Burak yarkent
Danzel Washington’un başrolünü oynadığı “Unstoppable”, bana bir kez daha Keanu Reeves, Sandra Bullock ve Dennis Hopper’ın rol aldıklari, Graham Yost’un yazıp, Jan de Bont’un yönettiği “Speed” filmini neden bu kadar çok sevdiğimizi anımsattı.
İki filmin birbirleriyle bire bir örtüşen karakteristik ve konu özellikleri yanında, birbirlerinden ayrılan en büyük fark, 1994 yılında Los Angeles sokaklarında kullanılan “durdurulamayan” otobüsün yerini, bu sefer Pennsylvania’da durdurulamayan bir trenin alması olmus. ’94 yılındaki Keanu Reeves ve Sandra Bullock’un yerlerini, 2010 yılındaki bu filmde, Danzel Washington, ve Chris Pine almışlar.
Danzel Washington’ın, “Frank Barnes” ismindeki, trenlerden çok iyi anlayan tren mühendisini canlandırdığı filmde, “Will Colson” ismindeki kondüktör rolünü ise, “evden problemli” Chris Pine canlandırmış.
Film konusunu, 15 Mayıs 2001 yılında meydana gelen gerçek hayat hikayesinden almış.
Toledo, Ohio’dan kalkan ve uzun süre durdurulamayan bir tren, sonunda can kaybı olmadan durdurulmuş ve bir facianın eşiğinden dönülmüs.. O zamanki trenin yükü nükleer değilmiş tabii ki ama filmimizi enteresan yapmak, ve olabileceklerin boyutunu genişletmek ve izleyici üzerindeki albeni’sini arttırmak adına filmdeki trene nükleer yük eklenmiş.
Film, Frank ve Will karakterlerinin Scranton, Pennsylvania’ya doğru yol almış, yükü nükleer atık olan, ve bir arıza sonucu durdurulamayan bir treni, faciaya yol açmasını önlemek için durdurma çabalarını anlatıyor. Yukarıda anlattığım gibi, konusunu gerçek bir hikayeden alması ise, izleyicide olan gerilimin artmasını sağlayıp izleyici ile olan bağı kuvvetlendiriyor.
“Zamanla yapılan yarış” kıvamında geçen, macera yüklü filmde Frank ve Will treni durdurmak için bir sürü plan yapıyorlar, fakat treni zamanında durdurmak, zannettiklerinden de oluyor…
Danzel Washington ismi film için iyi bir seçim olmuş diye düşünüyorum. Başarılı oyuncu Frank’te zaten olması gereken, ve izleyici tarafından beklenen güçlü, kuvvetli, kararlı karakteristik özellikleri, yumuşak, nazik bambaşka karakteristik özelliklerle çok iyi örtüştürmüş. Oyuncunun, “The taking of Pelham 123” filminden de alışık olduğumuz bu çok yakın karakter yapısına bu filmde de rastlıyoruz..
Filmden önce, açıkcası çok fazla beklentim olmayan Chris Pine’ın ise beni fazlasıyla şaşırttığını söyleyebilirim. Filmin başından sonuna kadar Frank karakterinin yanında yer alan Will karakteri ile Pine iyi bir performans sergilemiş ve açıkçası Frank karakterini iyi bütünlemiş.
Los Angeles büyüleyici bir yer… Gelmeli, görmeli, gezmeli ve hissetmeli, ve bu her köşesi film kokan büyüleyici yeri doya doya içinize çekmelisiniz…
Daha önce kahvaltı yaptığım, eski iş yerime yakın bir büfede karşılaştığım ve güzelliğiyle beni etkileyen Rosario Dawson’ı, Connie Hooper karakteri ile bu filmde izleme şansı yakalamak benim için güzel oldu.
Connie’ye, farklı karakteristik özellikler katan ve bu uç noktalardaki özellikleri canlandırmasındaki başarısı, Dawson’ı “iyi oyuncular” listesine alacaktır diye düşünüyorum.
Hareketli ve macera tarzı, tipik “Hollywood” filmlerini seviyorsanız eğer, bu filmi kaçırmamanızı öneriyorum size. Yazımın başında da bahsettiğim gibi, filmin ‘94’teki Speed-vari özellikleri yüzünden gözünüzü ekrandan ayıramayacak ve büyük keyif alacaksınız.
Speed filmi, Sandra Bullock ve Keanu Reeves karakterlerini, deyim yerindeyse “star” yapmıştı. Bu film de Pine ve Dawson karakterlerini birkaç basamak öne çıkaracaktır.
İyi seyirler diliyorum.