Serdar akbıyık

  1. Dünya Savaşı’nda katledilmek istenen Yahudiler’in nasıl Türk pasaportları sayesinde hayatlarını kurtardıkları ve hala yaşayan bu kurbanların bizim milletimize duydukları hisler sizi çok etkileyecek…

Adana Altın Koza Film Festivali sırasında seyrettiğimiz Türk Pasaportu sinemamız açısından çok önemli bir çalışma. Herşeyden önce sinemamızda az görülen belgesel bir yapım. Üstelik çekimi zor olan dönem filmlerinden. İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler bütün Avrupa’da Yahudiler’i toplamaya başlar. Herkesin bildiği gibi bu hareket sonunda Yahudi soykırımına kadar uzanır. Bütün o Batı medeniyetinin dev ülkeleri bu soykırıma ses çıkarmaz. Hatta Sovyetler, Fransızlar buna göz yumar. Bir ülke bu toplu göz yumuşa katılmaz. Tabii ki o bizim vatanımız Türkiye’dir. Avrupa’daki konsoloslarımız canlarını tehlikeye atarak ilk önce Türk vatandaşı olan Yahudiler’i korumaya alır. Nazi kurumlarıyla büyük çatışmalar yaşanıp, anlaşmalar yapılır. Bazı Yahudi vatandaşlarımız toplama kamplarından döndürülür, bazıları kamplara götürülen trenlerden indirilir. Hatta bir konsolosumuz vatandaşlarımızı toplama kampına giden trenden indiremeyince kendisi ve yardımcısıyla beraber trene biner ve “Bizi de götürmek zorundasınız” der. Bunun üzerine Naziler herkesi trenden indirip serbest bırakır. Fransa’da , İtalya’da ve birçok ülkede bu örnekler yaşanır. Filmin yönetmeni Burak Cem Arlıel iki yıllık bir çalışma sonucu o dönemin yaşayan kurbanlarını bulur ve konuşturur.

 

Bizim ülkemiz Nuri Bilge Ceylan’ın dediği gibi yalnız bir ülkedir. Ve bu yalnızlık dünyadaki konumumuz dışında kendi davranışlarımızdan da kaynaklanır. Biz bu ülkeye sahip çıkamayız. Özellikle sinema sözkonusu olduğunda bu ülkenin değerlerine sahip çıkmak bir ayıp olur. Bu noktada faşist, dinci veya iktidar yalakası gibi birçok damga yeme tehlikesi vardır. Onun için biz adam gibi bir Osmanlı filmi seyredemeyiz. Onun için Kurtuluş Savaşı hikayelerimiz eski birkaç örnek dışında yoktur. 1930’lardan 1970’lere kadar yaşananlar ise hiç yoktur bizim sinemamızda. Kıbrıs, Kore savaşları sanki yaşanmamıştır Türk sinemasında. Ama bakmak istersek böylesi müthiş hikayeler de çıkarabiliriz işte. Türk Pasaportu hem o dönemki konsolosluklarımızın hem de o dönemin iktidarının onurlu duruşunu resmeder. Üstelik bütün dünyaya karşı. Şu anki politik durumumuz açısından da Türk Pasaportu filmi önemlidir. İsrail ile yaşadığımız gerginlikler, Mavi Marmara gemisinde katledilenler bu filmden sonra başka anlamlar da kazanmaktadır. Türkler bütün tarih boyunca Yahudiler ile olumlu ilişkiler içinde olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu bir çok Yahudi’yi İspanya’dan kurtarmıştır. Bu filmde de görüleceği üzere İkinci Dünya Savaşı’nda da aynı şey yaşanmıştır. Bütün bu tarihe baktığımızda şu an yaşanan gerginliğin çok büyük bir vefasızlık olduğu ortadadır. Sinemamız adına bütün bu sebeplerden Türk Pasaportu çok önemli bir yapımdır. Belgesel olarak da orta çizginin üstündedir. Tabii ki teknik olarak bazı itirazlarım var. Mesela fazlasıyla tekrara düşülmüş. Bütçe problemleri kendini belli ediyor. Ama bunların çok da önemi yok benim gözümde. Çünkü Türk Sineması’nın uzun zamandır görmediğimiz bir kimliği olmasına katkı sağlamıştır Türk Pasaportu. Altan Gördüm gibi önemli oyuncuların performanslarından da yararlanıp iyi bir iş yapmıştır yönetmen Burak Cem Arlıel. Schindler’s List bütün dünyada yankı getirirken bizim çok daha önemli olan bu kendi hikayemiz yönetmen Arlıel sayesinde tarihin yapraklarından günümüze, aydınlığa çıkmıştır. Schindler’s List filminde bir adamın duruşu sayesinde kurtulan Yahudiler savaş zamanı belki de tek örnek olan bizim milletimizin karakteri sayesinde hayatta kalmışlardır. Onlarca trenle Türkiye’ye kaçmışlar soylarını devam ettirmişlerdir. Kaçırılmaması gereken bir yapım.

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.