Zeynep bonçe
Bir dönemin televizyon fenomeniydi Savaşçı Prenses Xena, yarı tanrı Hercules… Formül basitti. Mitolojiye can veren efsaneleri bir araya toplayıp günümüz teknolojisiyle televizyon izleyicisine sunmak, onları sınırsız fantezilerin dünyasına çekip, maceradan maceraya koşmak… Aynı formül yine karşımızda. Kimisi daha cıvık, kimisi daha ayakları yere basan bir sürü tarihi-efsanevi-mitolojik dizi birer birer karşımıza çıkıyor artık. İzleyiciyi ekrana çekmek içinse, iyi bir hikaye ve göz kamaştırıcı dövüş sahnelerinden fazlasının gerektiğini fark eden yapımcıların en büyük kozu seks…
İçlerinde Sam Raimi’nin de bulunduğu Xena’nın ve Hercules’ün yaratıcı ekibinin eseri olan “Spartacus: Blood and Sand” ve “Spartacus: Gods of Arena serisi”, bu konuda en iyi iş yapan dizi. Sansürlüsü ile sansürsüzü arasında neredeyse yirmi dakika fark olan dizi, çekim tekniğiyle 300’ün izinden giderken, pek de orijinal olmayan hikayesiyle yine de kendine sağlam bir izleyici kitlesi edinmiş durumda. Sınırsız bedensel zevklerin hüküm sürdüğü bir dönemi anlatmanın meyvesini yiyen dizide, gözümüze sokulan güzel vücutlar, kimi zaman dizinin aslında neyle ilgili olduğunu unutmamıza sebep oluyor. Kan ve seksin mükemmel buluşması reyting garantili bir formül olduğundan, dizi aslında amacına ulaşıyor. Yine de eksikleri pek de az değil. Dizide daimi bir boşluk hüküm sürüyor. Sanki dekor her an yıkılabilirmiş gibi duruyor; inandırıcılıktan uzak bu mekan, dizinin dokusuna zarar veriyor. Bu yapaylık, 300’ün kült dövüş sahneleri ile birleşince kötü bir taklit, başarısız bir piyes gibi görünüyor. Çizgi roman kadrajları ve fazlasıyla yapay kasları olan savaşçılar da diziye pek de yardımcı olmuyor. Reyting ve sansasyon konusunda ne kadar başarılı olsa da, popüler kültür ürünü bir yapımdan ileriye gidemiyor arenanın steroidli tanrıları.
Tarihin en ilgi çekici hikayelerinden biri olan Kral Arthur efsanesi de en az gladyatörler kadar rağbet görüyor. Aynı anda iki Arthur dizisi izleyicinin karşısında. BBC yapımı “Merlin” ile gençleri, hatta çocukları hedefleyen yapımcılar, yeni dizi “Camelot” ile de daha olgun izleyicilere ulaşmayı umuyorlar. Joseph Fiennes ile Eva Green’in renklendirdiği Camelot, ilk bölümü ile görücüye çıktı. The Tudors’un ve Torchwood’un yapımcılarının ortaya çıkardığı dizi, ilk bölümünde bol bol çıplak kadın göstererek BBC yapımı Merlin’inin abisi olduğunu kanıtlamaya çalışsa da, akıbeti zamanla belli olacak. Merlin rolüne hiç yakışmayan Fiennes’ın zarar vereceği şimdiden ön görülebilen Camelot, BBC’nin Merlin’inden daha sağlam temellere oturuyor gibi görünmüyor. Belli ki, tarih yazacak değil, tarih olacak bir dizi var yine elimizde. Yine de, en azından Merlin ile Kral Arthur’u yaşıt olarak göstermemesi, onu BBC’nin Merlin’inin bir adım önüne taşıyor.
Tarihi diziler arasında, ciddiyeti elinden bırakmayan yegane yapım olan “The Tudors” son bularak yeni haleflere yer açtı. Bu konuda İlk aday ise ülkemizden geldi. “Muhteşem Yüzyıl” birçok açıdan The Tudors’ı andırıyor. Bilinen tarihi, efsanelerden, mitolojiden uzak bir şekilde anlatan, saray entrikalarını temel alan dizi, savaş sahneleri konusunda ise kendine Spartacus’u örnek alıyor. Vizyonları gitgide genişleyen yerli yapımcılar, gerçekten klasikleşecek işlere imza atmak istiyorlarsa, başarılı yapımlarda takdir gören her ayrıntıyı kullanmaya çalışmak yerine, biraz daha özgün olmayı denemeliler. İmitasyon gibi durmamak için kendi yolunu çizmesi gereken Muhteşem Yüzyıl yine de niyeti ile umut vadediyor.
Bütün bu tarihi kalabalığın içinde, dizileri sanata çeviren kanal HBO devreye girmek üzere. Sean Bean ve Lena Headey’i bir araya getiren “Game of Thrones”; 25th Hour, Troy, The Kite Runner, Stay ve X-Men Origins: Wolverine gibi başarılı filmlerden tanıdığımız David Benioff’un senaristliğiyle şimdiden güven uyandırıyor. 17 Nisan’da izleyicisiyle buluşacak olan yapım, fragmanında kendini belli eder nitelikte. Bu fantastik hikayenin HBO klasiklerinden birine dönüşeceğini şimdiden söylemek mümkün. Ekranlardaki tarihi yapımların hiçbiri sizi tatmin etmiyorsa bir de Game of Thrones’a şans vermenizi öneririm.
Beklenti uyandıran bir diğer tarihi yapım ise Neil Jordan’ın yazıp yönettiği, Jeremy Irons’ın baş rolünde oynadığı “The Borgias”. The Tudors’un tahtına oturması kuvvetle muhtemel dizi, aile içi entrikalardan, politikaya, din sömürüsünden, sekse kadar birçok unsuru barındıracak gibi görünüyor. Zerre kadar otosansürü olmayan kanal Showtime’da gösterilecek olan diziden, sınırsız bir anlatım beklemek mümkün. Irons’ın muhteşem oyunculuğu ile klasik bir diziye dönüşebilecek potansiyeli olan The Borgias ve HBO’nun kalite garantili dizisi Game of Thrones, diğer tarihi dizileri yarışın dışına atacak gibi görünüyorlar.