ZEYNEP BONÇE
Yeni diziler ne kadar genç ve çekici olursa olsun, eski alışkanlıklarımızı kolay kolay bırakamayız söz konusu diziler olduğunda. Senelerce haftada bir kez gördüğümüz, dertlerine ağladığımız, heyecanlarına ortak olduğumuz, esprilerine güldüğümüz bu kahramanlar, neredeyse çoğu arkadaşımızdan daha yakındır bize. Yine de hiçbir dostluğun sonsuza kadar süreceğinin garantisi yoktur. İlk hatalarını görmezden gelir, hatta onları bizim kadar sevmeyenlere karşı bahaneler uydururuz onların adına. İkinci hatalarını biz de itiraf etsek de, bırakmayız izlemeyi. Lakin üçüncü de bir de bakmışız o gün televizyonu açmayı unutmuşuz. Bu senenin kaybedilen ve yeniden kazanılan dostlarına gelirsek…
İMAN GÜCÜYLE YENİDEN
Dexter, geçen sezonunda çok izleyici kaybetti. Dördüncü sezon sonunda bitmesi gerektiğini yazmıştım hatta daha önce. Güçlü bir sezon ve mükemmel bir sezon finalinden sonra inandırıcılıktan uzak antipatik bir beşinci sezon ile hayranlarını hayal kırıklığına uğratmıştı. Senaristler de yaptıkları hatanın farkında olacaklar ki, toparlamak için en garantili numaraya başvurdular. Yuhanna’nın Vahiy’i… Doğru uygulanıldığı sürece her kurguda işe yarayan kıyamet göndermelerini, eski usûl bir seri katille ve onun saf çırağıyla harmanlayan dizi, araya Dexter’ın yapay ama izlemesi keyifli dini sorgularını da ekleyince, eski formunu yakalamış oldu. Daha önümüzde en az iki sezonu olan dizi, umarım hızından bir şey kaybetmez ve geçen sezon yaptığı hataları bir daha tekrarlamaz.
TANRIYI BEKLERKEN…
Supernatural özellikle dördüncü sezondan sonra içine girdiği teolojik senaryosuyla aniden yön değiştirip, basit bir fantastik dizi olmaktan, epik bir kurgu olmaya doğru ilerlemişti. Her sezonun oyun sonu canavarı bir öncekinden daha beterdi. Önce üst düzey bir iblisi alt eden kahramanlarımız, sonrasında hem iblislerle, hem de en büyük meleklerle savaştılar. Üstüne ilk iblis olan Lilith’i öldürüp, Lucifer’ı yani şeytanı yendiler. Yanında da Baş Melek Michael’ı hapsettiler. Yani cennet ve cehennemin en üstün yaratıklarını zaten harcadı senaristler. Geriye dördüncü sezondan beri merak ettiğimiz tek bir soru kaldı. Tanrı nerede? Her Supernatural izleyicisinin beklediği son savaş buydu. Ama karşımıza onun yerine Vahiy’de sadece kıyamet elementlerinden biri olarak geçen Leviathan çıktı. Leviathanlar –dizide birden fazlalar- güçlü yaratıklar olmalarına rağmen bizi kesmediler. Bu sezon maalesef Dexter’ın bir önceki sezonu gibi bir geçiş sezonu olarak kalacak sanırım.
ZOMBİLERİ DAHA ÇOK SEVMEK MÜMKÜNMÜŞ
The Walking Dead geçen sezonun en başarılı dizilerinden biriydi. Şu an bu başarının sırrının sadece ve sadece Frank Darabont olduğunu görebiliyoruz. Dizi mantıksızlıklar yüzünden başları durmadan derde giren beceriksiz, sevimsiz, sinir bozucu karakterlerin başlarından geçen gereksiz olaylar dizisine dönüştü. Karakterlerin tamamı ölse zerre kadar üzülmeyeceğimi fark ettiğimde de, izlemeyi bıraktım zaten. Senaryo ve yapımcı ekibin durmadan basına yansıyan kavgaları ve çekişmeleri de yapımın temelden sarsıldığını ve yıkılmaya mahkum olduğunu kanıtlar nitelikte.
USTALIK BUDUR
Geçen senenin diğer bir bombası Boardwalk Empire’ın bu sezonunun ise fazlası var eksiği yok. Dizide adı geçen her karakterin altı sağlam temellere oturtulmaya ve yeri geldiğinde izleyici o karakterin beyninin en derin kıvrımlarında dolaştırılmaya devam ediyor. Bir anda bambaşka gözlerle izliyoruz uzun zamandır sadece görünüp kaybolan birini. Hala anlatılmaz yaşanır deneyimlerden biri Boardwalk Empire.
KALAN SAĞLAR BİZİM Mİ?
Dizilerden ayrılan kilit karakterler, her seferinde az ya da çok bir darbe vururlar diziye. Bu kaçınılmazdır. Lakin sanırım Misfits’in Nathan’ının gidişi kadar yaralamadı hiçbir veda izleyiciyi. Kiminle konuşsam dertli, kime sorsam kırgın… Nathan’ın gidişi dizinin gidişatını da değiştirdi. Bu yeni halini sevenler de var, sevmeyenler de. Ben sevenlerdenim ama kızgın olanları da anlayabiliyorum. İlk iki sezon, izlediği en komik diziyi izleyenler birden komik olmaktan ziyade karanlık bir diziyle karşılaştılar. Yeni karakterimiz Rudi ile Nathan’ın benzerlikleri su götürmez olsa da, Rudi’de Nathan’ın sevimliliği olmadığından, geriye sadece aşırı müstehcen bir kara mizah kalıyor. Yine de dizinin başından beri bir komedi dizisi olmadığını, güldüğünüz kadarının yanınıza kar kalması gerektiğini ve şimdi artık çok daha olgun bir diziyle karşı karşıya olduğunuzu düşünün ve bir şans daha verin Misfits’e.
MAYINLI BÖLGEDE YÜRÜMEYİ SEVEN DİZİ: FRİNGE
Fringe ikinci sezonundan beri iptalle yüz yüze. Her sene hayranlarının hop oturup hop kalktığı dizi, bu sezon da iyi başlamadı reyting savaşına. Senaryo ise haddinden fazla güçlü bu sene. Zaten yeterince alternatif dünya izlemiş, her karakterin en az iki versiyonunu bilen kafası karışık izleyiciye, yepyeni iki dünya ve yepyeni iki set karakter daha tanıtan dizi, başından beri ortalama izleyiciyi hedeflemiyordu zaten. Derdi hep seyirciyi soru işaretleriyle baş başa bırakmak olan Fringe, bu sezon bunu biraz abarttı sanki. Hayranları açısından bu bir sorun olmasa da, ortalama izleyici git gide uzaklaşacak eğer senaryo acilen normale dönmezse. Alıştığımız herkesin gittiği yeni Fringe, kafasını boşaltmak için televizyon izleyenlere göre değil ve sanırım bu sezon üçüncü kez zıplayamayacak.
KABAK TADI
House sanırım hiç bitmeyecek. İzleyici sayısı da hiç değişmeyecek. Ne iyiye, ne de gözle görülür bir şekilde kötüye giden dizinin asıl finali beşinci sonun sonuydu bence. Orada bitmedi ya House, sanırım bir daha nerede biterse bitsin fark etmeyecek. Senaryoyu şairane bir şekilde çevirmedikleri sürece de izlense de izlenmese de bir fark yaratmayacak. Yine de hayatımızdan koparıp atmanın kolay olmadığı karakterlerden biri House. Kendisi gitmedikçe, hiçbirimiz onu kovamayacağız evimizden.
Kabak tadı verenler bu kadar değil elbet. The Mentalist, Criminal Minds, Castle da biterse üzülmeyeceğimiz ancak bu sezon güçlü finallerle veda ederlerse hasretle anacağımız diziler arasında. Yoksa izleyici kendiliğinden uzaklaşacak ve değerlerinden çok şey kaybetmiş olarak bitecekler.