SERDAR AKBIYIK

Musallat 2 cinlerin musallat olduğu insanların korkunç hikayesini anlatıyor. Filmin yönetmeni Alper Mestçi ve yapımcısı Banu Akdeniz cinlere inandıklarını söylediler…

Musallat 2 filmi bu hafta vizyona girdi. Cinlerin insanlara musallat olmasından yola çıkan filmin yönetmeni Alper Mestçi ve korku filmlerinin güzel yapımcısı Banu Akdeniz sorularımızı cevapladı. Cinlere inandığını söyleyen ikili filmin oyuncularını ararken özellikle tanınmamış isimlerle çalıştıklarını söylediler. Kıvanç Tatlıtuğ gelse “Bedava oynayacağım” dese kabul etmem diyen ikili Tatlıtuğ ile romantik komedi çekilebilir dediler…

İlk filmin ardından dört yıl ara vermenizin sebebi nedir?

Alper Mestçi: Üç yıldır yapımcımız Banu (Akdeniz) çekelim diye söylüyor ama hep proje aşamasında kaldı. Bu sene iyice gaza getirdi beni.

Banu Akdeniz: Aslında gaza getirdi değil. Ben Trabzonluyum ve Trabzon’a gittim. Uzun zamandan beri de Musallat 2’yi çekmeyi çok istiyordum. İlk filmden iki yıl sonra çekmek gibi bir isteğim vardı. Trabzon’da yaşlı bir kadından gerçek bir hikaye dinledim ve o hikaye beni çok etkiledi. O gece zaten uyuyamadım. Sonra Alper’i aradım dinlediklerimi anlattım. Alper de hikâyeyi beğendi. Oturdu senaryosunu yazdı. Zaten Alper’e inanılmaz güveniyorum. Montaja bile gitmedim. Her şeyi Alper’e teslim ettim. Gerçek bir hikayeyi yansıttık, büyülerle ilgili yapılan araştırmalara baktık. O şekilde oluşturduk filmimizi.

Alper Mestçi: Filmin ismine gelirsek… Musallat bir durum belirtiyor. Her şeyi kapsayan güzel bir isim bulduk aslında. Cinlerin insanlara musallat olması kullanılan bir kavram. Filmde de aynı durum söz konusu. Biz cinlerin musallat olmasıyla ilgili yapacağımız her filme Musallat ismini koymaya devam edeceğiz. İlk filmde de bir musallat olma durumu vardı. Bu filmde de var. Bu yüzden film Musallat 2 olarak geçiyor.

Fal baktırmayı filmin yapımcısı, yönetmeni, senaristi olarak yanlış mı buluyorsunuz?

Alper Mestçi: Ben neticede fal baktıran birisi değilim. Öyle bir düşüncem yok. Oradaki sorun fal değil. Fal baktırmak daha masumane duruyor. Fala inanıyorsan büyücüye de gidebiliyorsun demektir. Bir falcıya gittiğinde “Bak bu dediği çıktı” diye düşünüyorsan o kadın sana “Gel büyü yapalım” dediğinde yaptırırsın.

Banu Akdeniz: Bir de her ne kadar, ben fala baktırıyorum ama inanmıyorum diyorsa da insanlar, tartışmasız falın etkisinde kalıyorlar. İlk basamak fal baktırmak, ikinci basamak hocaya gitmek, üçüncü basamak ise büyü.

Alper Mestçi: Bir de korkunç olan bence büyünün yapılması değil, buna inanan insanların olması. Büyü yaptırırsın, işler veya işlemez. Ben büyücüyüm diyenlerin birçoğu sahtekâr zaten.

Yurt dışında korku filmleri Kiliseler Birliği tarafından dini propaganda amacıyla kullanılır. Sizin filminizin Diyanet’le bir ilişkisi oldu mu?

Banu Akdeniz: Direk Diyanet’le değil de İlahiyat Fakültesi’ndeki hocalarla görüştük. Musallat 2’yi inanılmaz desteklediler. Biz Alper’le çok ciddi bir şaşkınlık içerisinde kaldık. Adapazarı’nda bir beyefendiyle cinlerle ilgili görüştük. İsmini vermemizi istemedi. Yoksa ben finalde ona teşekkür edecektim. Bize çok katkısı oldu. Vermek istediğimiz mesaj onu çok mutlu etti. Bize birçok şey anlattı. Filmin açılış sahnesinde cinleri kullanarak bir define bulma olayı var. Hocayla biz bunu konuştuk. Cinleri kullanarak define aramaya çıkan insanlar özellikle de Anadolu’da bulunuyor. Bakara suresinde büyünün ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatan bir ayet olduğunu söyledi ve filmin sonunda bunu koymamızı rica etti. Alper’e de mantıklı geldi, kafasına yattı. Kendisini de kırmak istemedik ve doğru bir şeye karar verdik. O beyefendi bize inanılmaz şeyler anlattı. Örneğin Mozart da cinleri kullanarak bazı bilgiler ediniyormuş. Bu dinlediklerimiz arasında en basit örnek.

Bunlara inanıyor musunuz?

Alper Mestçi: Valla ben bilinmeyen varlıklara inanıyorum. İsmini çok net koyamıyorum. Her kültürde bu değişiyor. İnsandan daha tuhaf bir şey yok. İnsan varsa her şey vardır diye bakıyorum ben olaya. Kişisel olarak cin, hayalet demiyorum ama bilinmeyen şeylerin var olduğuna inanıyorum.

Bu bir tezat oluşturmuyor mu? Kuran-ı Kerim; bunlar günahtır bunlara inanmayın diyor. Bir akademisyen bunların olduğunu söylüyor.

Alper Mestçi: Akademisyen inanmayın demiyor. Yaptırmayın diyor. Fala büyüye inanmayın derken, bunların olduğunu ama günah olduğunu söylüyor. Kur’an-ı Kerim’de de sihir olarak bahsediliyor. Sihir zaten İslam’ın kabul ettiği bir şey. Bu kitaba inanıyorsanız, buna da inanmak zorundasınız. Cinler de Kuran’da geçen bir şey. Hz Muhammed’in söylediği şey “Büyüye, fala inanıyorsanız bu kitaba inanmayın” ki bence bu söz çok ağır.

Banu Akdeniz: Büyü tek başına bir büyücü tarafından değil cinlerden destek alınarak yapılır. Ben cinlerin varlığına, Kuran- ı Kerim’e, Allah’a, Peygamber Efendimize inanıyorum ve hep şunu söylüyorum “Allah’ım kötü insanlarla karşılaştırma.” Bu çok önemli bir şey. Gerçekten kötü niyete ve cinlere sahip bir hoca hayatınızı bitirebilir. Büyücüler ve hocalar, cinlerin desteğini almadan asla büyü yapamazlar.

Alper Mestçi: Bir yardım alınıyor sonuçta. Aslında o büyülerde de birilerine sesleniliyor. Varlıktan yardım alınıyor. En azından İslam dinindeki büyülerde bu böyle. Vudu büyüsünde, Hıristiyanlıkta yapılan büyülerde de hayaletler, ruhlar var. Sonuçta kullanılan bir varlık her zaman var.

Bu durum çok bulanık. Bu bulanıklık da; filmlerin pazarlanması için gerçek hayat hikayesinden yola çıkılması. Bunda bir tehlike hissediyor musunuz? Filmlerin tanıtılması için bu durum sömürülüyor olabilir mi?

Alper Mestçi: Sonuçta bu pazarlama fikri, bir plan zaten. Mesela Fargo filmi de gerçek bir hikaye diye başlar. Sonra filmin hikayesinin gerçek olabileceğini ama Fargo’da bu gerçekliğin yaşanmadığından söz edilir. Hollywood’da jenerikten sonra yazılan her şey filmde mubahtır diye bakılıyor. Filmin adı yazar, sonra yazılan her yazı filme dahildir. Fargo’da da filmin gerçekliğinin artırılmaması durumunda insanların filmi bu kadar sevmeyeceği belirtildi. Zaten film basit bir kız kaçırma hikayesini anlatıyor. Olayı gerçek diye seyrettiğiniz zaman daha etkileyici oluyor. Halbuki gerçek değilmiş.

Etik olarak bu söyledikleriniz nereye kadar doğru?

Alper Mestçi: Sinema da etik olarak hiç doğru olmadı. Bir film ne kadar gerçekse, seyirciye o kadar geçtiği için sinemanın kendisinde etik olarak bir sorun var. Sinema kurmaca bir şey. Dolayısıyla o sinema içinde bütün teknikleri kullanmak mubahtır. Bunu kullandığınız zaman, hakikaten gerçek bir hikayeyi nasıl kullanacağız diye düşünülüyor ama bence gerçek bir hikaye belgesel niteliğindedir. Gerçek bir hikayenin sinemada işi yoktur. Şu anda Hollywood’da korku filmlerinin yüzde 99’unda gerçekliği daha da artırmak için “Gerçek hikayeden uyarlamadır” yazıyor. İçinde hayal gücü tabii ki olacak. Biz de bir hikâyeden yola çıktık. Banu’ya anlatılan hikaye ne kadar gerçekse, bizim filmimiz de o kadar gerçek. Anlatılan, yaşanmış bir şey var. Siz seyirci olarak da buna inanmak zorundasınız. Filmi gerçek bir hikaye olarak seyrediyorsan, öyle seyretmek istiyorsan buna inanmak zorundasın. Fantezi var mı? Tabii ki var. Bizim filmimizde gerçek bir hikayedir yazmıyor. Biz bunu sağlamak için gerçek fotoğraflar kullandık. Gerçek bir hikayeden uyarlamadır yazısı artık bana inandırıcı gelmiyor.

Türkiye’de dizi ekonomisinin sinema ekonomisinden çok daha kuvvetli olması bir şans mı?

Banu Akdeniz: Dizide para kaybetme olasılığı olmadığı için oraya yükleniliyor. Sinema biraz daha az gelişiyor. Ama yeni jenerasyon yapımcılar inanılmaz yürekli ve gerçekten para harcıyorlar. Ben ne kadar para harcanırsa kalite o kadar artar diye düşünüyorum. İzleyici de artık bilinçlendiği için ona göre gidiyor sinemalara. Körü körüne sinemaya giden yok artık. Örneğin Dabbe 3 girse yapacağı gişe 50 bini geçmez.

Kastı nasıl ayarladınız?

Banu Akdeniz: Musallat için özellikle fazla tanınmamış oyuncuları tercih ettik. Çünkü korku filmi olduğu için inandırıcılığını kaybetmemesi gerekiyordu. Bizimki tamamen bir stratejiydi. Ben Türkü’yü bayağı düşündüm. Çünkü tanınmamış bir oyuncu değil. Sonra zararlı olmadığını düşündük ve Türkü’de karar kıldık. İyi ki de kılmışız. İnanılmaz kolay çalıştık hiç zorlanmadık, harika bir iş çıkardı. Zaten Musallat 2’de oynayan herkes (Tülay Bursa dışında) deli gibi korku filmi izleyicisi. Teklif götürdüğümüzde inanılmaz mutlu oldular, hiç düşünmeden evet dediler. Hiç biriyle oturup da para pazarlığı yapmadık. Herkes çok netti. “Biz Musallat 2’de olmalıyız” diye düşünüyorlardı. Bu bile benim için çok büyük mutluluk verici bir şey.

Korku filminde oynamış oyuncu çok azdır. Yönetmen olarak istediğiniz sonucu alabildiniz mi?

Alper Mestçi: Tanıdık oyuncularla çok daha zor. Seyirciyi filme ne kadar inandırırsanız, film o kadar çok işliyor. Herhangi bir isimle yapmak çok zor oluyor. Buna Hollywood’da da çok dikkat ediyorlar. Eğer o film için çok para harcanmamışsa, inandırıcı olma kaygısı varsa tanınmamış oyuncuları kullanmayı tercih ediyorlar.

Banu Akdeniz: En basit örneği; Burak Hakkı, 3 Harfliler’de oynadı. Ondan önce oynadığı işi biliyorum. Burak’ı ben korku filminde izlediğimde sadece gülüyorum, ki güldü insanlar. Kıvanç Tatlıtuğ’u bir korku filminde izleseniz ne kadar etkili olur ki. Ama tanımadığımız bir oyuncu izlediğimizde etki daha farklı olur. Bu da ayrı bir strateji.

Alper Mestçi: Mesela beş genç dağ evine giderler, orada bir katil vardır. Kıvanç’la bu tarz bir gençlik korku filmi olabilir. Ama dini konulu bir film asla olmaz.

Banu Akdeniz: İnsanlar sinema filminde Kıvanç’ı oynatmak için taklalar atıyorlar, bu çok net bir durum. Kıvanç gelip bize, ben para almadan Musallat 2’de oynamak istiyorum dese ben kabul etmezdim. Ama bir romantik komedi filmi çekecek olsam ilk gideceğim adamlardan biri de Kıvanç’tır.

 

 

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.