Yazan: Zeynep Uslu
Futbol, 22 kişinin bir topun peşinden koşturduğu amaçsız bir oyun mudur?
Erkek yaşıtları, sokaklarda o sihirli topun peşinden koşarken, evde çay takımlarıyla evcilik oynayan kız çocukları bunu öğreniyorlardı ya da böyle zannedildi. Futbol, erkek oyunu olageldi hep, takımlar erkeklerden oluşuyordu, taraftar grupları, haber yapıcılar, yorumcular erkekti. Oysa görünenin ardında, sokaklarda, tribünlerde ve artık sahalarda kadınlar hınzırca gülümseyerek izledikleri bu oyunun bir parçası olmaya başladılar.
Sinema da, dünyayı kasıp kavuran, kadınından erkeğine, en yoksulundan en zenginine, bütün yaşamlara bir şekilde değip geçen bu büyülü oyuna seyirci kalmayacaktı elbette. Futbolu pek çok farklı açıdan işleyen onlarca film yapıldı. Kiminde dünyaca ünlü futbolcular boy gösterdi, kiminde futbola gönül vermiş basit insanlar. Aslında, yapılan filmlere bakıp, futbolun bir sokak sporundan nasıl dev bir endüstriye dönüştüğünü izlemek bile mümkündü. Fakat futbolla ilk dostça ilişki kuruşunu sinema filmlerine borçlu bir kadın olarak, başka bir açıdan bakacağım. Futbolu hayata tat katan, kimi zaman hayatın aynası olan aynası olan, eğlenceli bir oyun olarak görmemi sağlayan filmler… “Hayat, fena halde futbola benzer” özlü sözünden yola çıkarak…
Takım Böyle Tutulur / 2005
Okan Altıparmak ile Andreas Treske’nin yönettiği Takım Böyle Tutulur: Vazgeçersen Kaybedersin‘da, Fenerbahçe taraftarı içinde bulunduğu durumlarda, özellikle stadyumda olduğu gibi tutkusu ve duygusuyla gösteriliyor. Filmi seyreden taraftarın da aynı duyguları yaşayacağı belirtiliyor. Projeye başlandığında Yönetmen Okan Altıparmak’a bir halkla ilişkiler uzmanı Filminizde büyük bir yıldız yok, seyrettirmesi zor olacak deyince, Altıparmak Bizim filmimizde Türkiye’nin en büyük yıldızı var, Fenerbahçe taraftarı! diye karşılık vermiş. Yönetmen filminde Fenerbahçe tutkusunun küçük bir parçasını bile hissettirebilirse mutlu olacağını belirtiyor.
Hayata Çalım At (Looking for Eric)/ 2009
Ken Loach filmlerinde her daim (bir tutam da olsa) futbol sevdası yer alır. Hayata çalım at, bunun ötesine geçer, Loach’ın ustalıkla anlattığı küçük insanların sıradan hikayelerini, bir futbol maçı zerafetiyle ortaya koyar.Hayata Çalım At’ta futbol en çok, filmin atmosferinde, akışında, kurgusundadır. Depresyondaki postacı Eric, geçmişiyle ilgili pişmanlıklar yaşamaktadır. Üstelik onu takmayan iki oğluyla da başı derttedir. Onu neşelendirmeye çalışan iş arkadaşları bunu bir türlü başaramazlar.Bir gün hayranı olduğu Eric Cantona odasında belirir ve sohbet etmeye başlarlar. Futbola ve hayata dair sohbetler, Cantona’nın golleri ve yol göstericiliği… Eric’in kendini bulma hikayesi, futbolu da, takım olmayı da yeniden keşfetme serüvenidir aslında.
Hayatımın Çalımı Beckham (Bend It Like Beckham) / 2002
İngiltere’de yaşayan gelenekçi, Hindu bir ailenin kızı futbolcu olmak isterse ne olur? Gurinder Chadha’nın elinden çıkan Hayatımın Çalımı Beckham, önyargılar ve kültürlerin birlikte yaşamasına dair oldukça eğlenceli bir film. Profesyonel futbolcu olmak isteyen Jessminder, Hindu geleneklerine ters düşme pahasına hayallerinin peşinden koşarken, ingiliz takım arkadaşı Jules da daha modern görünen annesinin kuruntularıyla boğuşacaktır. Pek çok sahne ve diyaloğu Anadolu’nun bağrından çıkmış hissi yaratan film, yönetmeninin, kendi kültürüne espirili bir bakışı olduğu gibi, bir kültürler parodisidir aynı zamanda.
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar / 2000
“Hayat fena halde futbola benzer”…Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, küçük bir semtin amatör takımı Esnafspor’un, takıma gönül vermiş insanların, aşkın ve vefanın öyküsüdür. Amatör futbolun büyük bir darbe yediği ve yerini para tahakkümlü profesyonel futbola bıraktığı 80’li yıllarda, bir dönemin kapanış düdüğü öterken, geride bu işe gönül vermiş insanların emek ve anılarını bırakacaktır. Serdar Akar’ın en iyi yönetmen, Savaş Dinçel’in en iyi erkek oyuncu ödülünü aldığı film, Erkan Can’ın müthiş oyunculuğuyla ve unutulmaz replikleriyle hafızalarımıza kazınmıştır.
Offside / 2006
Jafar Panahi’nin, iç burkan aynı zamanda, insanı coşkuya sürükleyen filmi, futbol sevgisine dair filmler arasında en özel olanlardan biridir. İran’da kadınların stadyumlara girişi yasaktır. Maç izlemek için erkek kılığına giren altı genç kız yakalanıp tutuklanırlar; her birinin hikayesi farklıdır, ancak hepsi de bu riske girecek kadar cesurdur. Tutuldukları yerde bile maçın tadını çıkaracak,heyecanlarını yitirmeyeceklerdir. Offside, kimsenin kendini ve başkasını gerekliliğine ikna edemediği baskıcı kuralları sorgulayan, neşeli kadın karakterleri, saf, köylü asker tipleri ve futbolun birleştirici yanını öne çıkaran finaliyle oldukça etkileyici bir yapım.
Shaolin Futbolu (Shaolin Soccer) / 2001
Stephen Chow’un kung fu’yu sokaktaki sıradan insanın yaşamına gizemli bir şekilde sokma çabasına bütün filmlerinde rastlarız. Shaolin Futbolu her biri başka işlerle uğraşan ve hayatta birer “kaybeden” olan Kung Fu ustalarının, bir futbol takımında birleşmelerini konu alıyor. “Kaybedenler”, kung fu’yu futbolda yeniden bulacak ve ayağa kalkacaklardır. Efektleri ve esprileriyle hayli eğlenceli olan film, bizim kuşağımızın unutulmaz çizgi kahramanı Tusubasa’ya da bir selam gönderiyor adete.
Bern Mucizesi (Das Wunder von Bern) / 2003
Bir çocuk için futbol ne kadar önemli olabilir? Ya yeni özgür bırakılmış bir savaş tutsağı için, ya da hayatının en önemli maçına çıkan bir milli takım oyuncusu için? Bern mucizesi, 1954 Almanya’sında 11 yaşında bir çocuğun gözünden, bu sorulara cevap arıyor. Bir ailenin savaş sonrasında kendini var etme mücadelesi, futbol tutkusuyla bezenerek anlatılıyor.
Yeşil Sokak Holiganları (Green Street Holigans) / 2005
Elijah Wood ve Charlie Hunnam’ın etkileyici oyunculuklarıyla damga vurdukları film, America’da başlayıp, Londra’nın holigan grupları arasındaki çatışmalara değin uzanacaktır. Suçsuz olduğu halde Harvart’tan atılan Matt, İngiltere’deki ablasının yanına gider. Orada kendini, Pete’in önderlik ettiği bir holigan grubu(Green Street Elite)nun içinde bulur. Matt burada, dostluğu, dayanışmayı, onuruna sahip çıkmayı öğreneceği gibi, şiddetin kaybettirecekleriyle de yüzleşecektir. Futbol factory de mafyatik yapılanmalar, uyuşturucu ve şiddet bağımlılığı üzerinden anlatılan holiganizm, burada insanlar arasındaki güçlü bağlar ve “itibar” kavramları üzerinden yeniden sorgulanıyor. Yeşil Sokak Holiganları,insanın boğazında bıraktığı koca düğümle birlikte unutulmazlar arasına girmeyi hak eden bir film.
Zafere Kaçış (Victory) 1981
2.Dünya savaşı sırasında, futbol sevdalısı bir Nazi subayının önerisiyle Alman takımına karşı oynayacak bir esirler takımı kurulması sağlanır. Ancak, Nazi propaganda ekibi, maçı uluslararası bir propaganda malzemesi haline getirecektir. Maç, Fransız direniş örgütünün takımı kaçırma planını bir yana atma pahasına, bir meydan okumaya dönüşecektir. Filmin final sahnesi ise, (pek Hollywood tarzı değildir) konuk ettiği ünlü futbol yıldızlarının oyunundan bile daha görkemlidir. Michael Caine, Sylvester Stallone ve Max von Sydow gibi aktörlerin yanında, efsanevi futbolcu Pele, İngiliz Bobby Moore, Belçikalı Paul Van Himst, Arjantinli Oswaldo Ardiles ve o zamanın ünlü birçok futbolcusunu bir araya getiren yönetmen John Huston, bir futbol klasiğine imza atmıştır.
Lanet Takım (The Damned United) / 2009
Lanet Takım, ünlü İngiliz teknik direktör Brain Clough’un hayat hikayesinin anlatıldığı aynı isimli romandan uyarlanmış. United Leeds’e takıntılı bir öfke ve hırs besleyen Clough, yardımcısı ve aslında dengeleyicisi olan Peter Taylor’u yarı yolda bırakma pahasına hırsının peşinden sürüklenecektir. Bu hırs onu, Leeds’in teknik direktörlüğüne kadar taşır. Şimdi Clough’un başetmesi gereken sadece ondan nefret eden takım değil, kendisidir. Lanet Takım, bir başarı hikayesi anlatmıyor. Dehanın ve basit zaafların birlikte yürüdüğü, hayata şekil verdiği, bir insan öyküsü sunuyor. Michael Sheen’in oyunculuğuyla şenlenen Lanet Takım, sahaların perde arkasına oldukça şık bir bakış atıyor.