SERDAR AKBIYIK

Kaos Örümcek Ağı’nın başrol oyuncusu Rojda Demirer kadın bir Türk ajanını canlandırdığı film için yakın dövüş sanatları dersleri aldığını, hayatında ilk kez yumruk ve tekme atmayı öğrendiğini söyledi…

 Türk sineması son dönem üretimleriyle bir endüstri olma yolunda ilerliyor. Bu ilerleme çok da doğru bir şekilde devam etmiyor ama gelecekte daha kaliteli yapımlar göreceğimizi düşünüyorum. Bu hafta vizyona giren Kaos Örümcek Ağı kurşunların, el bombalarının havada uçuştuğu bir film. Filmin başrolünde oynayan Rojda Demirel tabancası kemerinden sarkan, erkekleri tekme tokat döven güzel ve sert bir ajan. İşte Demirel’e bu sert filmin çekim hikayesini sorduk.

 Bu filmde olmayı nasıl tercih ettiniz, filmin sizi etkileyen tarafları?

İlk olarak filmin senaryosundan çok etkilendim. Sonunu bir solukta getirdiğim ve büyük bir merakla okuduğum, çok sürükleyici bir senaryoydu. O kadar başarılıydı ki, Türkiye’de bunu başarabilir miyiz, bunun altından kalkabilir miyiz diye de düşünmeden edemedim. Ama yapımcımız ve yönetmenimizle yaptığım görüşmenin ardından içim çok rahatlamıştı. Çünkü karşımda gerçekten ne yapacağından çok emin bir ekip vardı. O noktadan sonra beni endişelendiren bütün soru işaretleri ortadan kalkmıştı. Ve artık ben de bu filmin bir parçasıydım.

Hollywood örneklerinde kadın ajan olmanın belli bir karizması vardır, sizin karakterinizin özelikleri nelerdir?

Bu filmdeki karakterim Meltem, benim bu güne kadar oynadığım kırılgan kadın rollerinden oldukça farklı bir rol. Eli silah tutan, dövüşen, çok güçlü bir karakter. Senaryoyu okuduğum andan itibaren “evet bu rolü ben oynamalıyım” dedim. Meltem ne istediğini bilen, hedefine ulaşmak için bütün zorlukları aşan, tehlikelerin içine gözünü kırpmadan girebilen soğukkanlı bir ajan.

 

Son dönemlerde ajan filmleri bizde de arttı. Femme Fatale roller günümüzde ajan – kötü rollerine mi dönüştü?

 

Türk sinemasında son zamanlarda farklı tarzlara yönelinmiş ve daha cesur adımlar atılmaya başlanmış durumda. Femme fatale roller her zaman olacaktır ama bu çeşitlilik ile birlikte Türk seyircisi de artık daha farklı kadın rolleri ve güçlü yapımlar izleyecekler. Kaos da Türk sinemasının hiç denenmemiş, yeni ve cesur yapımlarından biri olarak seyircimizin karşısına çıkmaya hazır.

 

En son 2002’de Gönderilmemiş Mektuplar’da rol aldınız. Ondan sonra uzun bir dizi trafiği görünüyor. Başka bir sinema filminde rol almak için neden bu kadar beklediniz?

 

Gönderilmemiş Mektuplar’ı çektiğim sırada devlet tiyatrosu kadro sınavlarını da kazanmıştım. Ve filmim bittikten sonra görev bölgem Trabzon’da çalışmaya başladım. Aynı anda da İstanbul’da dizilerde oynuyordum. Trabzon İstanbul arası mekik dokumak yeterince zorlu bir süreçti. Araya bir de sinema filmi sıkıştırma şansım pek olmadı. Genelde film tekliflerinin, ben dizi çekimlerine başladıktan sonra gelmesi sanki tercihimi dizilerden yana kullanıyormuşum gibi gözükmesine neden olsa da aslında durum böyle değildi. Hep sinemada iyi bir yapımda ve farklı bir rolde oynamak istiyordum. Kaos-Örümcek Ağı’nda bunu yakaladığım için de dizi çekimlerim devam etmesine rağmen uzun bir aradan sonra sinemaya geri dönmüş oldum.

 

Hollywood’un en iyi başardığı işlerden biri de aksiyon. Ve Kaos’un bu filmlere çok benzediği söyleniyor. Benzerlikler nelerdir?

 

Genelde bizde aksiyon filmi denildiği zaman sadece bir kaç tane çatışma ve patlama sahnesi oluyor. Bizim filmimiz ise gerçekten Hollywood’da ki yapımlar gibi her saniyesi aksiyon dolu, seyirciye sadece bir kaç dakikalık nefes aralıkları bırakacak tempoda geçiyor. Ayrıca kullanılan görsel efektlerimiz hiç bir masraftan kaçınmayarak çekilen aksiyon sahnelerimiz ve kullanılan teknik ekipmanlarla Hollywood standartlarını yakalayan bir film çektik.

 

Erkek dünyasında rol alan bir kadın ajanı oynuyorsunuz. Onların dünyasında rol almak için kadın ajanların da erkekleşmesi mi gerekiyor? Yoksa kadın olarak daha geri planda mı kalması gerekiyor? Sizin filminize bu durum nasıl yansıyor?

 

Aslında ikisi de değil. Bizim filmimizde Meltem asla geri planda kalmayan, erkek dünyasında bir kadın olarak onların yapabildiği her şeyi yaparak kendini kabul ettirmiş bir ajan.

 

Rolünüze hazırlanırken belli bir yöntem izlediniz mi? Dövüş teknikleri hocasından ders aldınız mı?

 

Çok fazla vaktimiz olamadı, ancak iki hafta boyunca yoğun bir şeklide yakın dövüş dersleri aldık. Tekme, yumruk nasıl atılır, gard nasıl alınır gibi temel hareketleri öğrendik. Ve sette yapacağımız dövüş sahnelerinin koreografilerini çalıştık. Bunun dışında, silah tutma, ateş etme teknikleri öğrenip sıkı, kondisyon çalışmaları yaptık.

 

Film ülkemizin belli bir gerçeklik gündemine mi odaklanıyor, yoksa uluslar arası bağlantılı bir aksiyon mu içeriyor?

 

Filmimiz aslında hep üretilen, gerçekliğine inanılan ama hiç bir zaman tam olarak kanıtlanamayan komplo teorilerine değiniyor. Dış güçlerin orta doğu ve Arap ülkelerinden sonra Türkiye’de bir kaos yaratarak yönetimi ele geçirme planlarını anlatıyor. Ama maalesef bu güçler Türkiye’deki en önemli kademelerin bile içine sızmış durumda. Bu yüzden de kahramanlarımız Mete ve Meltem’in işleri oldukça zor.

 

Son dönemde gişeye oynayan popüler filmleri sıklıkla görmekteyiz. Yer aldığınız projelerde bağımsız ya da gişe filmi olmasına dikkat ediyor musunuz?

 

Ben oynayacağım filmleri seçerken bağımsız ya da gişe filmi olmasından çok senaryoya ve teklif edilen rolün bana ne katacağına, oynarken beni tatmin edip etmeyeceğine bakıyorum. Ayrıca filmin yönetmenine inanmam, onun vizyonuna güvenmem ve birlikte rol alacağım oyuncular karar vermemde etkili oluyor.

 

Kariyerinizde birçok dizi var. Dizilerdeki çalışma şartları da ortada. Bu sıkışık şartlarda upuzun bölümler çekmenin, özellikle oyuncular üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

 

Kesinlikle düşünüyorum. O kadar yoğun bir tempoda, o kadar seri bir şekilde çalışıyoruz ki yaşadığımız yorgunluk ve stres ister istemez bizi cepten yemeye itiyor ve oyunculuğumuzu olması gereken noktadan aşağıya çekmeye başlıyor. Bu yüzden çok acil bir şekilde çalışma şartlarının iyileştirilmesi, daha insani düzeye çekilmesi gerekmektedir. Bunun için de bir yıl önce kurulan oyuncular sendikasının çok ciddi girişimleri ve çalışmaları var. Biz oyuncular olarak da sendikamızın sonuna kadar arkasında durarak bu şartların bir an önce düzelmesi için elimizden geleni yapıyoruz.

 

Bundan sonra kariyerinizde sinema daha fazla yer tutacak mı?

 

Film setleri dizi setlerinden farklı olarak çok daha özenli bir çalışma ortamına sahip. Başı ve sonu belli olduğu için oyuncunun karakteri daha doğru analiz etmesini ve rolünü daha içselleştirerek ortaya çıkarmasını sağlıyor. Bundan sonra da iyi projeler olduğu sürece sinema filmlerinde elimden geldiğince daha sık yer almaya devam edeceğim.

 

 

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.