Zeynep Bonçe

Bir türlü büyümeye dram ve bela mıknatısı liseliler, reytinglere göre ölüyü bile diriltebilen uyarlamalar, normal bir öğrencinin ilkokuldan doktorasına kadar tüm eğitim masraflarını karşılayacak kadar pahalı arabalarla okula giden zengin ergenler derken içimiz dışımız gençlik dizileri oldu.

İzleyici kitlesi sadece gençlerle sınırlı kalmayan bu dizilerin başını “Kavak Yelleri”nin çektiğini söylemek sanırım yanlış olmaz. “Dawson’s Creek”in yerli uyarlaması olarak başlayan dizi aynı izleyici kitlesiyle yoluna devam ederken, geçen sezon en sevilen karakterlerinden biri olan Efe’yi oynayan Dağhan Külegeç’in ayrılmasıyla eski reytinglerini kaybetti. Müdavimleri, Efe’nin yokluğuna alışamadı ve geri dönmesi için ellerinden geleni yaptılar. Sonunda (televizyon tarihinde ender rastlanan bir şekilde) izleyicilerin baskısı işe yaradı ve Efe bu sezon tabiri caizse hortladı. Ölmüş zannedilen karakteri sonraki bölümde canlandırmak alışılmış bir şeydir ama bu kadar uzun süren bir ayrılık ne kadar doğrudur tartışılır. Külegeç’in yönetmenle kavga etmesinden, başka projeleri olmasına kadar bir sürü rivayetin basına yansıması zaten sinir bozucu iken, bir de “Siz istediniz, dirilttik.” tavrı, o içinde kaybolmayı sevdiğimiz senaryoyu daha da yapaylaştırmıyor mu sizce de?

Uyarlama dizileri ne kadar sevdiğimiz malum. Gençlik dizileri de bu kuralın dışında kalmıyor. Gençlik dizi ve filmlerinde yeni trendimiz de vampir hikayeleri olduğundan, Efe’nin ölmediğini gördüğümde ilk aklıma gelen, bu sefer Amerika’nın bir adım önüne geçip, vampirleri atlayarak genç zombi dizisine terfi ettiğimiz oldu. Belki de Amerikan televizyonlarında konsepti bir Amerikan dizisinden uyarlanmış olsa da bir Türk dizisinin uyarlamasını izleyebilecektik. Siz de fark etmişsinizdir; sabit kitlesi dışında kalan herkes tarafından espri konusu oldu Efe’nin diziye geri dönüşü.

Bütün bu olumsuzluklarına rağmen kanımca Kavak Yelleri hala ekranların en samimi gençlik dizisi. Gerek karakterleri, gerek diyalogları, rakiplerine taş çıkaracak kadar başarılı. Bir de, ince esprileri basit izleyicinin de anlaması için uzatmasalar daha da içten olacak.

Kavak Yelleri’nin asıl rakibi ise yeni girdi kapımızdan içeri. Bir “Gossip Girl” uyarlaması olan “Küçük Sırlar”, daha ilk bölümünden itibaren magazin sayfalarını işgal etmeye başladı bile. Hakkında olumlu yorumlardan ziyade ahlaki eleştiriler ve dedikodu duyduğum dizi yine de zirveye oynuyor diyebiliyorum. Zira öncelikle hakkında konuşturmayı başarıyor. Bunu da, kızların fantezi ürünü formalarıyla, delikanlıların son model arabalarıyla ya da set dedikodularıyla yapıyor; ama yapıyor. Eninde sonunda geleceği yerin, Aşk-ı Memnu’nun geldiği yer olacağını görebiliyorum. Özellikle ahlak tartışmalarıyla bol bol gündeme gelip, izlenme rekorları kırabilir.

Dizinin kastı fena değil. Oyuncuları, tipleri ve tavırları göz önüne alınırsa, karakterleri ile uyum içerisindeler. Oyunculuklara gelirsek de, Sinem Kobal dışındakiler idare eder. Keşke başrol için ünlü bir isim ısrarında olmasalardı. Hala Selena’yı izliyormuş gibi hissetmezdik kendimizi.

Paraya para demediği, hiçbir şey için de uğraşmak zorunda olmadığı için sıkıntıdan kendini fesatlığa, dedikoduya veren, elinden telefon düşmeyen gençleri başarılı bir şekilde çiziyor dizi. Telefon da bir çeşit başrol oyuncusu adeta. İki yakın arkadaş yan yana otururken konuşmadan telefonlarıyla oynuyorlar sadece. Alttan alta bir eleştiri olduğunu görmek zor değil. Diğer yandan, dizinin zengin genci Çetin, “Paranın kölesi olmam.” resti çekip, bilgisayarının şifresini “Fight Club” olarak seçebiliyor. Bu ve bunun gibi birkaç sahne, eninde sonunda dizinin, günümüz dejenerasyonunu daha derinlemesine irdeleyeceğini gösterir nitelikte.

Doğru incelemeler yapmaya devam ederse başarılı olabilecek bir potansiyeli olsa da, “Hangi gençler böyle konuşuyorlar?” diye sormadan edemiyorum. Diyaloglarını ziyadesiyle başarısız bulduğum dizinin gençleri sanki başka bir dünyadan gelmişler gibi konuşurlarken, araya serpiştirilmiş birkaç “oğlum”, “kanka” işi kurtarmaya yetmiyor.

Gençlerin bu ekran yarışında ne “Deniz Yıldızı”, ne de yeni ama pek umut ışığı taşımayan “Çakıl Taşları” ciddi bir rakip sayılabilir. O kadar şeyin arasında, nasılsa üniversite süreci başlayacak olan “Arka Sıradakiler”inse anlaşılamaz bir şekilde sabit bir izleyici kitlesi var. “Dangerous Minds” tarzı hikayeler belli ki her daim iş yapıyor. Hele de izleyici, işin kalitesini sorgulamıyorsa…

Gençlik dizilerini saymışken, yeni biten “Melekler Korusun”u ve bence aralarında en kayda değer dizilerden biri olan “Lise Defteri”ni de atlamamak gerek. Melekler Korusun başkarakterin doğurmasıyla son bularak gençlik imgelerini sarsmış olsa da finali görebildi. 2003 yapımı Lise Defteri ise şu anki benzerlerinden çok daha iyi olmasına rağmen, iptale giderken, ilk olmanın her zaman başarı getirmediğini de kanıtladı. İzleyici, beklemediği bir anda karşısına çıkan bu liselileri unuttu ve onların şimdiki başarısız taklitlerine bayılır oldu nedense.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.