Burak yarkent
Dün gibi aklımda..
14-15 yaşlarında evinde Apple Macintosh bilgisayarı olan şanslı insanlardan biriydim. Bırakın sıradan bilgisayarı, evinde Apple Macintosh olan, belki de sayıları bir elin parmağını geçmeyecek insanlardandım…
Haftanın belirli günlerinde bize, bana grafik tasarım eğitimi vermek için gelen, herbiri büyük medya gruplarında çalışan, kendi alanlarında çok bilgili, profesyonel, çizer ağabeylerimin bana bıraktıkları ödevler haricinde, bilgisayarda oyun oynamak en büyük zevkimdi… Tabii babamdan vakit bulduğum zamanlarda..
O dönem evimizde olan 3-5 oyundan bir tanesi de “Prince of Persia” oyunuydu, ve hayatımda hemen hemen Photoshop kadar yeri vardı.
Benim hatırladığım “Prince of Persia” oyunu, zamanımızın oyunundan çok daha farklı tabii ama yine de taş parçalarının aralarında ateş üzerinden atlayarak ierleyen, yeri geldiğinde sallanarak aşağıya sarkıp sihirli hareketlerle büyük tahta kapıları açıp bir diğer bölüme atlayan prens aynı…
Yalnız oyun karakterini beyaz perdeye uyarladığınızda göz ardı edemeyeceğiniz bazı gerçekler var. Bunlardan ilki, konusunu bu tür video oyunlarından almış filmlerin, beyaz perdede başarı yakalama oranı tarihte her zaman muamma olarak kalmış olması. Bu tür filmlerin izleyici sayısı, bilgisayar oyununu sevip de, sevdiği oyunun kahramanını canlı olarak, hoplayıp zıplarken görebilme isteğiyle yanıp tutuşan, bilgisayar oyunu seven kitle içinde sıkışıp kalmış ve bundan öteye gidememiş.
Bu tezin rakamsal değerleri de Max Payne, Hitman, veya Silent Hill gibi filmler hakkında rakamlar incelendiğinde kolayca görülecektir.
Filmde benim dikkatimi çeken, Prens Dastan rolündeki Jake Gyllenhaal’in muhteşem performansı oldu. Bu performans, ta ki bu filmi izleyene kadar aklımın bir köşesinde kalan “Brokeback Mountain” filminin “kırık” kovboy karakterini bir daha geri gelmeyecek şekilde silmeme yardımcı oldu diyebilirim.
Bir dönem ismi “Transformers” filminin yeni bölümü için, Megan Fox’un yerine geçen Gemma Arterton ise, rolüne 2 beden küçük gelmiş ve filmin zayıf halkası olmuş. Güzel oyuncunun bu tür büyük yapımlarda oynayabilmesi için biraz daha pişmesi gerek diye düşünüyorum.
Benim çok değer verdiğim, ve en iyi 10 oyuncu arasında rahatlıkla ismini telaffuz edebileceğim Ben Kingsley ise bu filmde biraz hayalkırıklığı yaratmış. Belli ki oynadığı karakterin hafif pasif kalması nedeniyle zor anlar yaşamış. Belki de filmi yazan ekipten kaynaklanan bir problem sonucu Ben Kingsley gibi bir isim sadece filmin posterinde yazılması için kullanılmış.
Keşke o muazzam oyunculuğundan da faydalanabilselerdi…
Boaz Yakin, Daug Miro, ve Carlo Bernard filmi beyaz perdeye uyarlamışlar, hikaye ise ilgilenenlerin de bildiği gibi Jordan Mechner’e ait.
Filmi yönetme görevi, The Good Father (1985), Dance with a Stranger (1985), Pushing Tin (1999) , Harry Potter and the Goblet of Fire (2005), The Adventures of Young Indiana Jones: The Perils of Cubid (2007) gibi filmlerin başarılı yönetmeni Mike Newell’e verilmiş. Ne kadar isabetli bir karar verildiğini, filmi izledikten sonra siz de göreceksiniz..
Filmin geneline baktığımızda ise, dur durak bilmeyen bir macera, son dakikasına kadar heyecanla izlenebilecek bir film olduğunu rahatlıkla söyleyebilir, ilgilenenlerin mutlaka izlemesini tavsiye ederim.
Coğu kişi, yapısı itibariyle bu filmi “Clash of the Titans” ile karşılaştırıyor… Belki konuya biraz duygusal yaklaşıyor, ve eski dostumla sizin de tanışmanızı istiyor olabilirim, beni mazur görün ama kişisel fikrim bu filmin çok daha iyi bir film olduğu yönünde.
İyi seyirler