ALİ ULVİ UYANIK

“Aşkın Formülü Yok – I rymden finns inga känslor / Yönetmen: Andreas Öhman

Otistik yelpaze içinde ortaya çıkan ‘Asperger Sendromu’ , sinemanın gözdesi artık: “Adam”, “Benim Adım Khan – My Name Is Khan” gibi filmlerin başkahramanları gibi, İsveçli genç adam Sam de düz mantık içinde çok zeki, takıntılı ve iletişim kurmanın zor olduğu bir ‘özel insan’. Film, kendi normallerimizi gözden geçirmemize kapı açıyor… Sam’in dünyasındaki yaşamın saf haline dair ipuçlarını yakalamamız için fırsat veriyor; aynı zamanda da, mizahta kalitenin ne olduğuna dair ‘kalpleri ısıtan sıcaklıkta’ bir örnek.

“Sherlock Holmes: Gölge Oyunları /Sherlock Holmes: A Game of Shadows / Yönetmen: Guy Ritchie

Guy Ritchie, ilginçtir, 15 yaşında okulu terk ederek sinemaya tutkuyla bağlanmış… Bugün ise değerli oyuncuları yönetmenin yanı sıra, çerçevenin içindeki binlerce ayrıntıya egemen bir yönetmen olarak çoktan kabul görmüş… Holmes, analitik sorun çözme yeteneğini bilim adamlığıyla ve atletik fiziğiyle birleştiren yumrukları etkili bir dedektif olarak Robert Downey Jr. tarafından canlandırılırken, film boyunca Ritchie’yi de görür gibi oluyoruz… İlkine göre daha anlaşılır bir hikâye, ama mutlaka her sinefilin görüp zevkini çıkarması gereken bir görsel zenginlik: Set – kostüm tasarımları ve sanat yönetimi, sinema okullarındaki dersler için ideal.

“Acımasız Tanrı – Carnage” / Yönetmen: Roman Polanski

On bir yaşlarında iki erkek çocuğu kavga eder! Her şeye rağmen çocuktur onlar… Henüz saflıklarını yitirmemişlerdir, öykünün sonunda da barışırlar. Fakat bu arada… Bu arada, çocukların dört ebeveyni ‘sorunu çözmek’ için bir araya gelip, günün sonunda kendileri birer sorun olur. Çağdaş insan riyakârlığı baskın çıkar, içlerinde kopan fırtınalar dışa vurur: pişmanlıklar, özlemler dile getirilir; hiddetlenilir, bağırılır; o yapay kibarlık ve o sahte samimiyetin maskesi düşer, büyük insan doğasının ilkel dürtüleri açığa çıkar… Yönetmen Polanski, oyuncular da Jodie Foster, Kate Winslet, Christoph Waltz ve John C.Reilly olunca, bu tek mekânda geçen film, yılın en önemli yapıtlarından birine dönüşür.

“Bisikletli Çocuk – Le gamin au vélo / Yönetmenler: Jean – Pierre Dardenne , Luc Dardenne

Çocuk olmak üzerine, ‘damardan giren'( karşısındaki kişiyi en fazla etkileyebilecek noktadan konuya girmek) bir hikâye. Hayattaki tek yakını olan genç babasının reddettiği (babayı yargılamayalım) hırçın Cyril, merhamet ve sevginin birleştiği güzel insan, kuaför Samantha’nın koruyuculuğunda ‘kurtulacak’, zamanında sahip çıkılmamış başka bir çocuğun suç işleme teklifinden uzak durabilecek midir? Kısaca: Her çocuk bir dünyadır! O denli kırılgan ki kalpleri onarmak güç ama asla olanaksız değil… Ve final yok mu, o final… Yaşamlarında ‘kalp sarsıntısı’ geçirenler özellikle, gönül üzgünlüğü yaşayacaklar.

“Acı Tatlı Tesadüfler -Ma part du gâteau” / Yönetmen: Cédric Klapisch

Bir ‘dadı öyküsü’. Yanılmayın, Hollywood masalları gibi değil! Emekçi, üç kız çocuğu annesi dul kadın France, çalıştığı fabrika kapanınca (daha doğrusu kapatılınca), onu ekmeğinden eden, şımarık, küstah, bencil ve paralı finansçı Steve’in evine, bilmeden, önce hizmetçi, sonra da geçici süre yanına gelen oğlunun dadısı olarak girer.’ Yüreğimize dokunan’ romantik gelişmeler, Klapisch’e yakışır şekilde yaman bir sınıfsal ayrım gerçeğine ve çatışmasına çarparak tuzla buz olduğunda ise… Evet, diyorsunuz, hak arama mücadelesinde, küresel olmasa da her küçük topluluk için hala umut var!

“Mision: Impossible- Ghost Protocol” / Yönetmen: Brad Bird

“Ratatouille” ve “”The Incredibles” ile iki kez En İyi Animasyon Oscar’ı kazanmış bir yönetmenin bu tür bir aksiyona katabileceği en önemli unsur mizah olabilirdi… Nitekim olmuş da! Ethan Hunt ve yenilenmiş ekibinin, Moskova, Dubai, Mumbai üçgeninde, nükleer bir felakete yol açarak insanları seleksiyona tabi tutup dünyayı ‘yenilemek’ isteyen manyak bilim adamını engelleme görevleri gerçek hissettirdiği denli eğlenceli. Yani en tehlikeli sahnelerde oyuncuların ve dublörlerin sınırları sonuna dek zorlanmış; siz koltuklara yapışmışken de espriler patlatılmış. Zeki bir yöntem! Önerim odur ki, görüntü ve seste sinemanın tepe noktası olan IMAX’de izlemek gerek.

“Sihirli Oyuncaklar – The Nutcracker in 3D” / Yönetmen: Andrey Konchalovskiy

E.T.A. Hoffman’ın yazdığı “Fındıkkıran ile Fare Kral” temel eser. Bilinen klasik bale de Tchaikovsky’den… Moskova doğumlu Konchalovskiy’nin filmi oldukça büyük bir bütçeyle çekilmiş(90 milyon dolar)! Yönetmen, amcası tarafından hediye edilen oyuncakların canlanmasıyla birlikte büyük bir serüvene atılan, aslında bir prens olan Fındıkkıran’ın ülkesini ele geçiren Fare Kral’ın diktatörlüğünü (fena halde Nazi İmparatorluğu’na benziyor) devirmek için yeni dostlarına yardım eden küçük kızın öyküsünde, iyi kötü savaşımının ortasına büyümenin kalp kırıklarını da ekleyerek, eserin özünü yakalamış. Çok büyüleyici (1920’ler, Viyana)ve görsel anlamda’ yüksek sanat’. Tim Rice’ın orijinal müzikleri esas alarak yazdığı şarkılar da hikâyenin düşselliğini beslemekte…

“Kaçış – Abduction” / Yönetmen: John Singleton

‘Oyuncuya özel’ film! “Twilight” serisinin ‘sıcak’ kurt çocuğu, köklerinde Amerikan yerliliği de olan, seksi, henüz 19 yaşındaki Taylor Lautner, anne ve babasının asıl ebeveynleri olmadığı anlayıp kendini bir anda uluslararası bir casusluk olayının ortasında bulan öğrenciyi hayranları için oynuyor adeta. Yanında kız partneri oradan oraya koşuşturup tehlikeli sahnelerde yer alırken arada bir yarı çıplak kalıyor tabii… “Boyz n the Hood” ile müthiş bir çıkış yapan John Singleton artık tamamen ticari işlerle ilgileniyor. Ancak bu işler vasatı aşamıyor. Bir de Lautner gibi yetenekleri kısıtlı bir oyuncuyla çalışınca… Yazmayalım diyoruz ama mecburuz: Haydi kızlar “Kaçış”a!

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.