The Way of the Dragon / Kolezyumda Bruce Lee, Chuck Norris Kapışması…

 Murat tolga şen

Sinema tarihinin en naftalinli çamaşırlarını yeni nesil sinema seyircisine tanıtmayı amaç edindiğimiz kült film köşemizde bu hafta bir filmden değil ama neredeyse, aynı türe ait tüm filmlerin toplamından daha önemli bir hadise olan bir “film sahnesi”nden bahsetmek istiyorum.

İtiraf etmeliyim ki, Filmlerini izlediğim ilk çekik gözlü “dövüş filmi” kahramanı Bruce Lee ya da o zaman sandığımız adıyla Burij li değildi. Daha isimsiz ya da uyduruk isimli onlarcasını izledikten ve hatta bir sürü Bruce Lee klonunu gördükten sonra tanıştım orjinal Lee filmleri ile…

“Big Boss” benim için hiç bir zaman çok büyük bir anlam ifade etmedi. “Enter the Dragon” ise (taklitlerini önce izlemiş olmamdan kaynaklı olabilir.) bazı parlak anlarına karşı vasat bir filmdi. Yarım kalmış ve dublör desteği ile tamamlanmış “The Game of the Dead” bana Bruce’in gerçekten büyük olduğunu ispatlayan ilk filmdi ama onun neden bir efsaneye dönüştüğünü anlamama yetmemişti. Karışık bir sıralama sonucu seyrettiğim ve ne yazık ki sona kalan Bruce Lee filmi “The Way of the Dragon”u izleyene kadar da bunu tam olarak idrak edebilmiş değildim. Ama “The Way of the Dragon” daha sonra basiretsizce taklit edilse bile asla aslının yanına yaklaşılamayacak bir “efsanevi sinema anı” barındırıyordu. Muhteşem bir kapışma: Lee Vs. Norris… Batı Vs. Doğu…

Bir 3. dünyalıya ve özellikle Asyalı sinema seyircisine perdede verilmiş en büyük ödüldür bu kapışma… Batı uygarlığının simgesel merkezi Roma’nın, yine simgesel değeri büyük Kolezyumunda, eski çağ gladyatörlerinin sakinliği ve vahşiliği ile gerçekleşecek ve ufak tefek Asyalının dev gibi bir batı savaşçsını evire çevire dövmesini, tadını çıkara çıkara göstererek sarı tenlerin altında birikmiş acı dolu yüzyılların intikamını alan bir kapışma. Filmin tamamı bu sahneyi çekmeye adanmıştır. Lee bu kutsal savaşı yüceltmek adına filmin ilk 30 dakikasında hiç dövüşmemiştir ki bu o dönemde çekilen bir dövüş filmi için çok sıradışı bir durumdur. Filmin tek kurbanı yani Lee’nin elinden filmde ölen tek kişi de yine Norris olacaktır. Bu film ayrıca Norris’in oynayıp da sonunda öldüğü tek filmdir.

Bazıları filmin çekildiği 1972 yılında Norris’in henüz adı sanı duyulmamış ve herhangi bir derecesi olmadığı için bu kapışmanın Bruce açısından abartılmış bir zafer olduğunu söylerler. Fakat bu yanlıştır: Chuck Norris filmin çekildiği tarihten epey önce kendini ispatlamıştı. 1966′da Ulusal Karate Şampiyonu, 1967′de ABD Karate şampiyonu, dünya ortasiklet karate şampiyonu, 1968′de Dünya Profesyonel ortasiklet karate şampiyonu ve Kuzey Amerika Şampiyonu olmuş çok popüler bir dövüş sanatları uygulayıcısı idi. Uzun boylu, mavi gözlü ve sarışın Aryan savaşçı Norris “batıdan intikam alan asyalı” için en doğru isimdi ve mücadelenin büyüklüğüne uygun olarak da herhangi bir Lee filminde ustaya en fazla darbe vurabilen kişi olmuştur. Çoğu Lee dövüşü rakibin saldırısı ile başlar, Lee düşmanına bir tekme atar ve dövüş biter.

Dövüşün seyri, güçlerin realitede ki izdüşümlerine denk gelecek şekilde yürür. Önce Norris Lee’yi hiç umursamadan savunma alır ve açığını yakaladığı anda bu küçük adamı yere yıkar. Yüzünde her daim alaycı bir gülümseme vardır. Bu gülüş aslında Çin merkezli Uzakdoğuya yüzyıllardır ticaret bahanesiyle gelen beyaz adamın sahtekarlığının ve zalimliğinin sembolüdür. Ama Lee kalkar ve beklenmedik darbeler indirir. Bir süre sonra gülüşün yerini şaşırma ve sonuna doğru çaresizlik almıştır. Milyarlarca Çinli için bu bir zaferdir. Sonunda batı diz çökmüş, Doğunun savaşçısı onu Batı uygarlığının tam ortasında öldürmüştür. Belki de ekonomik olarak giderek kalkınan ve tüm pazarları işgal ederek büyüyen Çin’e ait bir ön kehanettir bu ve Doğulunun asıl hırsını gösterir.

Lee kafasındakini perdeye geçirme konusunda çok başarılı olmuş ve bizim gibi seyircilere Sinema tarihinin en iyi mücadelelerinden birini izletmiştir. Alt metinlerinden bihaber olarak izlense dahi müthiş keyifli olan bu savaşı bir de bu gözle izleyin isterseniz…

 

Murat Tolga Şen
2005 yılında "Öteki Sinema" sitesini açtı. Rahmetli sinema yazarı Metin Demirhan ve Ali Murat Güven’in verdiği güçlü destekle başlayan bu kişisel macera şimdilerde Türk sinema bloglarının amiral gemisi haline geldi. Murat Tolga Şen, Sinema yazarlığı ve blogculuğuna önem vermeye devam ederek katıldığı platformlarda sinemanın farklı taraflarını konuşmaya devam etti. Blogculuktan profesyonel sinema yazarlığına geçişi ise 2010 başlarında sinema sitesi Beyazperde kadrosuna katılmasıyla oldu. Ayrıca online sinema dergisi Cinedergi, Fotografya, Gölge, Yeni Harman, Modern Zamanlar, Film Arası gibi yayınlara da katkı sağlıyor. 2012 Ocak ayından bu yana Medyaradar sitesinin sinema ve televizyon yazıları da yine Murat Tolga Şen’in kaleminden çıkma.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.