Serdar akbıyık

Berrak Tüzünataç yeni filmi Bir Avuç Deniz ile gündemimize girdi. Filmde isyankar ve aşık bir kızı canlandıran Tüzünataç’a aşka inanıp inanmadığını sorduk…

 Bu hafta vizyona giren Bir Avuç Deniz’in romantik ve isyankar karakteri Deniz’i canlandıran Berrak Tüzünataç cesareti nedeniyle kendine benzeyen bu karakterle ilgili sorularımızı cevapladı. Yapım bir aşk filmi olunca ister istemez aşktan da bahsettik. Sinemada kadın olmanın anlamından dizilerdeki çalışma şartlarına kadar her konuda, özellikle de filmin yönetmeni Leyla Yılmaz’ın kadın olmasının filmin duygusuna neler kattığını konuştuk. Sinemaya bakışında 19 yaşındaki Berrak ile bugünkü Berrak arasındaki fark sohbetimizin konularındandı. Bugüne kadar birçok magazin haberine konu olmuş ama içinde sanatçı olmanın inadını yaşayan Berrak Tüzünataç’ı yeniden tanımak ister misiniz? İşte kendi ağzından Berrak Tüzünataç…

Öncelikle projeye nasıl dahil olduğunuzla başlayalım.

Projede kesinleşen ilk isim bendim. 6 ay öncesinden senaryo benim elimdeydi. Aslında normal prosedürde yönetmen size senaryoyu yollar, okursunuz, diğer isimlere bakarsınız. Ama karakterim beni o kadar çok heyecanlandırdı ki, projeyle ilgili senaryo ve yönetmen dışında hiç bir şey belirli değilken ben projeyi kabul ettim..

Yönetmen Leyla Yılmaz’ın ilk uzun metraj filmi. Onun kadın olması bu kararınıza biraz etki etti mi?

 Bilmiyorum ama ben daha önce hiç kadın bir yönetmenle çalışmadım. Belki bir kadın olarak kadın karakterleri de kendisi yazması bu karakterleri daha gerçek yaptı. O yüzden Ayda Aksel de çok heyecanlandı ben de. Özel, gerçek, ilginç kadın karakterler yazmış.

Rolünüzden biraz bahseder misiniz?

Film belirli bir sınıfın içerisinde geçiyor, bir burjuva filmi. Canlandırdığım karakter Deniz de o sınıfa ait ama o sınıfın ayrıkotu gibi. Hem de büyük burjuva bunlar, yani çok zengin aileler. Herkes çocuklarını imkan dahilinde en iyi şekilde yetiştirmiş. Deniz’in de bu özellikleri var ama Deniz’in anne babasıyla ilişkisi çok yoğun olamamış. Çünkü annesi İngiliz, orada yaşıyor. Babası dünya turuna çıkmış. Kimsesi yok yani, hiçbir yere ait hissetmiyor kendini. O yüzden de girdiği bir ortamda insanları rahatsız edebilecek bir sürü şey söylüyor. Aslında mutsuz olduklarına ikna edebiliyor ya da her şeyi sorgulatabilecek, kendine ait bir felsefesi ve hayata yaklaşımı var. Tabiî ki her karakter farklı reaksiyonlar veriyor buna karşı, kimisi korkuyor, kimisi yenmeye çalışıyor. Kimisi vazgeçmiş lanet olsun Deniz’e diyor, kimisi de aşık oluyor.

Filminiz bir aşk filmi ve yönetmen olarak bir kadının dokunuşu var. Aşk duygusunu yorumlayışta bir fark hissettiniz mi?

 En yoğun farkı kadın karakterlerdeki özende, kadın karakterlerin yazılışında ve duruşlarında, hikâyeye katkılarında, hikâyedeki yerlerinde hissediyorum. Türk sinemasında kadın karakterlerin genelde edilgen olması, yazan insanların erkek olmasından kaynaklanıyor. Bu yüzden bence en heyecanlı şeylerden biri de Leyla’nın film çekmeyi, senaryo yazmayı planlaması. Çok yetenekli bir sürü kadın oyuncu var ve kimse de tatmin olmuyor, daha fazlasını yapmak istiyor herkes. Böyle bir filmde böyle bir rolü tecrübe edebildiğim için kendimi şanslı buluyorum. Kadınların da yazması, düşünmesi lazım. Çünkü öbür türlü var olmak için belirli şeylere dahil olmak zorunda kalıyoruz. Tanıdığım en idealist oyuncular bile aynı yoldan geçiyor. Ve bu kimsenin çok bayıldığı bir şey değil. Bir yandan da var olmak zorundasınız ve yaptığınız işin sürekliliğini getirmezseniz kolay unutulabileceğiniz, kaybolabileceğiniz bir iş. O yüzden bence biraz daha yazar kadın olması lazım, birilerimizin çabalaması lazım.

 

Aşka ve bunun için mücadele etmeye inanıyor musunuz?

 

Evet, ikisine de inanıyorum.

 

Bundan sonrası için projelerden ne bekliyorsunuz, kıstaslarınız nelerdir?

 

Bu işe başladığımda 19 yaşındaydım. O zamandan beri de tercihler yavaş yavaş oturuyor. İlk zamanlarda zaten bir var olma “merhaba ben geldim” deme dönemi vardı. Baktığımda güvenilir kişilerle de çalışmışım. Belki biraz da şans, ne kadar bilinçliydim bilmiyorum çünkü. Belki de çok istediğim için şansımın yaver gittiğini düşünüyorum. Hep iyi yönetmenlerle, iyi oyuncularla çalıştım. Bu film de benim için çok özel. Beni çok zorlayan bir karakter. Düşündüğüm ve çok çalıştığım bir karakter ve çok heyecanlıyım. Yani herhalde herkes bu işi hep bu duyarlılıkla yapmak ister. Tabii çok mümkün olmuyor ama bu duyguda gitmek istiyorum. Bir şekilde böyle heyecanlanmak istiyorum, şansım yaver gitsin istiyorum aslında.

 

Sanırım bu film biraz orta ve yüksek sınıfa sesleniyor. İzleyenlerin çoğu da orta sınıftan olacağından bu filmi daha kolay içselleştirebileceklerini düşünebilir miyiz?

 

Bunu bilmiyorum ama filmin yüksek sınıfta geçmesinin bir sebebi var. Leyla’nın yapmak istediği bir burjuvazi eleştirisi de var. O sınıfın kendisini, düzenini korumak için neler yapabileceği de var. Ve aslında gelir arttıkça çocukların özgürlüğü azalıyor. Çünkü yapması gereken şeyler daha keskin kararlarla sınırlanıyor. Ailesinin çizdiği yolda giderse çok özgür oluyor, eğer o yoldan çıkarsa görüyor ki o kadar da özgür değilmiş aslında. Film sadece öyle güzel evler, güzel elbiseler görelim diye yapılmış bir burjuva hikayesi değil. İçinde sert mesajlar da barındırıyor.

 

Dizi süreleri için yapılan tepki ve eylemleri yeterli ve doğru buluyor musunuz? Bu tepki ve eylemler hedefini doğru seçmiş mi sizce?

 

Ben de katıldım “Yerli dizi yersiz uzun” diye bir eylem yapıldı. Bir şeyler yapılmalı. Mesela basında öyle bir yansıtılmış ki bu sadece oyuncular gitmiş gibi gösterilmiş. Hayır, orada hep birlikteydik biz. Ama oyuncu olarak senin resmin çıkıyor. Zaten o yüzden de daha çok sen gitmelisin, çünkü senin resmin daha çok çıkıyor. Amaç bir şikayet olduğunu ve bu sistemin değişmesi istendiğini duyurabilmekti ve bence de başarılı oldu. Çalışma Bakanı ve Kültür Bakanı da konuşmalar yaptı. Bunun üzerinde çalışılacağı söylendi, oyuncu sendikası başladı. Bir alt yapı kuruluyor ne kadar sürer bilemiyorum ama doğru şeyler yapılacağına inanıyorum.

 

Ünlü olmanın bir dezavantajı var mı?

 

Tabiî ki var. Bu işi yapan her bir bireyin kendine ait bir serüveni var. İdare etmesi gereken bir durumu var. Ünü tamamen reddedersiniz, sizi bu reddinizden dolayı çok güzel pişman ederler ve kabullenirsiniz. Ya da pişman olmayacağım diye inat da edebilirsiniz ve yıpranırsınız. Eğer o gücünüz varsa benim kahramanım olursunuz çünkü ben yoruluyorum. Tabiî ki de hayatını her yerde etkiliyor insanın.

 

Sinema mı diziler mi sizi daha fazla tatmin ediyor?

 

Tabiî ki her anlamda sinemadaki düzeni seçerim. Herkes kostümde, makyajda her anlamda işinin idealini yapmaya çalışıyor ve herkese bu imkan veriliyor. Tabiî ki daha fazla tatmin oluyorsunuz. İşe konsantrasyonunuz daha fazla oluyor. Bütün hayatının geçtiği bir şeyde konsantrasyonun sürekli kalamıyor.

 

Televizyon dizilerinin yakın coğrafyada çok beğenildiği ortada…

 

Orada nasıl bir düzen olduğunu bilmiyorum ama yine de o ülkelere satılmış olan dizilerden tanınan oyuncularla öncelikli çalışılmak istenecektir. Bu dizi sektöründen çıkmak için birçok şeyi atlatmak gerekiyor. Benim herhalde bir 5-6 senem daha var televizyondan çıkmak için. Çünkü daha sonuçlarını alacağım, sinemada da işime yarayacak, kariyerimle ilgili birçok faydası olacak şeyler almam gerekiyor daha televizyondan.

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.