Bir Orhan Oğuz otobiyografisi: “Hayde Bre”
Nev-i şahsına münhasır yönetmenlerimizden Orhan Oğuz’un, çocukluk dönemine odaklanıp kendi hayat hikayesinden yola çıkarak yazıp yönettiği “Hayde Bre” bu ay vizyondaki yerini aldı. Türk sinemasında fazla örneğini göremediğimiz türde, hedefini on ikiden vuramasa da, yaratıcı yönetmenin cesur gözlemleri ve itirafları ile şekillendirilmiş, samimi bir otobiyografi var karşımızda.
Balkanlardaki hayatını güçlü ve bilge kişiliği sayesinde karısı ve arkadaşları ile mutlu bir şekilde geçiren Şaban Aga ile üç çocuğu ve bakmak zorunda olduğu felçli kocasıyla İstanbul’da yaşam savaşı veren üvey kızı Saadet’in hayatı beklenmedik bir şekilde kesişir. Saadet, oğlunun sünneti için Makedonya’ya gider. Ancak beklenmedik olaylar sonucu Şaban Aga’yı alıp İstanbul’a götürmek zorunda kalır. Şehir yaşamına ve düzenin kendince kurallarına uyum sağlamak Şaban Aga için imkânsızdır. Kendi mantığına uymayan bu hayatın içinde misafir olduğunu düşünmektedir. Artık onun tek derdi, eski yaşamına, vatanına, toprağına geri dönmektir.
Söyleşilerinde 20 yıl boyunca bu filme hazırlandığını dile getiren Orhan Oğuz’u anlamak mümkün. Bir yönetmen olarak sinema seyircisine kendi hayat hikayenizden kesitler sunarken elbette titiz davranmak gerek. Öyle ki, uzun yıllardır mutlu bir beraberlikleri olan Nilüfer Açıkalın (ki Oğuz’un birçok filminde rol almış bir oyuncu) bile, Orhan Oğuz’un annesi Saadet rolüne on yıldır hazırlandığını söylemekte. Felçli kocasından umudu kesen, ancak her fırsatta onun yanına gidip ilgi gösteren, çocuklarına kol kanat gerip hem analık hem babalık yapan, güçlü bir kadın Saadet. Makedonya’da yaşadığı acı olayın ardından soğukkanlılığını yitirmeden ailesini bir arada tutmaya çalışan, hatta üvey babasını bile orada yalnız bırakmayıp İstanbul’a, evine getiren Saadet rolünü başarıyla üstleniyor Nilüfer Açıkalın. Duru oyunculuğuyla filmi çekip çeviren Açıkalın, kariyerindeki yetkin örneklerden birini daha sergiliyor. Tabi, Şaban Aga’yı canlandıran Şevket Emrulla’nın performansını da es geçmemek lazım. Heybetli duruşu, keçi gibi inadı ve minik çapkınlıklarıyla yol alan bu eski toprak, seyircinin sempatisini çabuk kazanacak. Madem oyunculardan gidiyoruz, son olarak İlker İnanoğlu’ndan bahis açalım. Karşı pencere’de! oturan ve Saadet’e gönül koyan sol tandanslı bir doçenti canlandırıyor İnanoğlu. Ancak Açıkalın ve Emrulla için söylenebilecek iltifatları İnanoğlu’na yöneltmek mümkün değil. Senaryonun yarattığı karikatürize bir tip olarak da tanımlanabilir ancak, İnanoğlu, canlandırdığı Cemil rolünü gerçeğe dönüştürmek için pek fazla çaba sarf etmemiş gibi…
“Hayde Bre”, zaman zaman, durduk yere mesaj verme kaygılarına düşerek asıl amacından sapsa da, sabırla örülen anlamlı yan öyküleriyle zenginleşiyor. Bu yılki Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi sanat yönetimi kategorisinde verilen ödülle yetinmek zorunda kalan “Hayde Bre”, senaryosunun gereksiz yere uzatılmasına ve yer yer düşük temposuna rağmen, bittikten sonra dimağlarda hoş bir tat bırakıyor.