Sakın bana kazık atma Ayşe!
Geçen ay öyle bir film girdi ki vizyona, seyrederken ruhumuz temizlendi, sinemadan aldığımız zevk tazelendi, kadın-erkek ilişkilerine bakış açımız bir boyut daha kazandı. Halit Ergenç, Lale Mansur ve Yeşim Ceren Bozoğlu’nun oynadığı, Ozan Aksungur’un yazıp yönettiği “Misafir” filmi, gerçekçi yaklaşımlar sunan, irdeleme gücü yüksek, son dönemlerin en iyi Türk filmlerinden biri…
Oktay, uzun yıllardır yaşadığı Paris’ten memleketi Kütahya’ya geldiği ilk gece, tesadüf eseri uzak bir akrabaları olan Ayşe’nin evinde kalmak durumundadır. Ayşe, dört duvar arasından ibaret olan küçük dünyasına sığamayan, evliliğinde mutsuz, taşralı bir kadındır. Hayatını katlanılabilir kılan iki şey vardır: Oğlu Ahmet ve komşusu Makbule ile yaşadığı gizli ilişki… Ta ki, yıllar sonra Oktay’ı yeniden karşısında görene kadar… Oktay ve Ayşe, gizli saklı yaşanan bu ilişkiyle, yıllar sonra yeniden mutluluğu bulurlar. Mutluluğu sürdürmenin tek yolu ise, Ayşe’nin Oktay ile birlikte Paris’e gitmesidir. Oktay, Ayşe’ye, hayatta herkesten kazık yediğini ve bu yüzden yalnız kaldığını söyler. Sakın bana kazık atma Ayşe, der çaresizce. Ancak, Oktay bir kez daha kazık yer hayattan. Ayşe, Oktay’la Paris’e gitmeyerek, onu yüzüstü bırakır.
Halit Ergenç’in gelmiş geçmiş en iyi performansını sergilediği “Misafir”, kadın erkek ilişkilerini farklı bir gözle masaya yatıran, kuşkusuz incelikli bir çalışma. Öyle ki, bir erkek gözüyle filmi izlerken kadınlara ne kadar muhtaç olduğumuzu ve onlarsız yapamayacağımızı bir kez daha görürken şuna da şahit oluyoruz: Kadınların bir sonraki adımlarında ne yapacağını kestiremediğimizi, tam anlamıyla ve sonsuza dek onlara güvenemeyeceğimizi…
Ozan Aksungur, bu filmle büyük kentlerde yaşayan bireylerin taşraya bakış açısına farklı bir boyut katmaya çalışıyor. Özellikle de, taşra halkının cinsel serüvenleri konusunda ufkumuzu açan yönetmen, orada yaşanan aşkların da alabildiğine derinlikli, hatta çetrefilli olabileceğinin altını çiziyor. Ayşe’nin ilk bakışta sıradanmış gibi görünen hayatının altında, alt komşusu Makbule ile yaşadığı kaçamak cinsel ilişki yatıyor. Aynı zamanda birdenbire hayatına giren Oktay’ın kendisine karşı duyduğu ilgiye itiraz etmiyor, aksine hemen cevap veriyor. Üstelik, Makbule’den yatakta öğrendiği taktikleri, Oktay’a uygulayarak. Halit Ergenç, biliyoruz ki, dönemin önemli ve yetenekli oyuncularından. Ancak Oktay rolünde harika bir iş çıkarıyor. İç dinamizmini, fiziğiyle birleştirerek seyirciye sunan Ergenç, hayatının en iyi performansını sergilemiş kanımca. Bu filmden önce sigara içmeyen ancak filmin çekimleri sırasında sigaraya başlayan Ergenç, gerçekçi olmak adına, çekimler sırasında da bol bol rakı içmek zorunda kalmış. Ayşe’nin kendisiyle birlikte Paris’e gelmeyeceğini anladıktan sonra arabasına binen, bir yandan sigara bir yandan içki içerek ve de ağlayarak bilinmeze doğru yol alan Oktay’ın hali, şüphesiz ki, birçok erkeğe, zamanında yaşadığı hayal kırıklıklarını, kadınlardan yedikleri kazıkları hatırlatmıştır. “Bahtı Kara” filminde ne kadar sağlam bir oyuncu olduğunu bir kez daha kanıtlayan Yeşim Ceren Bozoğlu, (bu filmde az sahnesi olmasına rağmen) içinde bulunduğu anların değerini katlıyor. Ancak Lale Mansur’a bir itirazım olacak. Zira, Lale Mansur, Ayşe karakteri için fazla elit, fazla metropol kadını kalmış.
Filmin kendine has bir seyri var. Ne izlemesi zor amaçsız uzun plan sekanslardan oluşuyor, ne de koştura koştura dörtnala giden mizansenlerden… Gayet dengeli ve gerçek duyguları dillendiren bir senaryoya, kurguya sahip. Uzun zamandır dizilerde senaryo yazarı olarak çalışan Ozan Aksungur, maddi manevi birikimleriyle, kendi istediği filmleri yazıp yönetmeye başladı. İlk filminden de rahatlıkla görülebileceği gibi, kendine özgü bir dili ve en önemlisi anlatacak dertleri olan bir senarist-yönetmen Aksungur. Uzun vadede Türk sineması adına önemli işlere imza atacağına kesin gözüyle bakıyorum.