Banu Bozdemir

Bir kez daha Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin yolunu tutup, asıl mekanımız olan İstanbul’a döndük… Yorgunluğumuz yavaş yavaş çıkarken önümüzde altı gün boyunca uzun bir kırmızı halı gibi serilen festivali değerlendirmek de boynumuzun borcu… Öncelikle özelde Antalya, genelde bütün festivallerle ilgili ilk tespitimi söylemek istiyorum. Her şeyin üst boyutlarda bir anlatım ve gösterişle değerlendirildiği festivalde minimal filmlerin kazanması çok absürd gelmeye başladı… Festivale yapılan masraflar, defileler, kokteyller, partiler, insanların giyim kuşam abartısı derken bir bakıyorsunuz ödül maliyeti çok düşük bir filme gidiyor… O zaman bu kadar şaşaa neden diye soruyor ister istemez insan. Yapalım daha bağımsız festivaller, neden ve sonuç ilişkisi bu kadar kopuk olmasın…

Festival bilindiği gibi olaylı başladı. Emir Kusturica Uluslar arası jüriye başkan olunca tepkiler aldı başını yürüdü ve ben ülkemizin insanlarının Emir Kusturica’yı sinemacı kimliğiyle değil, müzisyen kimliğiyle sevdiğine karar verdim. Çünkü AKM’nin önünde verilen Açıkhava konserini az bir kitle de olsa izledi. Herkes kendi çapında protestosunu yapabilirdi, MHP İl Meclis Üyesi Reşat Oktay açılış gecesi o protestolardan birini yapmaya kalkıştı ama başarılı olamadı! Velhasıl Altın Portakal bu şekilde başladı ve akıp giden bir şaşaanın yanında aynı zamanda aykırı seslerin çıkmasına ve çıkmamasına da olanak tanıdı!

Ben kendimde, bazı arkadaşlarda ve festivali takip etmeye çalışan bazı izleyicilerde gördüğüm kadarıyla minimal film mantığına isyan etme noktasındayız… Tamam bu tarz tuttu, festivaller bu tarz filmlere sempatiyle bakıyor ama (bkz: Cannes Film Festivali en iyi film: “Uncle Boonmee Who Can Recall His Past Lives”, bir ineğin gözlerine dakikalarca bakmak) bir paket program şeklinde bu filmlerle karşı karşıya gelmek yorucu ve sıkıcı oldu. İlk defa bu festivalde minimal sinemanın uzatma mantığından, kırk sayfalık senaryolardan 100 dakikalık film çıkarma mantığından bu kadar sıkıldım, insanların yavaşlığından, mutsuz ve eylemsizliğinden bu kadar mutsuz oldum. Gerçi ben yıllar önce ‘kasabalı filmler’ adlı bir dosya hazırladığımda da kasabalı insanların yavaş gösterilme hevesine isyan ettiğimi söylemiştim ama bu yavaşlık ve uzun planlar şehre de yayıldı sonunda… Bence sinema artık hareketlenmeli, filmlerde pan yapılmalı, teknik olarak güçlü olduğunu göstermeli filmler. Uzun planlar, güzel görüntüler olarak algılanıyor oysa bizde… Bir de Türk sinemasındaki kutuplaşma inanılmaz arttı. Ara film denen bir şey kalmadı. Ya minimal filmler var ya da popüler filmler. Gerçi Murat Tolga Şen’e göre sinema zaten popülerle eşdeğer bir kelime. Yani büyük kitleler için yapılan her şey sonuçta popüler olmalı mantığından hareketle…

Bir de ulusal filmlerin yoğunluğu uluslar arası filmlere olan ilgimizi bıçak gibi kesti. Yani hiçbir yabancı filmi izleyemedik, belki de çok güzel filmleri kaçırdık. (Bu arada her sene Antalya ile aynı tarihlere denk gelen Filmekimi’ni de kaçırdık.) Seneye uluslararasına daha fazla mesai ayırma gayretinde olacağım kendi adıma…

Organizasyon eksikliklerinden bahsetmeden olmaz illa. En çok çenemizi yorduğumuz ve yanı başımızdakiyle paylaştığımız şey servis sorunuydu. Araçların bize ulaşması konusu ilk başta sorunluydu, dakikalarca araç beklediğimiz çok oldu, sesler yükseldi, feryatlar artınca düzelmeye başladı, istediğimiz yer ve saatte araç bulabildik. Ama bunun zaten başından düşünülmesi gerekti…

Gelelim aslında her şeyin ödüllendirme için yapıldığı sonuçlara… Galiba herkes için en şaşırtıcı sonuçlardan birisi en iyi kadın oyuncu ödülünün Claudia Cardinale’e verilmesi oldu. Hatta gecede onu telefonla arama eylemi bile yapıldı, keşke teknolojik imkanlar kullanılarak ekrana oyuncunun ödülle ilgili görüşleri yansıtılabilseydi. Ama daha çok ‘Acun Ilıcalı yöntemi’ seçilmiş gibi oldu. Festivalde yine ikili ödül verme sitemi vardı. Aslında ‘en’ kelimesinin içinde yer bulamayacak bir ödüllendirme yöntemi. Ama jürinin kararsızlığı, oy çokluğunun sağlanamaması gibi unsurlar ikili ödüllendirmeyi yaratıyor. En iyi yardımcı erkek oyuncu ve en iyi erkek oyuncu ödüllerinin çifter çifter dağıtılması erkek oyuncu rollerinin gücünü gösteriyor bir yandan da… Kadın oyuncu rollerinin ise yeterince güçlü olmadığını, kadın rolleri yazmanın o derece özensiz olduğunu da… En iyi film Çoğunluk konusunda hemen herkes hemfikirdi ama en iyi yönetmen ödülü Derviş Zaim’in olabilirdi. En iyi ilk film ödülü Gişe Memuru’nun oldu ama en iyi film ödülünü alan Çoğunluk da bir ilk film. Bu kadar fazla ilk filmin yarıştığı yarışmada başka türlüsü de olmazdı sanki.

Bir de ödülleri asıl sahipleri değil, çoğunlukla onların adına birileri aldı. Aslında herkesin orada görmek istediği kişi asıl ödül sahibi ve onun söyleyecekleriydi. Ama büyük ödülü kazandıklarını duyunca Çoğunluk ekibinin hepsi sahneye çıkarak bu açığı kapatmış oldu. Yeniler eskileri anmadı, Atlıkarınca’nın yönetmeni İlksen Başarır en iyi senaryo ödülüyle yetinmek zorunda kalınca ödülüne pek bir keyifsiz uzandı… Sonuçta ülkemizin en büyük festivallerinden biri sonuçlandı, şimdiden seneye hazırlanma vaktidir yeni filmini çekecek olanlar için! Lütfen bu çığlığımızı duyun ama!

İşte ödüller…

Halkın Portakalı Ödülü
Son Helva filmiyle Karambol ekibi

Kısa ve Belgesel Film Ödülleri

Övgüye Değer Jüri Özel Ödülü – Dönüşü Olmayan Yol

Dijital Film Akademisi Ödülü
Bisiklet
Teneke

En İyi Kısa Film Ödülü
Erol Mintaş – Berf

En İyi Ulusal Belgesel Film Ödülü

Ordu’da Bir Arganot

En İyi İlk Belgesel Ödülü
Ofsayt
Herkes Uyurken

En İyi Belgesel Ödülü
Anadolu’nun Son Göçerleri

Gençlik Jürisi
Medeniyetlerin Çatışması

Antalya Kent Konseyi Seyirci Ödülü
Kavşak

Siyad Ödülleri-Uluslararası Yarışma
Sineklik

Siyad Ödülleri-Ulusal Yarışma
Gölgeler ve Suretler

Uluslararası Uzun Metraj Yarışma Ödülleri

En İyi Film – Cirkus Columbia
En İyi Erkek Oyuncu – Arnavut filmiyle Nik Xhelilaj
En İyi Kadın Oyuncu – Sineklik filmiyle Emma Suarez
En iyi yönetmen – Ateşkes filmiyle Lancelot Von Naso
Gençlik jurisi ödülü – Vittorio Meydanında Bir Asansörde Medeniyetler Çatışması

Ulusal Uzun Metraj Yarışma Filmleri Kategorisi

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu – Kavşak filmiyle Cengiz Bozkurt ve Saç filmiyle Rıza Akın
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu– Kağıt filmiyle Ayşen Gruda
Dr. Avni Tolunay Özel Ödülü – Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak filmiyle Elvan Albayrak
Behlül Dal Özel Ödülü – Press filmiyle Aram Dilbar ve Atlıkarınca filmiyle Zeynep Oral
En İyi Sanat Yönetmeni – Hayde Bre filmiyle Nihat Düşko
En İyi Kurgu Ödülü – Gölgeler ve Suretler filmiyle Aylin Zoi Tinel
En İyi Müzik Ödülü – Kar Beyaz filmiyle Mircan
En İyi Görüntü Yönetmeni – Saç ve Gişe Memuru filmleriyle Ercan Özkan
En İyi Erkek Oyuncu – Gişe Memuru filmiyle Serkan Ercan ve Çoğunluk filmiyle Bartu Küçükçağlayan
En İyi Kadın Oyuncu – Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak – Claudia Cardinale

En İyi Senaryo – Atlıkarınca filmi ile İlksen Başarır ve Mert Fırat
En İyi Yönetmen – Çoğunluk filmiyle Seren Yüce
Jüri Özel Ödülü – Press
En İyi İlk Film – Gişe Memuru
En İyi Film – Çoğunluk

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.