Zeynep Bonçe
Dünya televizyonlarının muhtemelen en uzun dizi sezonlarından birini daha geride bıraktık sayılır. Üç bölümlük konuları otuz bölüm anlatma başarısını gösteren senaristler, bu senenin de gizli kahramanları. Sezona kuş bakışı bakmanın zamanıdır sanırım.
Bitse de gitsek
“Adını Feriha Koydum” başladığı günden beri her bölümünü izlediğim ender yerli dizilerden biri. Tam bir senarist başarısı olan dizi, tek bir gizemle saatler süren bir hikaye sundu bize. Özünde bir aşk hikayesi olsa da, ortada nasıl geliştiğini yirmi küsur haftadır, o seksen küsur dakikada bir türlü göremediğimiz bir aşk var. Karakterler zerre kadar işlenmediğinden havada kalan hikayenin tek bir bilinmeyeni var zaten. Bizi ekran başında tutan da o. Esas oğlan, esas kızın kimliğini öğrendiği anda dizinin hiçbir gizemi kalmayacak. Yan karakterlerin izleyiciyi hiç mi hiç ilgilendirmeyen maceraları ise arada kaynayıp gidecek. Zira karakterlerle bir türlü bağ kuramayan izleyici onların akıbetini umursamayacak bile. Peki bu kadar bölümdür ne anlattı bu dizi bize? Hiçbir şey… Her bölüm sonunda bir idrak sahnesi ve her yeni bölüm başında bir şekilde durumu kurtaran esas kız dışında hiçbir şey yok elimizde. Artık bir sonuca bağlanmayacağını bildiğimiz bu “twist” denemelerinin modası sizce de geçmedi mi? Artık yapımcıların da, senaristlerin de izleyiciyi aptal yerine koymayı bırakıp her bölüm yaptıkları “şaka”nın heyecan verici bir tarafı olmadığını anlamaları gerekiyor. Artık bölüm sonunda şaşırmıyoruz. Daha da kötüsü ne olacağını biliyoruz. Vahide Gördüm’ün mükemmel oyunculuğu bile diziyi kurtarmaya yetmiyor gören gözlerde.
Muhteşem Şaka
Aynı “şaka” türü “Muhteşem Yüzyıl”ın da sık sık uyguladığı bir tür. Mesela; Hürrem yatağına yatar ve hemen arkasından biri odasına girer ve onu bıçaklar. Ertesi bölümde anlarız ki aslında yatağında başkası yatıyordur. Bunlar olması gereken şaşırtmacalar olsa da, senaryoda izleyiciye birkaç ipucu verilmeden uygulanırsa, buna olsa olsa kandırmak, dalga geçmek denir. İzleyici bir sonraki bölüme kadar arasında konuşmalı, tartışmalı… Öldürüyorsanız da öldürün de görelim dönemeç nasıl oluyormuş. Aynı yüzüğün, aynı kadın tarafından bir çalınıp, bir bulunması, bir çalınıp, bir bulunması inanın yeterince heyecan uyandırıcı değil. Hatta ve hatta oldukça sıkıcı…
Doğru final
“Fatmagül’ün Suçu ne?” ise doğru bir düzlemde ilerliyor. Tamam. O da zorunlu sürelerin kurbanı oluyor kimi zaman, lakin gidişatında karakterler evriliyor, hikaye şekilleniyor, özellikle Beren Saat’in oyunculuğu yürekleri parçalıyor. Dizi düzgün bir finalle sezona veda etti. Doğru formül olan yarım kalan meseleyi geçici de olsa kapatmak ve bir sezon boyu onları takip eden izleyiciye en azından tadımlık da olsa bir son vermek ve yeni bir muammayla kafaları karıştırmak işe yaradı. Gerçekten keyifli bir sezon finali çıktı ortaya.
Taşlar yerine oturdu
“Hanım’ın Çiftliği” yolculuğuna tatmin edici bir finalle son verdi. Hiçbir sorunun havada kalmadığı, kötülerin cezalarını bulduğu, içinde biraz da olsun iyilik olanların da sonunda doğru yolu gördüğü final, tam Türk izleyicisine göreydi. İçimiz rahatladı. Derdimiz tasamız kalmadı. İlk beş dakikasını ağır çekimde göstererek de sanırım tarihe geçti. O kadar kusur kadı kızında da olur demekten başka şansımız yok tabi bu kıtlıkta.
Komedinin taşlı yolları
Sezonun sonuna doğru tanıştığımız iki komedi dizisi var bu aralar gündemde. İkisi de yeni nesil, ikisinin de hedef kitlesi aynı. “Geniş Aile” ile iyice gündeme oturan, genç nesil popüler kültür esprileriyle harmanlanmış aile komedilerine ilk “Leyla ile Mecnun” katıldı. Hemen arkasından da “Üsküdar’a Giderken” başladı. İkisi de absürt karakterler barındırsa da Üsküdar’a Giderken’in karakterleri bize uzak, zorlama ve komik olmak bir yana, sinir bozucu. Duygusal bir müzik eşliğinde araya serpiştirilmiş baba oğul diyalogları ise Erkan Can’a rağmen gereksiz. Diğer taraftan “Leyla ile Mecnun” doğru esprileri, çoğunlukla espriden ziyade karakter rutinleri ve abartısız oyuncukları ile doğru yoldan çıkmadan güldürmeyi başarıyor.
Kaderi Leyla ile Mecnun kadar olumlu olmasa da yine başarılı bir komedi denemesi olan “İzmir Çetesi” ise maalesef iptalle yüzleşenler arasında.
Aramızdan temelli ayrılan diziler dışındakileri fazla özleyeceğimizi sanmıyorum. Çünkü Ramazan Ayı dolayısıyla önümüzdeki sezon erkenden başlayacak gibi görünüyor. Yani önümüzde bundan da uzun bir sezon var. Bu da daha da mantıksızlaşacak senaryolar demek. Süreleri değişmedikçe de, bizi aptal yerine koyan diziler izlemeye devam edeceğiz galiba.