Banu Bozdemir

Sinemada yollara düşme hali isteyerek ve istemeyerek cereyan eder. İnsanlar çeşitli hallerde yollara düşerler ama bazen bir yere sığınmak, kötü koşullardan kaçmak ve bilmedikleri bir yeri yurt edinmek düşüncesi de yollara çıkmak için bir sebeptir. Bu yazıda göç eden, mülteci olarak yollara düşen ve bilmedikleri ülkelerde yurt kuran filmleri ele aldık… Politik ve sosyal yanları olan bu filmler ‘yol’ filmlerinden zorunluluk halinden dolayı ayrılıyor. Türk sinemasında 60’ların sonu 70’lerin ortasında bu filmlere fazlaca yer verilmiş, hatta göç etmenin acısıyla birçok aile dağılmış, birçok yürek yanmıştı. Türkan Şoray’ın yönettiği Dönüş bu acılı filmlere bir örnektir, Tunç Okan’ın Otobüs filmi kaçak işçi olarak İsveç’e giden bir avuç insanın psikolojierini çarpıcı bir biçimde ortaya serer. Almanya Acı Vatan, Kırkmetre Kara Almanya, Polizei, Berlin in Berlin, Gurbetçiler, Yanlış Cennete Elveda, Sarı Mercedes, ve Baba ülkemizde dış göç üzerine çekilen filmlerden…

Bu ay vizyona girecek ve bu dosyanın fikir babası olan Costa Gavras imzalı Cennet Batıda / Eden is West Avrupa’da yasadışı göçmen olarak yaşayan genç Elias’ın hikâyesini anlatıyor. Kaçak olarak Fransa’ya giden bir gemiye binen Elias tıpkı İlyada’da olduğu gibi Ege Denizi’nden başlar yolculuğa, Cennet ve Cehennem denemeleri (tatil köyü) onu Paris’e ulaştırır sonunda… Bu filmden yola çıkarak ülkelerinden uzaklaşan, ülkelerini özleyen, yeni yaşamlarını kuran ya da kuramayan filmleri ele aldık… Daha çok doğudan batıya yapılan göçler var ama tersine göç örnekleri de mevcut…

Halit Refiğ imzalı Gurbet Kuşları 1964 yapımı bir film. Bir iç göç hikayesi, Maraş’tan İstanbul’a gelen bir ailenin trajik hikayesi, var olma dayanışması. Elde avuçta ne varsa bu koca şehre yedirerek tekrar Maraş’a dönen ailenin yitik hikayesi, etkili bir göç filmi.
Mahsun Kırmızıgül imzalı Güneşi Gördüm de yıllar sonra İstanbul’a yapılan zorunlu göçü anlatıyor. Doğudan, yaşadıkları topraklardan koparılan insanlar İstanbul’un kalabalığı ve karmaşasında dağılıp gider, acı ve hüzün eksik olmaz hayatlarından.
Radoslav Spassov imzalı Çalıntı Gözler, 1980’lerin sonunda, Bulgaristan’da Türklere yapılan dayatmaların doruğa çıktığı dönemde Türk Öğretmen Ayten ile Bulgar askeri Ivan ‘ın aşk hikayesini anlatıyor. Baskılar sonucu onbinlerce Türk göç ediyor ama Ayten doğduğu toprakları terk etmiyor, bu da filmi diğerlerinden az da olsa ayırıyor.
Geçen haftalarda vizyona giren Nesli Çölgeçen’in Denizden Gelen’i ise trajedisi ve öyküsüyle tam bir mülteci göç filmi. Türkiye’nin mülteci geçiş noktası olması, insanların bilinmeyene yolculuk yapması, umut ve umutsuzluk çemberini aynı anda kırmaları bu filmi de bu kategoriye sokuyor. Reis Çelik imzalı Mülteci ise doğudan Almanya’ya uzanan bir kaçış öyküsü. Hayatı alt üst olan bir adamın yurt dışına kaçması, mülteci kampına sığınması ve zor günler yaşaması, bıraktığı topraklarda kalsaydı daha mı iyi olurdu acaba sorusunu sordurtuyor…
Michael Winterbottom’un In This World / Bu Dünyada Jamal ve Enayatullah’ın daha iyi bir gelecek için doğudan batıya uzanan yolculuklarını anlatıyor. Aralarındaki sosyal farklılık yollarda kaybolur, Pakistan, İran üzerinden Türkiye’ye girerler, İstabul önlerinde yeni bir dünya olarak açılır. Kimi zaman ülkemizin de ‘batı’ olarak algılandığı filmlerden.
Philippe Loiret imzalı Welcome / Hoş geldin Fransa’nın kuzeyindeki Calais kentinde yaşayan ve Manş Denizini yüzerek geçmeye çalışan kaçak bir Iraklı Kürt göçmen gencin hayatını anlatıyor. Gencin bu kadar azimli olmasının ardında İngiltere’de yaşayan sevgilisi Mina’ya ulaşma isteği yatıyor. Filmde Türk oyuncular da yer almıştı.
Umuda Yolculuk Xavier Koller yönetiminde Maraş’tan İsviçre sınırına uzanan bir göç öyküsü. Meryem ve Haydar’ın çocuklarıyla İsviçre’de mutlu ve refah bir hayat kurma hevesleri İsviçre’nin Alp soğuklarına takılacak ve trajediyle sonuçlanacaktır.
Yakın zamanlı yerli bir film olan Umut Adası Türkiye’den İngiltere’ye kaçak yollarla giden bir grup insanın yaşadığı dram üzerine. Geminin içinde iç hesaplaşmalara da fazlaca değinen filmde herkesin hayali farklıdır. Ama gerçekler çok daha farklıdır!
Uzak Ufuklar bu türün bir hayli başarılı örneklerinden. Ron Howard imzalı film, tarihi fonlarda geçen bir aşk ve mücadele öyküsü. Toprak sahibi olmanın üst düzey olduğu zamanlarda, toprak sahibiyle anlaşmazlığa düşen Joseph Dolley, adamın kızını da alıp yollara düşer, ülkeyi terk eder. Ama yeni topraklar da özgürlük ve umut vaat etmez pek…
Fassbinder’in Korku Ruhu Kemirir filmi Faslı Ali’nin çalışmak için geldiği Almanya’da yaşadığı zorlukları anlatır. Ali orada 60 yaşlarındaki Emmi ile evlenince göçmenlere sıcak bakmayan insanlar tarafından dışlanırlar. Yönetmen Emmi ve Ali üzerinden sert bir toplum eleştirisi yapar aynı zamanda.
Dardenne Kardeşlerin La Promisse / Vaat filmi Belçika’ya kaçak yollardan gelen göçmenleri kullanan bir baba ve oğulu anlatıyor. Belçika’nın zenginliği işçilerin sefilliğini ve ezilmişliğini daha da görünür kılıyor. İçinde bir çocuk olması bir yerlerde umut barındırmayı da kolaylaştırıyor, vicdan azabı üzerinden giden bir film.
James L. Brooks’un Spanglish filmi daha iyi şartlar için Los Angeles’a göç eden çocuklu bir kadının yaşadıkları üzerine. Flor bakıcı olarak işe başlar ve olaylar bodoslama bir şekilde arkasından gelir. Dil problemi, kızının ergen sorunları ve kalbinde yeşermeye başlayan aşk…
Fatih Akın’ın Solino’su da göçmenlik izi taşıyan filmlerden. İtalyan bir ailenin Almanya’da kurdukları bir yaşam üzerinden anlatılan filmde Rosa’nın ülke özlemi dinmek bilmez, Romano açtıkları pizza dükkanında mutludur, oğullar da sosyal ortamın ve özgürlüğün tadını çıkarmaya hevesli… Ama ülke özlemi derinlerde hep saklı kalır, film etnik gerilimler ve göç üzerinden bakar yeni hayatlara…
Hüseyin Karabey imzalı Gitmek tersine bir gidişten ilham alıyor. Herkesin Irak’tan kaçmaya çalıştığı bir zamanda Ayça Irak’a sevgilisine ulaşmak için yollara düşer. Amacı sevdiği adamı sağ salim bulmaktır…
Çizgi romandan uyarlanan Persepolis’te ülkesinin zorlu koşullarını terk eden bir kadını anlatıyor. Tahranlı farklı kız Merjane İran – Irak savaşı yüzünden ailesi tarafından Avusturya’ya gönderilir. Vatan hasreti ağır basar, tekrar döner ama yapamaz. Bu kez zor bir kararla Fransa’ya döner. Aklı ülkesinde kalır, zorunlu bir göçtür onun ki, ama umutlu olmaya kararlıdır da aynı zamanda…
Bu Türkçe adıyla pek bir gülümseten Göçenler, Göçmenler, Göçürenler, Ne Varsa Götürenler / Immigrants Amerikan rüyası üzerinden Amerika’ya kapak atmaya çalışanları anlatıyor komik ve animasyon tarzında. Sosisli yemeye gitmiyorlarsa bir hayat kurmaya gidiyorlardır ve göçmenlerin yaşadığı bir apartmana yerleşirler. Sonra gelsin rüyalar, gitsin gerçekler…
Marc Forster imzalı Uçurtma Avcısı bir ihanet, bir göç ve vicdan filmi sayılabilir. Taliban rejiinden kaçan Amir Amerika’ya göç eder ama çocukluğuna dair bir anı hiç aklından çıkmaz. En yakın arkadaşına yaptığı ihanet, onun öldürüldüğü haberiyle depreşir, hemen Afganistan’a döner, çocukluk arkadaşının başı dette olan küçük oğlunu bulmak için… Göçle beraber vicdanı sorgulayan filmlerden…
Bahman Ghobadi’nin etkili filmi Kaplumbağalar da Uçar / Turtles Can Fly Türkiye – İran sınırındaki bir Kürt mülteci kampında yaşananları anlatıyor. Irak ile Amerika arasındaki savaş başlamak üzeredir ve çocukların yaşadığı bir kampa uzanır kamera. Farklı yaşamlar altında mutluluk oyunu oynayan çocuklar umut ve umutsuzluk arasında sıkışır çoğu zaman…

 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.