Murat tolga şen
Kuzey amerika (Hollywood) film endüstrisinin erken keşfettiği şeylerden biri de, iyi gişe yapmış, seyirci desteğini arkasına almış filmlere devam bölümleri çekerek, asıl hikâyenin rüzgarıyla para kazandırmaya devam ettirecek filmler, tabiri caizse; tek bir portakalla bir sürahi portakal suyu yapmaktır. Ola ki bir film beğenildiyse, giderek düşürülen bütçelerle ve iyice zavallılaşan oyunculuklarla çekilen ismi aynı, cismi farklı filmlerle, asıl esere aidiyet geliştiren seyircinin söğüşlenmesi devam eder. Erken dönemlerden beri süregelen seriyal mantığından farklı, her bölümün ayrıca paketlendiği işlerdir bunlar… Bu zihniyetin egemen olduğu bir film endüstrisinin çektiği devam filmleri de bazı istisnai durumlar dışında rezil işlerdir doğal olarak…
Ama öyle devam filmleri de vardır ki selefinin o türe getirdiği tüm beğenileri daha üst seviyelere taşır ve bir devam olmaktan uzaklaşıp hikâyenin aslı olmaya hak kazanır. Bu epey ender görülen bir durum olduğundan hatırlaması da hatırlatması da keyiflidir. Sinefiller nazarında kıymetli bu filmlerden bir seçki yapıp okurlarla paylaşmanın tam sırasıdır o zaman… İşte Murat Tolga Şen’in kişisel sinema süzgecinden geçen en iyi 10 devam filmi!
TERMINATOR 2 JUDGMENT DAY / TERMİNATÖR 2: MAHŞER GÜNÜ
James Cameron ilk filmle seyirciyi tam ensesinden yakalayıp, distopik bir altmetine bağlı müthiş bir “tavşan kaç, tazı tut” öyküsünü peliküle aktarmıştı. Devam filminin benzer bir başarıyı yakalaması korunan yönetmen ve oyuncu kadrosu ile elbette mümkündü ama Cameron, yeni palazlanan CGI efektlerin sınırlarını zorlayarak tam bir adrenalin bombası yaratmayı başardı. İlk filmin kötü yokedicisini bu defa bir koruyucuya çeviren öykünün dur durak bilmeyen aksiyonu dönemin izleyicisini ki bunlardan biri de benim, kelimenin tam anlamıyla koltuğa çivilemişti. Konuşamayı çok sevmeyen T800’ün “I’ll be back” ve “Hastalavista baby” replikleri dillere pelesenk olmuştır ve hala üzerinden espri yapılmaya devam edilmektedir. Robert Patrick ve Edward Furlong hayatlarının rollerini oynarlar. Terminator 2, hala çok etkileyici ve muhteşem görünüyor.
STAR WARS 5: EMPIRE STRIKES BACK / YILDIZ SAVAŞLARI 5: İMPARATOR
Star Wars fanları arasında James Cameron’dan pek hoşlanmayan bir sürü insan vardır ve Empire Strikes Back onların argümanlarının temelini oluşturur. Tartışmasız kabul edilir ki tüm Star Wars bölümleri içinde en iyisi İngiliz yönetmen Irwin Kershner’in elinden çıkma 5. bölümdür. Macerasıyla ve karakterler kattığı derinlikle en zevkle izlenen Star Wars filmi olan Empire Strikes Back aynı zamanda en karanlık Star Wars evrenini inşaa eder. Karlarla kaplı Hoth gezegeni savaşı, Lando ve Yoda’nın maskaralıkları ve daha bir sürü şey yüzünden olağanüstüdür. Daha ileri gidersek, yetişkinler için yapılmış içinde salakça bir çocuksu ruh barındırmayan tek SW bölümü de budur. Lucas Revenge of the Sith’de aynı duyguyu yeniden oluşturmayı denemiş olsa bile ağzına kadar CGI’a boğulmuş bu bölüm, Empire Strikes Back’in yarattığı fantazmanın yakınından bile geçemez.
MAD MAX 2: THE ROAD WARRIOR
George miller uçsuz bucaksız Avustralya düzlüklerinde 300.000 $’cık bütçeyle ilk mad Max filmini çekerken böyle bir başarıyı asla öngörmüyordu ama film gişede tam anlamıyla patladı. Herkes Çılgın Maks’a ve onun Post Apokaliptik soslu bir dünyadan geçen macerasına bayılınca hemen bir devam bölümü çekildi. Bu defa Miller’ın elinde 7 kat daha fazla bir bütçe vardı ve yönetmen tüm yaratıcılığını kullanıp, bu defa post apokaliptik duygunun da altını iyice çizerek, aryan ırk yüceltmesi ile dolu bu bölümü çekti. Sonuç: muhteşem… Arıza adam Max dışındaki karakterlerin dahi kendi hayran kitleleri oluştu ve film öyle etkili oldu ki hemen sonrasında özellikle İtalyan rip off’cu sinemacılar tarafından yüzlerce taklidi çekildi. 2010 yılı seyirliklerinden biri olan The Book of Eli dahi bu filmden çok güçlü esinlenmeler içerir. Hala en keyifle izlenen düstopik macera filmlerinden biridir. Ama dikkat: Kendi şahsi fikrime göre sinema salonu dışında izlendiğinde sinematografisinden çok şey yitirebilir.
THE GODFATHER 2 / BABA 2
Sicilyalı Corleone ailesinin Amerika’da kurduğu suç imparatorluğunun epik öyküsünü anlatan Baba filminin devamı olan Baba 2 ilk filmden daha sakin ama daha yoğun ve oturmuş bir anlatıma sahiptir. İlk filmle hikâyeyi bitirdiğini düşünen Francis Ford Coppola bu filmi çekmek için pek istekli değildir ve bu yüzden, stüdyonun işine ve bütçeye karışmaması ve filmin adının The Godfather Part 2 olması gibi güçlü şartlar ileri sürer. Hala dumanı tüten ilk filmin yarattığı etki ve kazanç yüzünden stüdyo tüm şartlarını kabul eder. Amerikan sinema tarihinde numaralandırılarak isimlendirilen ilk filmdir ve ayrıca “En iyi film” Oscar’ını alan tek devam filmidir.
Baba 2, Corleone saltanatının erken dönemlerini ve aslında bu işlere hiç bulaşmak istemeyen Michael Corleone’nin değişimini müthiş bir harman ve yoğun bir dönem duygusu içinde verir. Filmin tek günahı biraz fazla maskülen, fazla maço ruh hali içinde olmasıdır, hatta Michigan üniversitesinin yaptığı bir araştırmaya göre erkeklerin testosteron seviyelerini en çok yükselten film. Baba 2’yi izleyen erkeklerde hormon seviyesinin yüzde 30’a varan ölçülerde yükseldiği tespit edilmiş. Bu türden bir araştırma yapılması bile filmin sinema tarihindeki yerini anlamaya yardımcı oluyor. 70’Lerin muhteşem oyuncularının bir tür resmigeçidi olan Baba 2 çekilmiş en iyi “mafya” filmi olarak hafızalardaki yerini korumakta…
ALIENS / YARATIKLAR
Aslında bu filmi listeye sokup sokmamakta epey kararsızım. Üstelik neredeyse tüm “devam filmi” listelerinde ilk film seçilmesine rağmen… Aliens kesinlikle çok başarılı bir film. Kendini Terminator’le ispat etmiş James Cameron’un elinden çıkmış muhteşem bir macera sunuyor ve 10 yıllar boyu taklit edilecek bir “ekip” şablonu/klişesi üretiyordu ama Aliens, Ridley Scott’un ağır tempolu, daha gelecekçi fikirlerle dolu filminin devamı gibi durmuyordu. Uzaylı yaratık için başka bir tarifti sanki bu ve çok sevdiğim bir film olmasına rağmen hala ilk filmden daha başarılı olduğunu düşünmüyorum ama yine de yazmak gerekir çünkü en az onun kadar iyi!
BATMAN THE DARK KNIGHT / BATMAN KARA ŞÖVALYE
Christopher Nolan çektiği iki Batman filminde de açık bir şekilde eski filmlerden hıncını almaya, mitosu yeniden ama temellerini yıkarak yaratarak onları giderek güçsüz düşürmeye ve Batman denilence akla gelen tek isim olmaya çalışıyor. Bunu bir anlamda başardığını söyleyebiliriz. Zaten nefret edilen uyarlamaların sahibi Joel Schumaer’i şu an kimse bir Batman yönetmeni olarak hatırlamıyor. İş Tim Burton‘un gotik setleri ve kurgusunu aşmaya gelince Nolan’ın, bu filmlerin ve Burton’un yaramaz çocuk tavrının altında kaldığını ve bu sebeple Batman’i çizgi roman köklerinden uzaklaştırarak yeni bir gerçekliğe oturtmaya çalıştığını görüyoruz ve ne yazık ki pek sevinemiyoruz.
Christopher Nolan’ın Batman’ı sıradan bir polisiye kahramanına indirgeyen müdahalesi tartışmalı olsa da yeni Batman serisi son yılların en sansasyonel filmleri olmayı başarıyor. Tim Burton’un yarattığı fantastik evrenden hızla uzaklaşan serinin ilk filmi epey iyiydi ama devam filmi rahmetli Heath Ledger’in elinden çıkma enfes bir Joker kompozisyonu sayesinde çekilmiş en iyi Batman filmi olmayı başardı. Asıl karakteri biraz harcamış gibi görünen bu maceranın ardından daha iyi bir Batman bölümünün gelip gelmeyeceği ise şimdilik muamma…
STAR TREK: WRATH OF KHAN / UZAY YOLU: HANIN GAZABI
Star Trek haranlarını sevinçten havalara zıplatan ilk filmin ardından gelen bu devam bölümü, Kaptan Kirk’in en belalı düşmanlarından biri olan Han ile kapışmasını anlatmakta ve bunu çok da güzel yapmaktaydı. Setleri, efektleri ve makyajları ile hala hatırlanan karanlık bir maceradır. 80’ler çocuklarının en sevdiği bölümlerden biridir ve son Star Trek filminde tekrar edildiği üzere enfes bir “kulağakaçan böcük” sekansı içerir. Sinema tarihinin en sevilen karakterlerinden biri olan Mr. Spock’un öldüğü bölüm olarak fanlarının sinemadan hıçkırıklar içinde, salya sümük çıkmasına sebep olmuştur. Aslına bakarsanız Mr. Spock bu filmde net bir şekilde ölüyordu ama ön gösterimlerde bile Star Trek hayranları o kadar üzüldü, (biri tuvalette intihar etmeye kalktı) öyle güçlü tepki verdiler ki, yapımcılar finali yumuşattılar. Sonraki devam bölümü olan Search for Spock’da Vulkanlımız aklı biraz karışmış olarak ama sapasağlam geri döndü.
Meraklısına not: Filmin asıl isimlendirmesi Revenge of the Khan şeklindedir fakat George Lucas Star Wars serisinin 6. bölümünün adının Revenge of the Jedi olduğunu belirterek Paramount’u mahkemeye vermiş ve yapımcılar filmin ismini değiştirmek zorunda kalmıştır. Komik olan ise Lucas’ın son anda filmin adını Return of the Jedi olarak değiştirmesi olmuştur yani yememiştir, mundar etmiştir.
NIGHTMARE ON THE ELM STREET: DREAM WARRIORS / ELM SOKAĞI KABUSU 3
Freddy Krueger’in 80’lerin sevişken gençlerini parça pinçik ettiği bu serinin 3. filminin en iyi bölümü olması da istisna içinde istisnadır zannımca… İlk iki bölümde kümesteki tavuk kadar zavallı avlar olan gençlerin canlarına tak edip de Freddy’nin alanına FRP oyunlarındakine benzer güçlerle donanmış olmaları jilet eldivenli ucubeye bir miktar sıkıntı yaratsa da filmin finalinde herkes patronun kim olduğunu öğrenir.
Freddy’nin annesiyle ilgili pek çok yeni bilgiyi seyirciye aktaran 87 yapımı Dream Warriors’un en akılda kalan oyuncusu da muhteşem güzelliği ile Patricia Arquette’dir. Film, çocukların uykuya dalmamak için kendi gözkapaklarını kesmeleri gibi şimdilerde ağır gelebilecek fikirler içerir. Soundtrack’i ile de öne çıkan bir filmdir ve Dokken’in Dream Warriors parçası hala hatırlanır.
SUPERMAN 2
İlk Süpermen filmi büyük sükse yapıp yapımcının cebini de doldurunca hemen ikincisi sipariş edildi tabi… Aslında Süpermen filmlerine çok düşkünlüğüm yoktur. Bu kadar idealize ve kimi zaman aptal bir karakteri seyretmekten sıkılmamak mümkün değil ama serinin 2. bölümü Süpermen’in karşısına çıkan Sürgündeki Kriptonlu General Zod ve iki yardakçısının hem dünyalılara hem de Süpermen’e yaşattıkları zulüm yüzünden feci seyredilesidir. Her şeyiyle ilk filmden ve kendinden sonra gelenlerden daha iyi bir macera sunar. Filmde “oh my god!” diyen dünyalıya generalin “No, my name is Zod!” dediği sahnesi için bile yüzlerce kez izlenebilir.
DAWN OF THE DEAD / ÖLÜLERİN ŞAFAĞI
George A. Romero’nun Night of the Dead, Dawn of the Dead ve Day of the Dead’den oluşan zombi üçlemesinin bence en iyi filmidir. Film içerdiği müthiş tüketim toplumu eleştirisi ile sadece bir korku filmi olarak hatırlanamayacak bir olgunluğa erişir. Filmin eleştirisini yükselttiği anlardan birinde bir alışveriş merkezine sığınarak sağ kalanlardan biri diğerine “neden hepsi buraya geliyor” diye sorar ve öteki cevap verir “başka bir yer bilmiyorlar da ondan” Kapitalizmin hücrelerimize kadar işlediğini hissettiren bu filmi iyi yapan şeylerden biri de Tom Savini’ini müthiş makyaj ve efektleri ile şenlenen ve vahşetin sınırlarını zorlayan şiddet içeriğidir. Aradan geçen onca yıla rağmen hala çok sert ve kehanetleri doğrulanan bir sinema klasiği… Romero’nun en muhteşem yapıtı.