Zeynep bonçe
Komedi dizileri, skeçler, Türkleştirilen yabancı diziler… Türk halkı nelere gülüyor? Neleri benimsiyor? Neleri, neden yadırgıyor? Türk seyircisi gerçekten bu kadar kötü esprileri hak ediyor mu?
Geçen ay girdiğimiz yerli dizi dünyasında biraz daha dolaşalım.
Sezon sonu yaklaşıyor. Gerek yerli, gerek yabancı diziler birer tatile girerken, yurtdışı örnekleriyle yerli diziler arasındaki en önemli farklardan biri daha su yüzüne çıkıyor. Sezon finali… Sezon finali, bir dizinin –başına iptal gibi bir talihsizlik gelmediği sürece- pilotla birlikte en önemli bölümlerindendir. Konular birer birer bağlanır, sonraki sezonun anlaşması yapılmışsa, devam sinyalleri ile araya biraz da meraklandırıcı unsurlar katılır. Oysaki bizde bunun tam tersi geçerli. Zaten bağlanacak çok fazla konu olmadığından, elimizdeki yegane hikaye de iyice arapsaçına döndürülüp, aklımızda cevaptan çok, soru bırakarak tatile giren yerli diziler, maalesef sezon finali konusunda sınıfta kalıyor. Birçok yabancı dizinin sezon finalleri, dizi iptale giderse ve bir sonraki sezon yayınlanmazsa diye adeta final niteliğinde olurken, bizde buna pek de önem verildiğini düşünmüyorum. Aslında nasıl olması gerektiğini formüle etmek çok da zor değil. Adı zaten üstünde olan sezon finali, az da olsa final niteliği taşıması gerekirken, pilot bölüm gibi bol soru işaretli yapılıyor. Halbuki, bu formül çoğunlukla her bölüm başka hikaye işleyen, fondaki hikayesi öne çok çıkmayan polisiye dizilerde kullanılır, dramlarda değil.
Gelelim bu ay asıl irdeleyeceğimiz konuya. Komedi dizileri… Komedi konusunda Türkiye oldukça talepkâr bir ülke. Zira dram ve komedi, gerek sinemada, gerekse televizyonda en çok uygulanan tür. Macera, fantastik, korku örnekleriyle de karşılaşıyoruz ama komedi ve dramla karşılaştırıldığında ne kadar az olduğunu görebiliyoruz. Bu bağlamda da dram ve komedi, Türk yapımlarının başarılı olması gereken türler. Ama nedense, tutmuş işlerin üstünden prim yapmaya yönelik kopyalar yapılmaya ve bunlar da izleyiciyi büyülemeye devam ediyor. Bu da izleyicinin kahkaha kaynaklarının yerinde saydığını, aynı espriye defalarca gülebilecek kadar tepkisiz olduğunu kanıtlıyor. Peki seyirci ne kadar suçlu? Televizyonun en büyük dilemmalarından biri olan, izleyiciye istediğini vermek mi, daha fazlasını vererek onu yukarıya çekmek mi, sorusu bir kez daha karşımıza çıkıyor burada. Zamanında tutmuş bir dizi olan “Çiçek Taksi”yi evirip çevirip, daha da basitleştirip, seviyenin eksilerde seyrettiği bir espri anlayışıyla bezeyen “Akasya Durağı” bunun en iyi örneklerinden. İnsan izlerken “Ne gerek vardı?” sorusunu sormadan edemiyor.
Gerçi abartıyı Türk izleyicisinin ne kadar sevdiğini anlamak için aslında macera-dram türündeki “Adanalı”ya bakmak bile yeterli. Alakasız bir türün içinde Lezize Teyze kadar absürt bir karakterin ne işi olduğunun cevabını hala bulmuş değilim. Burada yapılan, komedi unsurları katmak değil; esprinin dozunu kaçırmaktır.
İzleyicinin “Olacak O kadar”dan beri sevdiği diğer bir komedi türü da skeçler… “Çok Güzel Hareketler Bunlar”, “Haneler” gibi skeçlerden oluşan şovları beğenerek izlemeye devam eden izleyiciyi bu alanda memnun etmek o kadar kolay ki aslında. Komik olmasına bile gerek yok yapılan işin. Skeçlerin bir zamanlar asıl misyonu olan eleştirel bakış ise tamamen değişmiş, topluma ayak uydurarak apolitikleşmiş durumda. Bu da ortaya içi boş şovlar çıkarıyor. Yakın zamanda çok popüler olan doğaçlama tiyatro egzersizi kıvamındaki seyirci ile etkileşimli şovların zamanında türeyen, “Anında Görüntü Show” -ki bu süreci başlatan şovdur-, “Laf Ebeleri” ve “Çok Güzel Hareketler Bunlar”ın arasından geriye bir tek ÇGHB’ın kalması skeçlere olan düşkünlüğümüzün kanıtı gibi.
Bir de yabancı dizi adaptasyonları var tabi. Çoğunlukla komedi dalında yapılsa da, dram örnekleri de mevcut olan bu yurtdışından alınıp uyarlanan diziler hakkındaki sert eleştirilere katılmıyorum. Bu, dünyanın her yerinde uygulanan bir sistem. Hatta BBC dizileri, aynı dilde olmasına rağmen Amerikan televizyonları tarafından tekrar çekiliyor. Bkz; Coupling, Office, The Eleventh Hour… Bunun sebebi ise özellikle komedi dizilerinde kültürün önemi. Bir ülkeye espri anlayışının, kültürel yapısının dışına çıkan bir komedi dizisini sevdirmeniz çok zor. Bu sebeple uyarlamalar dilden çok, kültür uyarlamaları olarak çekilmeye devam ediyor. Bizde de bunun başarılı uygulamaları olmadı değil. Örnek vermek gerekirse, bazı bölümler zorlama olsa da “Dadı” bence başarılı bir uyarlama idi. Toplumu yakaladığı sürece uyarlama; olması gereken bir tür.
Bir de bunların dışında kalan “1 Kadın 1 Erkek” durumu var. Ne toplumu yakalayan, ne de -bence- komik olan bu dizinin tutma sebeplerinin başında bel altı espriler ve cesur replikler geldiğini düşünüyorum. Demek ki izleyicinin aslında sınırı ve kesin çizgileri yok. Yadırganıp, dışlanma ihtimali çok daha fazlayken, sevilen bu dizi, TV işinin ne kadar şansa dayalı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Dizinin sevilmesinin altında yatan diğer bir sebep ise Türk izleyicisinin çok sevdiği doğaçlamalar. Ne yazık ki, doğaçlamayı, doğal oyunculukla karıştıran izleyiciye göre Türk erkek ve kadınını daha iyi çizebilen bir şov yok. Oysaki oyunculuğun doğal olması ile senaryonun gerçekçi ya da doğal olması bambaşka şeyler.
Gelelim iyi işlere… “Geniş Aile”, kanımca son yılların en keyifli, en zekice yazılmış dizilerinden biri. İlk izlediğimde, “Kaygısızlar” tadını aldığım, zeka ürünü esprileri ile insanı kahkahadan kırabilen bir dizi. Bir yandan okuyan, izleyen, gündemi takip eden izleyicinin anlayabileceği esprileri sıralarken, diğer izleyicilerinin o esprileri anlayıp anlamamasına aldırmadan, onu da mutlu edecek unsurları diziye katarak her kesimden seyirciyi toplamayı başarıyor. Komşu kızı, kahve kültürü, mahalle muhabbetleri gırla giderken, “Yüzüklerin Efendisi” göndermesi yapmayı da ihmal etmiyor. Absürtlüğü dozunda, dramatik sahneleri ise tam kıvamında…
Bu gibi iyi örneklerin azlığı karşısında, televizyonu çöplük olmaktan çıkaran bu tarz işler çoğunlukta olsa da, sadece övgülerle bezeli yazılar yazabilsek ne kadar güzel olurdu diye düşünmeden edemiyor insan.