Nil Özer nozer@stargazete.com

İlk kitabı ‘Bıçak Sırtı’ ile edebiyat dünyamıza adım atan Nilüfer Açıkalın, sekizinci kitabı Çıldırtan Öyküler ile okuyucuyla buluştu. Öykülerini duyarlı ve cesurca anlatan Nilüfer Açıkalın’ın kitabı 15 hikayeden oluşuyor. Her biri kısa film tadındaki öykülerin yazma sürecinin hikayesini yazarımızdan dinleyelim…

İŞ AŞKINA ÇOK İNANIYORUM

Sizce dünyevi aşk gelip geçici, öykü ise kalıcı mı?

 Bir filmi çekip bitirdiğinde, bir öyküye son noktayı koyduğunuzda bir eserin içinde var olmuş oluyorsunuz, onu izliyorsunuz. Meydana getirdiğinizde okuyucuya sunuyorsunuz, okuyucu onu kendisine göre içselleştiriyor. Bu anlamda tabii ki kalıcı bir şey yarattığınızın bilincine varıyorsunuz. Yaptığınız işin yapmanız gereken bir iş olduğunun hissettiren bir şey bir öyküye son noktayı koymak ve bana göre iş aşkı diye bir şey var bu aşka çok inanıyorum

o yüzden böyle düşünüyorum.

 

‘Çıldırtan Öyküler’i yazmaya nasıl karar verdiniz?

 

Çıldırtan Öyküler, zaten benim yazmayı denemeye başladığım anlardan itibaren gelişen bir çalışmadır. Sürekli olarak bir hikayenin peşinde koşuyorum. Kağıt üzerinde hayata geçirebildiğim bir hayatın peşinden koşuyorum. Bu eylemi gerçekleştirdikçe de yeni öyküler kendilerini bana gösteriyorlar. Yani bir şekilde görevini tamamladıkça yeni görevlere doğru ilerleyen böyle görev bilinciyle hareket eden ruhum ben. Onlar kendi kendilerini oluşturuyorlar, gözümün önüne bir öykü takılıyor. Bir insan, bir davranış biçimi, bir ilişki arasındaki elektiriği gözlemliyorum.

 

1999 yılında Bıçak Sırtı ile başlayan sekinci kitabınız Çıldırtan Öyküler… Bu yazarlık sürecinizi nasıl anlatırsınız?

 

Aradaki bu süreyi, kendini daha iyi anlama, tanıma olarak değerlendirebilirim.

Sizde farketmişsinizdir öykülerde her biri kendi öyküsünü, ritmini kendi getiren kendi matemetiğini kuran öyküler aslında. Bir öyküdeki anlatım dili, diğer öyküdeki kurgu veya hikayenin kahramanları her biri birbirinden farklı. Fakat herbiri aynı kalemden döküldüklerini hissettiriyorlar. Benim bunun için özel olarak yaptığım herhangi bir şey yok. Benim tarafımdan anlatıldığım hissettirerek. Onun dışında kalem kağıda geçmeden önceki evresinde aklımda çok farklı şekilde oluşuyor hikaye. Yazım aşamaları, peşinden ikinci yazım aşaması. Temize çekip onu kenarda tutup demlendirmesi herbirine çok ayrı itina gösteriyorum. Bunların çoğu 2-3 sene demlendikten sonra yeniden yeniden ele alıp ortaya çıkan çalışmalar. Öyküde bana göre en önemli şey, her cümlenin kendisini çok sağlam ortaya koyması. Başladığı andan bitene kadar hiçbir enerji kaybına uğramadan, hayat felsefesini kendi felsefemin içine koyarak anlatmak istediğim öyküler. İyi yönde olduğumu düşünüyorum.Umudum var… (Gülüyor)

 

Yazarlık ve oyunculuk arasındaki bağı nasıl yorumlarsınız?

 

Her ikiside birbirini besliyor bence. Eğer oyuncu olmasaydım yazar olamazdım yazar olmasaydım oyuncu olamazdım gibi düşünüyorum. Bu düşünce hem beni rahatlatıyor hem de doğru bir düşünce olduğuna inanıyorum. Tek başına bir şey olmadığını biliyorum. Hiçbir sanat dalı birbirinden ayrı davranmaz.

 

Öykülerinizde erotizm var ama yok gibi…

 

Farkında değilim. Çok terbiyeliyim…(Gülüyor) O çağrışımlar var ben de hissediyorum. Geri çekildiğimde oluyor, üzerinde düşündüğümde oluyor. O konunun o erotik, o şehvetli alakalı kısmına girerken ve çıkarken tedirgin olmuşluğumda oluyor ama yazarken hiç tedirgin olmuyorum. Sonuç olarak karekterlerden söz ediyoruz. Garip geliyor öpüşemem, sevişmem laflarıda bana garip geliyor çünkü siz orada bir karektersiniz. Siz birisiniz, hayatın içindensiniz.

 

Öykülerinizde kadınlarınız güçlü; Nilüfer Açıkalın’la benzerlik var mı?

 

Aslında aynı zamanda hepsi kaybedende. Kaybetmeye meyilli olduğunuda kaybetseler bile bundan yüksünmeyip tekrar ayağa kalkacaklarını hissedebiliyorsunuz. Yaşama tutunma arzusuyla bağlantılı tahmin ediyorum. Hepimiz gibi. Kadın olarak kendi varlığımızı istiyoruz bunun için doğru ve güçlü davranmamız gerekiyor. Erkek hiyerarşisi ile yüz yüzeyiz bunu ancak erkeklerden yana olarak erkekleride sevmekten geçtiğini biliyorum.

 

Öyküler süprizlerle bitiyor….

 

Hem şaşırmayı, hem de şaşırtmayı seviyorum. Onu hissettiğim zamanda öykümü tamamlamış oluyorum. Güzeldir, tamamdır diyorum.

 

ÖYKÜNÜN OKUYUCU KİTLESİ SEÇKİNDİR

 

Roman bu kadar popülerken öykü yazmak cesaret işimidir?

 

Evet roman çok yazılıyor da çok okunuyor mu? Tartışılması gerekilen bir durum. Öykünün okuyucu kitlesi zaten seçkindir. Öykü okuyucusu okuma bilincini hızlandırdığı için her şeyi okur ayrım yapmadan.

 

 

Hepsi birbirinden ilginç ve keyifli öyküleriniz. Özellikle İhanet İhtimali, Sorunlu Bir Ayrılık, Geçmiş Olsun Sevgilim, Sürüsünü Kaybeden Çoban…

 

İhanet ihtimali, her aldatmada bir öldürme planı vardır zaten…(gülüyor) Bana kalırsa bunların hepsi sinema filmi tiyatro oyunu olabilecek görsel bir şeyler ifade edebilecek türden öyküler ama benimyola çıkışımda böyle bir mantık yok. Böyle düşünmeden yazıyorum. Sinemadan, tiyatro eğitiminden gelen o izleme hali bir öyküyü yazarken de o dakikaları okuyucuya izlercesine geçirme hali oluyor. Hiçbir zaman parmakla göstermedim şu çok iyi sinema filmi olur, tiyatro oyunu olur diye. Keşfedilmeyi bekliyorum belki de kimbilir.

Sorunlu bir ayrılık, çok uzun yıllar önce yazdığım bir hikayeydi, gerçek detaylardan oluşan bir hikayedir. İçinde yaşanmışlıklar vardır. Büyük bir süprizle sonuçlanmıştır.

Geçmiş Olsun Sevgilim, kadından aykırı öyküler seçkisinde yer aldı.

Sürüsünü Kaybeden Çoban, benim için bir numaradır. Dağ başında gezip tozarken öylece geliverdi.

 

Türkiye’deki okuyucu kitlesini nasıl buluyorsunuz?

 

Ben okumayan bir toplum olduğumuz düşüncesine katılmıyorum. Hiç inanmıyorum, inanmakta istemiyorum. Böyle düşünüldüğü zaman dayatma olabileceğini bile var sayıyorum. Okumayan toplum, okumayan toplum! sürekli aynı şeyleri söylemek gençleri de olumsuz etkiliyor. Genç nesil böyle yönlendirilmemeli diye düşünüyorum. Okunmuyor demek negatif etki yaratıyor bence. Okuyan toplumuz, okumalıyız.

 

BİR OKUYAN BENİM HASTAM OLUYOR

 

Sizin öykülerdeki erkeğiniz nasıl?

 

Her şeyden önce dürüst, artniyetsiz, sevgi ve şefkatlik konusunda naletlik etmeyen, tartışma esnasında centilmenliğini koruyan tiplerdir. Hem kadını, hem erkeği severim. Mesela kadın kadını pek sevmez, hayatımda bu tiplerden çok çektim… (Gülüyor) Oysaki ben çok iyi bir insanım.

 

Yeni kitap yolda mı?

 

Çıldırmış Öyküler’de 40 öykünün içinden 15 tanesini topladım.Birinci baskısı bitti, ikincisi basılıyor şimdi. Fuarlarda görenler benim kitap yazdığımı bile bilmiyenler oluyor onlara hiç bozulmuyorum, ama bir okuyanda benim hastam oluyor diyebilirim. Sürekli öykü yazan, üreten birsiyim, eylül ayına fuara yetiştireceğim yeni kitabım çıkacak.

 

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.