Zeynep Bonçe
Her bölüm ayrı hikaye işleyen diziler arasında en popüler olanlar muhtemelen polisiyelerdir. Eğer sıkı bir dizi takipçisi olmaya vaktiniz yoksa, karakterleri az çok tanıdıktan sonra bir dizinin herhangi bir bölümünü sıkılmadan izleyebilmek istiyorsanız ve arka plandaki ana hikayeyi bilmemek sizi çok rahatsız etmiyorsa, polisiye sizin için en doğru seçim olacaktır.
Televizyonun keşfinden beri yüzlercesi çekilmiş polisiye diziler arasında yer edinebilen yapımlara baktığımızda, bir dedektif – bir suç denkleminden çok da uzaklaşamamış olduğumuzu görüyoruz. Ufak tefek, bazen de gerçek dışı detaylarla farklı bir bakış açısı getiren diziler dışındakiler maalesef unutulmaya mahkum oluyor.
Bir polisiye roman yazarı olan Bayan Fletcher’ı ya da kaşar ekmekten bomba yapabilen Mc Gyver’ı hala hatırlıyor olmamızın sebebi de bu farklar. Günümüz dizilerinden, ileride de hatırlanacak olanları şimdiden keşfedebilmek için işte bu farklı yönlerine bir bakmakta fayda var.
CSI ve CSI spin-off’ları: Gerçek dışı polisiyelere en güzel örnek CSI’lar… Aslen polise bağlı çalışan bir birim olan suç mahali araştırma biriminin, tanık ve sanık sorgulamaktan, çatışmaya girmeye ve davayı ve polisi yönlendirmeye kadar işin bu kadar içinde olması gerçek hayatta mümkün değilken; bu dizilerde suçla savaşta en etkili birim gibi gösteriliyor. Bu gerçek dışı ayrıntı sizi rahatsız etmiyorsa, ileri teknoloji ürünü aygıtlarıyla CSI’lar tam size göre.
Castle: Başarılı bir polisiye roman yazarı olan Richard Castle ile renklenen dizi, espri kalitesiyle de fark yaratanlar arasında. Başarılı bir grafik çizen dizinin yükselişi sürmekte… Firefly’dan beri kardeşimiz gibi sevdiğimiz Nathan Fillion’ın canlandırdığı Castle, cinayet masasının en güçlü kozu.
Bones: Empati özürlü bir antropolog ve onun ekibi ile bir FBI ajanının maceralarını konu alan Bones’ta sadece tanımlanamayacak kadar deforme olmuş ya da kemiklerine kadar çürümüş kurbanlar inceleniyor. Eğlence dozu Castle ile benzer olan Bones da fark yaratmayı becerebilenlerden.
The Mentalist: Karısı ve çocuğunun ölümüne sebep olan seri katil Red John’un büyük beyaz balina olduğu dizinin Kaptan Ahab’ı Patrick Jane, eski bir medyumdur. Aslında insanları yönlendirme, hipnotize etme ve onların düşüncelerini ve duygularını çözümleme konusunda başarılı olan Jane, CBI ekibinin ve dizinin farkı. Simon Baker’ın başarılı oyunculuğu ile can bulan Jane, alışagelmiş davaları, alışılmamış yöntemlerle çözerken, diziyi akılda kalıcı hale getiriyor.
Criminal Minds: Ekibimiz FBI’ın davranış bilimleri bölümünden… Seri katillerin profillerini çıkarıp, onlar gibi düşünebilen BAU ekibini anlatan yapım, son sezon düşen kalitesine rağmen polisiye severlerin en favori dizilerinden. Kahkaha ile cinayeti bağdaştıramıyor, daha karanlık bir şeyler izlemek istiyorsanız, 2011’de spin-off’u da vizyona girecek olan Criminal Minds’ı kaçırmayın.
Detroit 1-8-7: Polisiye dizilerin, git gide NYPD Blue formatından çıkmalarına ve ekibe polis olmayan birini katmalarına ya da başka bir fark yaratmalarına rağmen vizyona sokulan dizinin rakipleri arasında pek şansı varmış gibi görünmüyor. İşte bu nedenle de iptal edilme ihtimali yüksek olan diziler arasında Detroit 1-8-7…
Hawaii Five-O: Alın size vasat bir polisiye daha… Zamanında tutmuş bir dizi olan ve orijinaline sadık kalınarak çekilen dizi, zorlama da olsa esprili, eğlenceli ve temposu yüksek bir yapım olmasına rağmen, akılda kalıcı hiçbir özelliği olmadığından günümüz izleyicisi tarafından elenmeye mahkum görünüyor.
Fringe: Polisiye demek ne kadar doğrudur Fringe için bilinmez ama formülü incelendiğinde karşınıza bir güvenlik birimi tarafından her bölüm ayrı bir davanın incelendiği bir dizi çıkıyor ortaya. Bu güvenlik biriminin uç bilimlerle ilgilenmesi ve aynı birimden paralel evrende de olması cabası. Arkasındaki hikaye de diğer polisiyelerin aksine oldukça güçlü olan ve bölüm bölüm karışık bir şekilde izlenmesi çok da mümkün olmayan dizi, hem kriminal dizileri sevenlere, hem de bilimkurgu isteyenlere ilaç gibi geliyor.
Lie To Me: Üçüncü sezonu daha ikinciyi özleyemeden başlayan dizi, ayaklı yalan detektörü Cal Lightman’ın her bölüm başka bir davayı, insanların mikro yüz ifadelerini ve tepkilerini inceleyerek çözmesini konu alıyor. Tim Roth’un şahsına münhasır oyunculuğuyla ekranlarda kendine özel bir yer edinen dizinin farklarından biri de polisin işe çok az karışması.
House: Birçok kişi, olay mahalinin vücut, suçlunun da hastalık olduğu House’u, polisiye yerine hastane dizileri kategorisine sokabilir. Amma velakin hastalarını suratsız bir dedektif edasıyla iyileştiren ve asıl derdi hastayı iyileştirmekten ziyade ortadaki gizemi çözmek olan Dr. House’u polisiye dizilerinin arasına koymaktan kendimi alıkoyamıyorum.
Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi: Yapabilirler mi, acaba yaptılar mı, polisiye devri Türk televizyonlarında da doğru düzgün başlayacak mı, derken sahneye çıkan anti-kahramanımız Behzat Ç. benzerlerinden farklı bir yeri olduğunu daha ilk birkaç bölümde kanıtladı. Gerek oyunculuk, gerekse senaryosuyla ekranların en sağlam Türk polisiyesine, hala vermediyseniz bir şans vermeniz gerekir bence.
Listeye daha birçok dizi girebilir. Her bölüm ayrı bir suçu ve suçluyu işliyorsa ve o suçla savaşan, izlemeye değer bir ekip varsa, bu dizinin tutmaması gibi bir ihtimal neredeyse yok. CSI’ların birbirinin aynısı olan üç ayrı serisinin de, hala reyting rekorları kırmasının sebebi; akşam eve geldiğinde, önceki bölümlerini izlemediyse de TV’de denk geldiği diziyi izleyenlerin, televizyon izleyicilerinin çoğunluğunu oluşturması. Türk televizyonları da bunun farkındalar, ancak her bölüm ayrı hikaye işleyen dizilere ağırlık vermektense, upuzun bir hikayenin önceki bölümlerini, dizi kadar uzun özetlerle vermeyi tercih ediyorlar. Yine de eninde sonunda bölüm takibi gerektirmeyen dizilere de aynı özeni göstermek zorunda olduklarını fark edecekler.