Ah su Tasdikli Kopya Iliskiler Yok Mu ? Bir de Var Olmanin Dayanilmaz Agirligi..
Bu seneki Cannes Film Festivali’nde kariyeri boyunca odule doymayan Juliette Binoche, En Iyi Kadin Oyuncu Altin Palmiye odulune layik goruldu. Ingiliz Hasta ile 1997 yilinda en iyi yardimci kadin oyuncu Oscar’ini alan 46 yasindaki unlu oyuncu, Iranli yonetmen Abbas Kiarostami’nin tamamiyle Italya’nin bir Toscan kasabasinda çekilen Copie Conforme (Tasdikli Kopya) filminde aski yakalamaya çalisan bir fransiz sanat galerisi sorumlusunu oynuyor.
Sir-i derya ! Ne hikmettir ki filmin ortalarina dogru Juliette Binoche’un oynadigi isimsiz karakterin hikayesi birdenbire degisiyor : birinci kisimda bekar bir anneyken, ikinci bolumde 15 senedir evli, sadece kendisi için yasayan kocasini, hem kendisi, hem de çocugu için geri kazanmaya çalisan bir kadini oynuyor. Aslinda iki durumda da Juliette Binoche’un oynadigi karakter için durum, pek de iç açici degil.
Tipki bir kagidin on ve arka yuzu gibi, bir kadinin kavgasi sonuçta ayni ama farkli durumlar ve hikayeler içinde.
Ask arayisi ve evlilikler. Hepimizin içinde kolaylikla bulunabilecegi bastan asagi bir serzenis, Tasdikli Kopya filmi. Konusu itibariyle bize Roberto Rossellini’nin 1953 yapimi Italya’ya Seyahat filmini hatirlatsa da, Kiarostami’nin bu son yapiti, orijinal mizanseni ile yoruma açik, gerçek hayattan dokunakli bir kesit olarak karsimiza çikiyor. Zaten Juliette Binoche da karakterinin isimsiz olmasini herkesin ona kendini yansitabilmesi için gerekli oldugunu soyluyor.
Juliette Binoche’un ayni zamanda bu seneki festival afisinin yuzu olmasi jurinin uzerine kurulabilecek bir baski gibi dusunulse de, Juliette Binoche her zamanki gibi rolunun hakkini veriyor, ve hak ettigi bir odulu kucakliyor. Odulunu alirken halen Iran’da tutuklu bulunan sinemaci Jafar Panahi’ye olan destegini tekrar dile getiren Binoche, onu tek basina buyuten annesine, ve kendi deyimiyle « affetmeyi ogrendigim babama da » diyerek ailesine tesekkur etti. Ayni zamanda da onu bugune kadar seven ve ona katlanmayi basarabilen tum erkeklere de. « Ben aska inaniyorum, bir gun mutlaka evlenecegim » diyerek odul salonunu kahkahaya bogdu.
Buyuk oyuncu henuz Turk sinemasiyla hasir nesir olamamanin uzuntusu içersinde ama roportaj sirasinda Sufi felsefesine yakinligini ifade etmesi belki bir gun bir Semih Kaplanoglu projesinde yer alir dedirtir cinsinden. Kim Bilir ?
Var olmanin dayanilmaz « agirligi » ve oyunculuk, … Dunya çapinda un salmis entellektuel bir oyuncunun iç alemi, sadece exclusive olarak Star Okuyuculari için…
Oynadiginiz bu isimsiz kadin rolunde hep bir umut ve sevgi perspektifi arayisi var sanki, tipki Gena Rowlands’in Opening Night filmindeki gibi, …
Kanimca, oynadigim kadin sevginin aciliyeti içersinde. O, adamin duygulari ve heyecanlarini iteklemeye çalisiyor, neredeyse adama “hadi bu kadar kayitsiz kalma, birseyler yapmalisin” der gibi, ama gorunen o ki adamin pek umurunda degil. Bence kadin pek de basarili olamiyor, ama o adam da sonunda oynamasi gereken ask oyununu oynuyor, bunu oynamaya hazir aslinda.
Kadin, onu yeniden cezbetmeye çalisiyor. Fazlasiyla umut dolu. Onunla bir karsilikli etkilesim içerisine girme çabasi içersinde; sanattan bahsederek ondan isteklerine karsi bir duyarlilik bekliyor.
Bence çaresizlik kavraminin ozunde yine umut yatiyor. Aslinda umut dolu oldugu kadar biraz çaresiz bir durum. Izleyici bir anlamda kendi hikayesini bulmaya çalisiyor filmin içinde. Bence seyircinin bakis açisi da yaratilan eserin bir parçasi.
Bir filmin varligi, tamamiyle onun yorumlanmasiyla ilgili bir sey. Ona bir takim dusuncelerini yansitarak hayat veriyor, insanlar. Iste boylelikle bir sanat eseri yapildiginda asla bitmis oldugunu soyleyemeyiz, o sanat eseri insanlarin hayal gucunde olusumuna devam ediyor.
Filmde dendigi gibi, gerçekten bir sanat eserinin kopyasi aslindan daha degerli ya da asli kadar degerli olabilir mi, buna inaniyor musunuz ?
Hangi kopyadan bahsettiginize bagli. Bir seyi kopya ettiginizde onu yeniden yaratiyorsunuz aslinda.
Sinema zaten hayatin kopyasidir, hayatin yogunlugu içersine bir guc seçmektir. Belki de sinema hayattan bile daha guçludur. Film çekilirken, rolu oynarken orada olusan sartlar, her sey tepenize inip sizi bastan asagi giydirebiliyor. O anki oyunculuk hadisesine aldanmalarinizi, hatiralarinizi, hayal gucunuzu katiyorsunuz, sonuçta. Tipki içinizde olusan bir çagri gibi, içinizden rolu oynamak için enerji gelsin vey a gelmesin, bu size ait olan bir sey degil. Belki o anki kaderiniz, sansiniz, orada olusan olaylar, bunu nasil adlandirabilecegimi bilemiyorum, Içinizde o an olusan seyler, o kadar yogun olabiliyor ki, bir nevi hayatin konsantresi uzerinizde. Ben bundan guç olarak oynuyorum.
Neden illa ki Abbas Kiarostami ile bu kadar çok çalismak istediniz ?
Onun filmlerini çok seviyorum. Ben onun siyah beyaz çocuklarla ilgili filmlerini gordugumde çosku veheyecan duygulari beni sariyor. Onun filmlerinde sevdigim sey, dogayi , daha çok insan dogasini bu kadar guzel filme çekmeyi bilmesi. Filmlerindeki goruntuler, vizyon, bana gerçek hayatin yansimalari gibi geliyor. Onun filmlerini seyrettigimde,kendi içimde sanki kendimle daha yakin oluyorum.
Aslina bakarsaniz benim hayalim hep yaratici yonetmenlerle çalismakti. Hollywood’da film yapip unlu ve zengin olmaya çabalamak degildi. Riskli oyunculuk seçimleri ise tam bana gore. Degisik kitlelere seslenmek onlari kesfetmek için çabaliyorum, Bu benim hayat ve sanat anlayisimdan daha fazla haz duymami sagliyor.
Filmdeki karakteriniz duygusal açidan comert. Her ne kadar erkegin karsisinda yenik gozukse de, bazen aslinda ona gore ustun gozukuyor, sanki adam sadece kendisi için yasiyor, daha dopdolu bir kadin,…
Ondan çikan butun bu enerji aslinda bir seyleri kendine dogru çekme çabasinin ne kadar zor oldugunu gosteriyor. Yine de içindeki guçten destek aliyor. Belki de biz kadinlar erkekler tarafindan boylesi bir yolun basina konulduk. Belki de bu annelik iç gudusunden oturu duygularimizla daha içiçeyiz, duygularimiz oldukça riskli de olabiliyor tabii ki. Filmdeki erkek ise ailesine sirtini donmus, sonuç itibariyle bu bir rol, kadinsa surekli konuskan derdini bir sekilde dile getirmeye ugrasiyor. Hep ona bir kanca atmaya, ondan bir seyler çikarmaya didiniyor.
Filmdeki bu içi surekli kipir kipir kadin karakteri gibi olma ihtimaliniz var mi ?
Neden olmasin. Içimde ve disimda o kadar ates var ki ! (Kahkahayi basiyor) bazi insanlar bununla doguyor yapilacak bir sey yok.
Bu kadar takdir gormus uluslarasi kariyerinizin yolculugunda size yardimci ve ya destek olan birileri oldu mu ?
Bir zamanlar yolun basinda genç bir aktrisken, param yoktu tabii ki, sanatsal anlamda kimse de destek olmadi. Alabildigim tek destekse o zamanki italyan sevgilimden geliyordu. Benimle gerçekten çok comertti. Zor zamanlardi, aktris olarak bin bir guçlukle çabaliyordum. Sonunda ev esyalari satan bir magazada kasiyer olarak is buldum. Bir gun Godard’in filmine oyuncu olarak alindigimda artik çalistigim magazayla vedalasma vakti gelmisti. Magaza muduru beni, oyuncu olmanin ne kadar belirsiz bir sey oldugunu soylerek ikna etmeye çalisti. Ben de ona, “her sey için sagolun, ama bu benim hayalim, gitmeliyim”, deyip çektim, gittim.
Bir çok defa oyunculugu birakmayi istemissiniz galiba ?
Evet bir çok defa, ozellikle Pont-Neuf Asiklari filmini çekerken her seyi birakmak istedim. Oyuncu olmak bazen çok zor bir sey, daha kolay bir is ile meskul olmak isterdim.
Ama sonuçta karekteriniz daha guçlu çikti, …
Bu aslinda farkinda olmadan kendimle imzaladigim bir oz guven kontratiydi, bende sonunda kadar gittim. Kendi direncimle basbasaydim. Sonuçta ne kadar oyuncu olma istegime karsi direnebilirdim ve ya kendime guvenebilirdim ? Bu boyle bir sey. Sonuçta bir çok tatminkarlik duygusu var tabii. Bu da yolunuzun bir parçasi.
Bir ara her seyi kenara itip yeniden drama dersleri almaya gittim. Oradaki hocam bana, “tamam istedigin dersi yeniden gozden geçiririz, ama unutma ki senin yapacagin is bu. Senin için sanatçi olmak bitmis bir sey degil, kendine çeki duzen verdiginde hemen oyunculuga geri don” diye telkinde bulundu. Ben de onu dinledim ve oyunculuga geri dondum.
Soyle bir kariyerinizin baslarina bakildiginda uzerinize oturmus bir “ask islerinde agir isci” gibi bir takim roller goze çarpiyor. Bir yerde bu tip rollere bayildiginizi okumustum, neden bu tarz roller sizin için biçilmis kaftan olabilir ?
Bu benim için duygularin derinliklerine bir kesif seyahati gibi, beni oylesine sariyor ki, … Ben oyunculugu daha çok felsefi bir deneyim olarak yasiyorum. Hani su kagit uzerinde yazili seyler, butun bunlar bir karakterin bende vucut bulmasina yariyor. O karakterde aslinda siz ve hayatiniz var, onunla gizli bir anlasma içersine giriyorsunuz.
Benim için, sadece felsefi manali fikirler edinmek degil sorun. Bunun ben de tepeden tirnaga vucut bulmasi için ugrasmak benim için tutku dolu bir sey. Sadece teori ve fikirler yok yani. Bir de bunlari hayata geçirmek lazim.
Ilerleyen yasiniza ragmen hala dogal guzelliginizi koruyorsunuz, oysa ki sizin yasinizdaki bir çok Hollywood sanatçisi çoktan yuzlerine Botox enjekte ettirdi bile, …
Eger yuzume Botox enjekte ettirseydim, bir daha oyunculuk yapamazdim. Yuz mimiklerimi oynatamazdim. Dogalliktan bahsederken, kanimca Botox kullanimi, sanki bir dogal bir manzarayi mahvetmeye benziyor. Tipki su gordugumuz manzaraya Botox enjekte etmissiniz, ona bir daha ne kum deriz ne de deniz, bana da bir daha oyuncu denemez boylelikle.
Bildigim kadariyla soufizmle ilgilisiniz ? Soufizme olan ilginiz nasil dogdu ? Sizi bu buyuk islam felsefesinde çeken ne ?
Siire olan merakim beni birdenbire soufizme çekti. Birgun Mevlana’yi kesfettim, bana ilham kaynagi oldu. Mevlana’nin felsefesinde Hristiyanliga ve Taoizm’e yakin bulgular edindim. Butun bu dini ogeleri ozumsemek o kadar guzel ki. Mevlena’nin yazilari gerçekten buyuleyici, ilham verici ve hiç bir fikri tepeden kabul ettirmeye çalismiyor. Mevlana içsel bir seyahate guzel bir davetiye.
Sufizme olan bu ilginiz Kiarostami ile yakinlasmaniza yardimci oldu mu ?
Evet, elbette ! Abbas zaten bir de basli basina bir sair.
Ayni zamanda o da sizin gibi resim konusunda kabiliyetli.
Bu aralar resim çalismalariniz nasil gidiyor ?
En basta otoportreler yapmistim daha sonra birlikte çalistigim yonetmenlerin resmini yapmaya basladim, bunu siirlerle donatip bir kitap hazirladim. Dolayisiyla meslegimle ilgili ozel bir yaklasimdi, benimkisi. Geçen seneki Akram Khan’la hazirladigimiz dans gosterisi ile ilgili olarak bir resim serisi çalismasina girmek istedim ama biraz nefes almaya ihtiyacim var, belli olmaz belki yaparim.
Son sorum, ozel bir soru : eger sinemanin ne oldugunu resmeden bir an, bir kaç saniye olsaydi bu sizin için ne olurdu ?
Hayatim olurdu.
Ece GUCER REYNOUARD Cannes