“Killer Elite” / Yönetmen: Gary McKendry
Gary McKendry! Bu adı iyi belleyin. Televizyon kökenli bir Kuzey İrlandalı… Çektiği ilk ve şimdilik tek kısa film “Everything in This Country Must”(2004), Oscar adayı olmuş. Aksiyonu tepe noktasına taşıyan ilk uzun metrajlı çalışması “Killer Elite” ise, izleyeni sersemletiyor. Aksiyon denilince aklınıza ne gelirse mevcut; üstelik gerçek olayları konu edinen bir kitap esas alınmış. Her ülkenin, ‘ulusal çıkarlar uğruna’ uluslar arası alanlarda iş yapan seçkin adamları, profesyonel katiller olarak sonra başa bela kesiliyorlar ya; işte bu öyküde de eski SAS komandoları, yeni bir üçlü cinayet işi çevresinde birbirlerine giriyorlar. Sert adamların şiddet oyunları yani… Kurgu sağlam, yüksek ritim düşmüyor ve özellikle ses etkileri gerçekliği pekiştiriyor. Jason Statham gibi tarzı belli bir adamın yanında, biri yeni diğeri eski kuşaktan iki seçkin aktörü, Clive Owen ve Robert De Niro’yu izlemek de, enteresan bir deneyim.
“Korku Gecesi – Fright Night” / Yönetmen: Craig Gillespie
Aktör Tom Holland, 1985 yılında yönettiği ilk korku komedide, yeni yetme oğlan ile bekâr annenin yan evlerine taşınan genç görünümlü vampir adamdan kurtulma hikâyesine ‘disko ve TV şovları” yıllarına uygun bir sempatiklik kazandırmıştı. Bu yenisi, hayli sert bir eğlence! Colin Farrell, atletik ancak seksapel değil; agresif türden bir vampir. Onunla baş etmeye çalışan genç , ‘bebek yüzlü’ ve fakat kökenindeki Slav inatçılığını rolüne yansıtan Rus asıllı Anton Yelchin ise, artı bir unsur. Üç boyutlu olması, makyaj ve diğer özel etkilerin alanını genişletmiş… Komşuyu röntgenlemenin belalı bir merak olabileceği gibi, çevreyi bir dertten de kurtarabileceğini büyük usta Hitchcock öğretmişti. Yeni nesil de dijital numaralara yaslanarak izini sürüyor: Bu film, onlardan biri. Sürpriz: İlk filmin yakışıklı vampiri Chris Sarandon tek sahnede konuk edilmiş.
“Arkadaştan Öte – Friends with Benefits” / Yönetmen: Will Gluck
Peki, ne yapalım o zaman? Sevgililer tarafından terk edilmekten bıktık; şimdi seni gördüm, arzuladım ancak aynı süreci tekrarlamak istemiyorum; en iyisi, sadece iyi cinsellik yaşayıp başka hiçbir şey için yakınlaşmayalım! İşte yeni romantik güldürü formülü: Oğlanla kızın libidoları tavanda zaten… Duyguları girişe bırakıp seks yapalım! Ama sonuçta bu film, Justin Timberlake ve Mila Kunis gibi iki arzu nesnesinin, New York gibi adrenalin yükselten bir kentteki apartman dairesinde yeni yetmelerin içinin gitmesine neden olan sevişme sahneleriyle sınırlı olamaz. Aşk yeniden keşfedilecek… Edepsizce sevimli ”Easy A”den sonra Will Gluck için daha hafif bir iş. Işıl, ışıl; bizdeki özentilerin trendlerine de uygun.
“Şeytanın İni – Red State” / Yönetmen: Kevin Smith
Kevin Smith, aslında, şimdiki zamanda ve mevcut dünyada cehennemi tanımlıyor… Orta Amerika’da(bunu ‘derin Amerika’ diye okuyun), sapkın bir tarikatın çiftlik evine özel tim baskınının öncesi ve sonrasında, ucu iyice sivriltilmiş eleştiri oklarını bireysel & toplumsal ve siyasal alanlara gönderiyor. Yani, dinsel fanatizmden dibe vurmuş seks zaaflarına, bireysel silahlanmaya göz yumulmasından devletin terörizm bahanesiyle uyguladığı ölümcül şiddette, çevrecilik maskesiyle suç işleyenlere ve tüm bir sisteme… Problem, her ‘rahatsız’ yönetmen gibi Smith’te de aynı sonuca götürüyor: Sorun bu sistemi kuran insan! Çünkü çok kusurlu yaratılmış!
“Paris’te Gece Yarısı – Midnight in Paris” / Yönetmen: Woody Allen
Bir incelikler yapıtı… İmgeler sanatı besler, sanat kentleri… Kentler insanların düşlerini… Woody Allen başkahramanı genç yazarı zaman çizgisi içinde hareket ettiriyor, Paris’in hücreleriyle yaratıcılıklarını beslemiş sanatçılarla 19.yüzyıl sonu ve 20.yüzyıl başlarında buluşturup, istediği doyum ve güzelliği aramasına yardımcı oluyor. O müthiş zekâsından damıttığı mizahla, paraya ve güce tapan günümüz kabalığından uzaklaşarak, kentin içinde ‘kaybolarak’ yapıyor bunu. ‘Kaybolmak’, bir kenti keşif için en ideal yöntemdir. Allen da hikâye anlatırken, her daim, en seçkin yöntemleri bulur zaten.
“Mucizeyi Kadınlar Yaratır – I Don’t Know How She Does It” / Yönetmen: Douglas McGrath
“Kate, kocasına ve iki küçük çocuğuna adeta taparken, kariyerinin dönüm noktası gelip çattığında kaç parçaya bölüneceğini bilememenin telaşıyla dengeyi sağlayabilecek midir acaba” tümcesinin etrafında komedi kozasını örerken, seyirciyi sıkıştırdığı parantez: Anamalcı düzenin devamlılığında evi ve işi arasında bölünen çağdaş kadın, bu rekabetçi yarışta, yaratıcı olduğu oranda rahatlamaya başlar! Kuşkusuz kocası haklı: “Kate, ne olur bir beş dakika boşluk yaratıp sohbet edelim”! Kate patronuna rest çeker ve kazanır. Neden? İşinde hırslı ve başarılı olduğu için! Hülasa, sıcak yuvada mutluluk, iş performansıyla doğru orantılıdır (bkz.Sarah Jessica Parker).
“Korku Evi – Dream House” / Yönetmen: Jim Sheridan
Evinde iki kızının ve karısının öldürüldüğü katliamdan yaralı kurtulmuş ya da bizzat katil olan adamın trajedisindeki ‘kırılma noktası’ ile tüm bir entrika zorlama olduğundan, deneyimli Sheridan’ın ilk yarı sürprizi, biçimsel çabalarıyla birlikte heba oluyor. Bir de, aceleye getirilmiş olduğu belli, kötü final eklendiğinde, Daniel Craig, Rachel Weisz ve Naomi Watts, hatta Martin Csokas ile Elias Koteas, harcanmış bulunuyor. Sonuç: İrlandalı ustanın, sekiz filmi içindeki en zayıfı!