Burak yarkent

Amerika’yı yeniden keşfetmenin gereğinin olmadığını düşünen Ethan ve Joel Coen ikilisi, birşeyleri baştan yaratmak yerine, orjinale bağlı kalıp sıkı bir kovboy filmine imza atmışlar.

“True Grit” benim beklediğim tarzda şaheser bir yapıt değil, yalnız sinemadan, filme aç, daha cok istercesine çıkacağınız iyi bir film.

Ethan ve Joel Coen ikilisi 2007 yılında Cormac McCarthy’nin “No Country for Old Man” yapıtını beyaz perdeye çevirip, filmin en iyi film ödülünü almasını sağlamışlardı. Bu film bir coğunuzun da bildigi gibi Josh Brolin’in kariyer patlaması yaptığı ve Javier Bardem’ın Oscar Ödülünü aldığı film olarak da tarihe geçti. Yalnız bu filmin kayda değer bir başka yanı da Coen’lerin sinema endüstrisine sağlam bir dönüş yaptığının göstergesi olmasıydı. Daha önce yukarıda da bahsettiğim No Country for Old Man başta olmak üzere, Fargo, The Big Lebowski, Miller’s Crossing, ve Raising Arizona gibi iyi filmlerin altında imzaları bulunan bu ikiliye, bence bu tür bir dönüş yakıştı.

No Country for Old Man kovboy filmi ile başarıyı tekrar yakalayan ikili, bu sefer gözlerini tekrar bir kovboy hikayesine diktiler ve orjinalinin 1969 yılı yapımı olduğu, John Wayne’nin başrolünü oynadığı, hikayesini işe Charles Portis’in romanında aldığı “True Grit” isimli bu yapıta yoğunlaştılar.

İkilinin amacı sadece kovboy hikayelerinin arasında gezip, iyi olanlarından film yapmak değil tabii ki.. Hikayeye geniş çerçeveden bakacak olursak, ve filmin heyecan dozunun fazla olduğunu, 1800’lü yılların vahşi batı manzaraları ile süslenmiş olduğunu, sert diyalogları içinde barındırdığını ve “hadiiii her filmde oynatalım” tipindeki yeni isim Hailee Steinfeld gibi öğeleri içinde bulundurduğunu düşünürsek ikiliye hak vermemenin mümkün olmadığı çıkmaz bir sokağa gireriz.

Filme dar çerçeveden bakacak olursak, Jeff Bridges ve yeni aktrist Hailee Steinfeld’ın bu filmin gerçek sahipleri olduğunu söyleyebiliriz. Josh Brolin, ve Barry Pepper’ın performansları muazzam. Yalnız Barry Pepper’ı çıkarmakta benim kadar zorlanacak mısınız çok merak ediyorum açıkcası. Ama hersey ve hekes bir yana, film boyunca gözlerinizin Jeff Bridges’ın oynadığı Marshal Reuben J. Cogburn, Steinfeld’ın oynadığı Mattie Ross karakterlerini arıyacağını söyleyebilir, ve bu ikili için 2010 yılında seyrettiğim en iyi ikili diyebilirim. Hayatın sillesini yemiş, sarhoş, ve hiçbir beklentisi olmayan bir asker eskisi ile 14 yaşında, kendini bilmiş, büyümüş de küçülmüş, hazir cevap bir kiz çocuğunun içinde bulunduğu her sahneyi tekrar tekrar izlemek isteyecek, doyamayacaksınız.

Joel ve Ethan ikilisinin filmden büyük keyif aldıkları kesin, zaten bu keyif filmin her karesini yayılmış vaziyette, bunu da her sahnede görmek mümkün. Vahşi batının her ayrıntısını en ince detayına kadar görebileceğiniz bir yapıta imza atan ikili aldıkları keyfi size hissettirmekte de çok başarılı olmuşlar.

 

Matt Damon’a değinmeden de geçemeyeceğim..

 

Oyunculuğunu cok begendiğim Damon, bulmacanın üçüncü parçası olmuş. La Boeuf ismindeki atlı polis rolündeki Damon, karakteri ile diğer karakterler arasındaki mesafeyi çok iyi muhafaza etmiş. Hayran kalabileceğiniz kadar ekranda görülebilen, fakat filmi üzerine yıkamayacağınız kadar kısa süre keyfine varabileceğiniz zor bir karakter ile karşımıza çıkmış.

2010 yılı yapımı film, babasının katilini yakalamak için, ülkenin en iyi avukatlarından birini bulmaya Arkansas’a giden 14 yaşındaki Mattie Ross’un yolculuğunu anlatıyor ve 1969 yapımı film (roman konusu) ile birebir örtüşüyor. Yolda Cogburn ile karşılaşan Mattie, onu kendisine yardım için para karşılığı ikna ediyor.. Daha sonra yolları La Boeuf ile kesişen ikili, onun da bu katilin izini sürdüğünü öğrenince, yola beraber devam etme kararı alıyorlar.

 

Filmin tek kötü yanının, 110 dakikalık kısa bir zaman dilimine sığdırmaları olduğunu söyleyebilirim. Bu tarz iyi bir hikayenin, daha uzun bir zamana yayılması, ve iyi irdelenip, ayrıntılarının daha iyi gösterilmesi gerektiğini düşünenlerdeniz. Siz de benim gibi bu isimlerin içinde bulunduğu, bu tarz bir filmin bitmesini istemeyeceksiniz, veya en azından 110 dakikadan daha fazla olmalı diye düşüneceksiniz. Brolin ve Pepper inanılmaz işler yapıyorlar, ama doyamıyorsunuz…

 

Tek handikapının, kısa olduğunu söyleyebileceğim film hakkındaki fikrim, sizin de tahmin edebileceğiniz gibi, tek kelime ile büyüleyici.

 

Belki de eşsiz bir şaheser ile karşılaşamayacaksınız ama 2010 yılının en iyi filmlerinden birini izleyecek, en iyi oyuncularının aralarında bulunduğu bir kadroyu izleme keyfini yaşayacaksınız.

 

İyi seyirler..

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.