Serdar akbıyık

Bornova Bornova filmiyle fırtınalar estiren Damla Sönmez en sonunda Genç Cadı Ödülü’nü de aldı. İşte genç cadımız Damla Sönmez’in bilinmeyenleri…

Uçan Süpürge Film Festivali’nde Genç Cadı Ödülü’nü alan Damla Sönmez dev adımlarla geliyor. İlk filmi olan Bornova Bornova ile Antalya’dan En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, Uçan süpürge’de Genç Cadı, Sadri Alışık Ödülleri’nde Umut Veren Oyuncu Ödülleri’nin sahibi olan Sönmez daha ilk filmindeki performansıyla kendini kanıtladı. Üstelik bu ödüllerin dışında art arda sinema filmleri çekti. Önümüzdeki aylarda Sönmez’i İsmail Hacıoğlu ile başrolü paylaştığı Çakal ve Kösem Sultan’ın hayatını canlandırdığı Mahpeyker: Kösem Sultan filmlerinde izleyeceğiz. Gelecek 10 yılın en önemli kadın oyuncularından olacağına inandığım Sönmez oyunculuk eğitimine yurt dışında aldığı kurslarla da katkıda bulunuyor. Tam bir küçük cadı geliyor. Sinemamızdaki büyüsünü seyretmek de bize zevk veriyor. İşte sinemamızın yeni küçük cadısı Damla Sönmez…

Bornova Bornova filminde canlandırdığın Özlem karakteriyle bir ödül daha aldın. Ucan Süpürge Film Festivali’nde sana verilen Genç Cadı Ödülü’nü nasıl yorumluyorsun?

Ben aslında festivale gidemedim ve filmleri izleyemedim. Ama haberlerini hep takip etmeye çalıştım ne yapıldığını öğrenmeye çalıştım. Uçan Süpürge çok önemli bir festival, bu kadar çok destek aldığını görmek de çok güzel. Böyle bir ödül almak çok mutluluk verici. Bu ödül diğerlerinden farklı. Genç Cadı Ödülü’nü almamın tek sebebi filmde gösterdiğim performans değil. Bornova Bornova filmindeki karakter de aslında ödüle layık görüldü. Tek başıma değil canlandırdığım karakter Özlem’le beraber aldım bu ödülü. O yüzden çok daha farklı, önemli bir ödül benim için.

Peki, bu ödülü sana tam olarak ne için verdiklerini düşünüyorsun?

Özlem karakteri anlaşılmaya çalışılması gereken bir kız aslında. Femme fatale olarak ünlenebilecek bir kadın Özlem. Ama bence femme fatale değil. Eğer filmin senaryosu klasik bir akışa sahip olsaydı Özlem ya dansöz ya şarkıcı olurdu, ya da kötü yola düşerdi. Ama bunlara başvurmuyor. Kendi ayaklarının üzerinde durabilmek için cinayet bile işleyebiliyor.

Türk sinemasındaki kadın rollerinde bir cinsiyet ayrımcılığı görüyor musun?

Türk sineması değil tüm dünyada çok sık görülen bir şey bu zaten. Genel algı bu şekilde. Çok aşırı feministler de otoriteye karşı gelerek otoriteyi kabul etmiş oluyor zaten. Aldığım ödülün gerekçesinde de yazıyor aslında. Erkeklerin dünyasında erkekmiş gibi yer almaya çalıştı ama bir yandan da kadınlığını kaybetmedi.

Bornova Bornova ile ilk olarak Antalya’da En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü’nü almıştın, o günden bu güne neler değişti?

Daha çok bilinçlendim. Artık her şeye çok farklı bir yerden bakıyorum. Bornova Bornova benim kişisel gelişimim açısından bana çok fayda sağlayan bir işti. Çok farklı açıdan bakabiliyorum. Mesela insanın kendini eleştirebilmesi lazım… Bu özelliği belki lisede edinmemiz lazımdı ama ben buna sahip değildim. Ödül sonrası yaşadığım dönemde kendime daha fazla eleştirel bakabilmeye başladım. Bunun dışında öğrenci olduğum için hala finallerime gidip geliyorum, ders çalışıyorum, sahne çalışıyorum. Her şey aynı akışında devam ediyor aslında. Hakikatten sözü olan, bir şey anlatmaya çalışan, zekice düşünülmüş filmlerde oynamak istedim. Zaten her oyuncunun isteği budur. Anladığım, anlatabileceğim filmlerde oynamak istedim. Projeleri okuyup değerlendirme açısından daha fazla kendime güvendim, seçme özgürlüğüm oluştu.

Ödül sonrası yaptığın işlere baktığımız zaman bir ivme kazandığın gözüküyor. İki tane sinema filmin vizyon alacak bu yıl sanıyorum?

Şansın rolü var ama çok çalışmakta önemli. Aynı zamanda doğru yerde olmak, çalıştığın insanların da doğru yerde olmasıyla da ilgili. Çakal’ın vizyonu 2010 Eylül olarak görünüyor. Kösem Sultan ise yine bu yıl vizyona girmek zorunda çünkü 2010 İstanbul Kültür Başkenti projesi. Bir tanesi eylül bir tanesi ekim sonu, kasım başı olarak görünüyor. Kösem Sultan’ı şubatta çekmeye başladık mart sonunda bitti. Fakat üç boyutlu çalışmalar efektler çok fazla olduğu için montajla paralel olarak gidiyor. Çakal ise çok güzel bir iş… Erhan Kozel’in yönettiği ilk uzun metraj filmi. İsmail Hacıoğlu, Erkan Can, Çetin Altay, Uğur Polat gibi çok güçlü isimler var filmde. Yine tek kadın karakteri benim filmin. Orada hikâye İsmail’in oynadığı karakter üzerine şekilleniyor. Yokluktan, amaçsızlıktan cahillikten doğan duyguların bir çocuğun üzerinde yarattığı buhran. Kösem Sultan projesi ortaya çıkınca çok fazla panik oldum. Bir sürü kaynak aldım. Hatta çok kafam karıştı çünkü yabancı kaynaklar ile Türk kaynaklar arasında çok farklılıklar var Kösem Sultanla ilgili. Bir yerde çocukken saraya getiriliyor, bir yerde genç kızken geliyor. Bizim versiyonumuzda çocukken saraydaki zanaatkâr bir ailenin yanına getiriliyor. Ondan sonra orada fark edilip hareme alınıyor. Gerçekten yaşamış bir kadını canlandırmak çok farklı. Siz hissediyorsunuz, enerjisi hala mevcut orada. Platoda çektik ama Topkapı Sarayı’nda dış çekimlerimiz vardı. O kostümlerle orada olmak çok fazla heyecan verici bir şeydi. Öyle bir hazırlık dönemi geçirdim. Senarist ve yapımcımız olan Avni Özgürel ve Kösem Sultan’ın olgunluk dönemini canlandıran Selda Akkor ile bütün sultanlardan bahsettik, nasıl gelmiş, neler olmuş diye. Avni Ağabey sete geldi, sürekli fikir alış verişi yapabildik. Umarım altından kalkabilmişizdir.

Bu filmlere baktığım zaman canlandırdığın karakterlerin hepsinin de çok güçlü kadın karakterler olduğunu görüyorum. Bu tür rollerin üst üste sana gelmesini neye bağlıyorsun?

Bilmiyorum aslında bunu yapımcılara, yönetmenlere sormak lazım. Ben de merak ettim şu an, sorabilirim. Hiç bir fikrim yok ama şanslı hissediyorum kendimi.

Üniversite kaçıncı sınıftasın?

  1. sınıfım. Fransa’ya gittiğim için bir sene kaybım oldu.

Fransa’ya neden gittin ?

Sen Josef’te okudum. Lisede Fransız üniversitelerine başvuruyorduk. Ben de başvurdum ve kabulüm geldi. Tiyatro bölümü seçmiştim ama kuramsal bir bölümdü o akademisyenlik yapılıyordu. Oyunculuk derslerimiz yoktu. Fransa’ya üniversite okumaya gittim aslında ama kalmadım bir senenin sonunda geri döndüm.

Yeni oyuncular mutlaka yurt dışında eğitim alıp Amerika’da bir deneyim yaşamak istiyorlar. Sanıyorum sende ABD’ye gidiyorsun. Bu sadece eğitim için mi yoksa Hollywood’un nasıl olduğunu, olayların orada nasıl işlediğini görmek için mi?

Nasıl gittiğini görme isteği de var. Ben işimi çok seviyorum. Benim için Türkiye ya da Amerika ikisi arasında bir fark yok. Nerede iyiyse nerede oyunculuğuma katkım olacaksa ben orada çalışmak istiyorum. Mesela üniversite birinci sınıftayken Londra’ya gittim, bir ay kadar kaldım. Oyunlar izledim, workshopa katıldım, yurtdışı çok ayrı bir vizyon açıyor. Herkesin dünya algısı farklı. Bu sırf yurt dışında değil, Bursa’yla İstanbul arasında da böyle ve biz insanla ilgili bir iş yapıyoruz. Sırf profesyonel anlamda sahnede ya da kamera önünde olanları görmek değil, sokakta insanlar ne yapıyor bunları görmekte çok önemli.

Oyunculuk artık senin için bir meslek, ailenin sana desteği nasıl bu konuda?

Ailem her zaman benim arkamda, çok şanslı olduğumuz düşünüyorum bu yüzden. Tabi Fransa’ya giderken, oradan döndükten sonra tekrardan burada konservatuara gireceğimi duyduklarında acaba farklı bir bölüm mü okusan dediler ama benim küçüklükten beri bunu ne kadar çok istediğimi biliyorlar. Ne annem ne babam hiç karşı çıkmadılar. Babalar genelde daha çok karşıdırlar ama babamın öyle bir tepkisi varsa bile bana hiç belli etmedi, hiç yansıtmadı. Hep yanımda oldular. Mesela gelen senaryoları biz oturur babamla konuşuruz. Babamın bilgisine çok güvenirim ben. Mesela Bornova Bornova filminde babamın da yaşadığı çok şeyler var 80’lerde. Babam mimar ama ODTÜ’de sosyoloji okurken birinci sınıfta İstanbul’a kaçıyor Mimar Sinan’da okuyor, çok şey yaşamış o da. Bunlardan yararlanmaya çalışıyorum. Her zamanda arkamdalar, keşke herkes bu kadar şanslı olsa.

Peki, bu noktada yaptıklarına bakıyorum ve çok da dizilerde oynamayı tercih ettiğini düşünmüyorum. Televizyona nasıl yaklaşıyorsun?

Bir dizinin senaryosu, hikâyesi sizi heyecanlandırıyorsa onu yaparsınız ve mutluda olursunuz. Televizyon sektörünün maalesef bu çalışma saatleri beni rahatsız ediyor. Biz oyuncuyuz sahnemizi çekip gidebiliyoruz ama set ekibi sürekli orada, çok fazla çalışıyorlar. Sadece üç saat uyuyup devam eden insanlar biliyorum.

Bundan sonra neler yapacaksın?

Konuşulan bir dizi projesi var. New York Film Akademi’ye gidiyorum, temmuzda döneceğim, kısa süreli bir workshopa gidiyorum. Döndükten sonra son sınıfım var, dizi olursa diziye başlayacağım.

 

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.