok! Ti West artı 80’lerin ekmeğini yemekten vazgeçip yeni formüllere kafa yorsa hiç fena olmayacak. The House of the Devil’da bu ağırdan alma hali bir nebze olsun öyküye hizmet ediyordu ancak bu defa işe yaramamış. Minimalist bir hayalet filmi izlemeyi istersek Uzakdoğu taraflarına bakarız. Bu kadar kasmanın âlemi yok!
Uzun lafın kısası; İflah olmaz supernatural korku hikayelerini sevenler dahil kimsenin yanına bile yaklaşmaması gereken bir film bu… Modası geçmiş bir hikayenin, sıkıcı bir kurguyla iyice iç geçiren bir izleme deneyimine dönüştürülmesinden ibaret. Filmin çoğunda hiçbir şey olmuyor. Olmaya başladığında ise “hadi, geç oldu kapatıyoruz!” der gibi bir aceleyle hiçbir soru açıklığa kavuşmadan bitiş jeneriğini izliyorsunuz. Bu neresinden baksanız beceriksizliktir. Kimse de ekol, tarz, Retro falan diye sevip bağrına basmaz böyle bir filmi… Ti West artık cepten yiyen bir sinemacı, bunu anlamış bulunuyoruz. Son olarak, eğer iyi bir kork filmi arıyorsanız, şansınızı başka filmlerde denemenizi tavsiye ediyorum.
Murat Tolga Şen / murattolga@gmail.com