Kız ve Kurt – Red Riding Hood / Yönetmen: Catherine Hardwicke
“Alacakaranlık”ın da yönetmeni olan Hardwicke, kökeninde yalanlar, korku, ölümün olduğu “Kırmızı Başlıklı Kız” masalının bu serbest uyarlamasında, Ortaçağ kasabası atmosferi içinde, ilginçtir, sanki ‘çağdaş bir genç kadın’ karakterine odaklanıyor. Kız kardeşi kurt adam tarafından öldürüldükten sonra güvensizlik çemberi içinde kalan ve kime, kimlere inanacağını bilemeden bir din adamının dedektifliğinde ‘canavar’ın kimliğini araştıran Valerie’nin mücadelesi, çevrenizdeki bir genç kadınınkiyle aynı. Yönetmen, büyüleyici bir dünya içinde fantastik öyküsünü anlatırken, bir yandan da, kadın olmanın zorlukları ve ağır manevi yükleriyle baş etmeye çalışan kahramanının sağlam bir portresini çiziyor. Hardwicke’in, her yeni filminde, önceki çalışmalarıyla bir şekilde bağlantı kurduğunu da anımsatalım.
Kader Ajanları – The Adjustmen Bureau / Yönetmen: George Nolfi
Zaman çizgisi üzerinde hareket eden bireylerin çok önceden planlanmış her anlarının aksaksız gerçekleşmesi için görevli ‘ilahi tim’in en zor işi, gelecekte Başkan olması ‘yazılmış’ genç adamın, yine gelecek vadeden balerinle karşılaşması sonucu yeşeren aşkı engelleme olacaktır… Bilim kurgu sinemasının en değerli kaynak yazarlarından Philip K. Dick’in kısa öyküsü, ‘planın dışında’ birbirlerine âşık olan erkekle kadının, ‘özgür iradeyle karar verme ‘ gibi insanı insan yapan en önemli vasıflardan biri için mücadele vermelerini anlatıyor.
Film, ‘bazı kestirme yollar’ı kullanarak uzun bir kaçıp kovalamacanın içine giren âşıkları New York’un keskin hatlara sahip dev mimarisi içinde takip ederken alacağınız ve Hitchcock tarzıyla kıyaslayabileceğiniz bir ‘seyir zevki’ne sahip. Gizemin gölgelerinde gezinmeyi seven seyirci için ideal!
Benim Hikâyem – Barney’s Version / Yönetmen: Richard J. Lewis
Üç başarısız evlilik, iki çocuk, bohemlikten televizyon dünyasının zirvesine giden ve entrikalar da içeren bir yükseliş, önemli zamanlarda sürekli sarhoş olma durumu, en yakın arkadaşın hemen yanından kaybolması, şimdi de belleğin silinmesine yol açan sinsi hastalık… Anti-kahraman Barney Panofsky, bizlere, değersiz ve boşa geçmiş hayatını, kendi sürümüyle anlatmaya çalışır. Oysa hayat sürprizlerle akarken hiçbir şey planlandığı gibi gitmeyebilir; hiç kimse “böyle gerçekleşmeli” diyemez! Ve bizler, seyirci olarak görüp hissederiz ki, zaafları, hataları, kötü alışkanlıkları, yüreğinin ‘doğru atmasını’ engelleyememiştir… Tutum ve davranışlarını olduğu gibi kabul etme konusunda dürüsttür… Acıtıcı bir mizahın adamı ve zaten ‘arızalı ve şaibeli’ yaratılmış âdemoğullarından ‘insan gibi bir insan’dır. Film de, öyle ders falan vermemekte, herkesi ‘kendi insanlığından’ yakalamaktadır.
Kendi romanından uyarlayarak Lionel Chetwynd ile yazdığı “The Apprenticeship of Duddy Kravitz”in(1974) senaryosuyla Oscar adayı olan yazar Mordecai Richler’ın (1931-2001), sinemaya aktarılması zorluklar içeren romanının altından kalkılmış! Barney rolünün Paul Giamatti’ye Altın Küre kazandırdığının altını çizelim.
Bağlanmak Yok – No Strings Attached / Yönetmen: Ivan Reitman
Çağcıl kadın erkek ilişkilerinin ‘en bencil’ anlaşması: Seks, seks ve seks… 15 yıl süresince üç kez karşılaşıp küçük-tuhaf sohbetler, dördüncüde ise kısa ve harika bir seks yapan kadın doktorla (Natalie Portman) televizyon program asistanı adamın(Ashton Kutcher) anlaşması: Duygusallık ve beraberinde getirdiği sıkıntılarla üzüntüler sarmalına girmemek için, sadece seks! Başka bir deyişle, zevk her şeydir! İlk oyunbozan kim mi olur? Tabii ki erkek!
Los Angeles’ın, inadına romantik tüm köşelerine yayılan hikâye, yazının bulunuşundan bu yana anlatılan ana temaya teslim olmak zorunda kalıyor: Aşk, aşk ve aşk!
65 yaşındaki hınzır “Ghost Busters” Ivan Reitman, genç yazar Elizabeth Meriwether’in bir yığın yan karakteri de başarıyla yerleştirdiği metinle, çok eğlenceli ve ‘her yaştan gencin’ yakınlık kurabileceği bir ‘mutlu hisset’ filmi çekmiş.
Ben Dört Numara – I Am Number Four / Yönetmen: D.J. Caruso
Bir genç adam: Yanından ayrılmayan ‘koruyucu’ ile birlikte sürekli bölge ve kimlik değiştiriyor. Yaşaması buna bağlı çünkü. Dramatik kaderi, ‘evrenin başka bir yerinden geldiği için’ sürekli kaçmasını gerektiriyor… Şimdi küçük Ohio kasabasında ilk aşkı ile karşılaştığında ve ilk kez normal bir yaşamı olacağını umut ettiğinde… Gezegenini yok eden saldırgan ırk onu burada da bulacak ve özel yetenekleri olan dokuz gencin ilk üçüne yaptığı gibi öldürmek için saldıracaktır. O ‘Dört Numara’dır!
Tüm unsurları tam bir sinerji ile birleşmiş… Güzel – çirkin, masum – kötücül, içindeki her canlı ve karakter klâs, cazip… Ve hikâye iyi yazılıp anlatıldığı için gerilim yüklü hareketli bölümler de etkili: “Ben Dört Numara”yı izlemek,‘saf bir zevk’ veriyor. “Pan’ın Labirenti”ndeki çalışmasıyla alanında Oscar kazanan görüntü yönetmeni Guillermo Navarro’nun, ışık ve renklerle özel dokular elde ettiği görüntüler de, ‘Dört Numara’nın hassasiyetini seyirciye olduğu gibi geçiren, müthiş yakışıklı genç İngiliz Alex Pettyfer de, büyülüyor.