Kıyametin sığınağı!
Banu Bozdemir
Kıyamet alameti filmlerin şimdilik sonuncusu olan The Divide / Mahşer Günü sepetine klostrofobiyi atarak sıkı bir başlangıç yapıyor. Aslında filmde bugüne kadar izlediğimiz tüm ‘kıyamet alameti’ filmlerden izler taşıyor. New York’ta yaşanan nükleer patlamayı ve sonrasını anlatan filmde, birbirini tanımayan sekiz kişinin yaşadıkları binanın sığınağına adeta onlarla beraber biz de giriyoruz.
Film sığınaktan bir türlü çıkamama duygusuyla (dışarıda kötü adamlar var işareti) Panic Room’u, toplu hezeyan açısından Rec’i hatırlatıyor ve gelip yaslandığı dünyanın kötü halleri üzerine de bir 28 Gün Sonra tadı bırakıyor bünyelerde.
Film öncesinde mantıkla başlayıp, sonrasında kapalı alan fobisinin tavan yaptığı bir arenaya dönüşüyor, açlık ve susuzlukla birlikte fazlasıyla ‘insani’ değer kaybına uğruyor. Filmin yarattığı klostrofobik atmosfer ve buna eşlik eden değişim gerçekten de dehşetle izlenecek noktaya taşınıyor.
Sekiz kişinin kayıpları ve değişen güç dengeleri filmi belli bir heyecan dengesinde tutmayı başarıyor, gücü ele geçirenin ortamda estirdiği kötücül rüzgar ise Körlük / Blindness filmini hatırlattı bana. Özellikle de sınırlı sayıdaki ganimetin dağıtımının yarattığı kaosla ve yiyeceklerin tutulduğu atmosferin benzerliğiyle! Bir de güç dengesinin el değiştirmesi ve gücü elinde tutanın son derece vahşi olmasıyla…
Erkek egemen bakış açısının kadınlar üzerindeki etkisi de sorgulanmaya değer. Yani film dışarıda bitmiş bir dünyanın izlerini içeride bitmeye yakın insan vicdanında arıyor ama yanılıyor. Film ziyadesiyle rahatsız edici. Dediğim gibi ortam ve insanların fiziksel (tabii ki ruhsal) değişimi başarıyla perdeye yansıyor.
Filmin bitik ambiyansına rağmen, hala dışarıya çıkmak için çabalayanlar var ama filmin en mantıklısı Eva, bu konuda sakin bir dirayet içinde aynı zamanda. Ve filmin sonunda yaşanan boşluk! Yaşam için çabalamakla bunun ne kadar gereksiz olduğu arasındaki o ince çizgiyi etkili bir dille anlatıyor ve aslında beklenen sona bizi büyük bir sıkıntı ve sürprizlerle hazırlıyor.
İlk filmi Fronters / Sığınak’la korku gerilim tarzında başarılı bir iş çıkartan Xavier Gens bu filmle de umutları boşa çıkarmıyor. Filmde kızını kaybeden acılı anneyi oynayan Rosanna Arquette’ı başta tanıyamadım ve sonrasında farkına vararak değişim ve oyunculuğu için tebrik ettim!