Patterson 2001 yılından beri Bahçeşehir Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü’nde öğretim görevlisi. ilk uzun metrajlı filmi Bahtı Kara Bursa İpekyolu’nda birinci seçildi. Oyuncular doğaçlama çalıştı, ortada bir konu vardı elbette…Hem de komik ve ironik. Patterson’la filmin farkını konuştuk…
Banu Bozdemir
Öncelikle bu tarzda film çekmeye nasıl karar verdiniz? Bununla amaçladığınız şey neydi?
Böyle bir soruya basit bir cevap vermek aslında zor bir şey, soru çok iyi olmasına rağmen. Filmin merkez fikrinden kaynaklanıyor, yani seyirci üzerinde yaratmak istediğim etkiden. Amaçladığım şey pek çok ilhamdan kaynaklanıyor, hayatı belli bir şekilde görmek, onun gerçekten üzücü ve trajik olabileceğini ve yine de nasıl dayanılabilir ve güzel olduğunu da bilmekten. Bir şeyi komik bulmak, o şeyi aynı zamanda güzel bulmakla ilgili bir durum. Ama bu şeylerin komik olmasının bir başka nedeni, onların trajik olmalarıdır. Yani güzellik, trajediden kaynaklanır. İlginç bir tansiyon yaratan bu karşıtlık, bana ilham verdi. Bir anlatının klasik anlamda bir katarsis yaratabilmesi için, filmde sunulan yaşamın, hepimizin alışageldiği klişe yöntemlerle, kandırmacalı, soyutlanmış ve fazlaca basitleştirilmiş olarak sunulması gerekmez. Seyirciyi hem güldürebilen ve sonra ağlatabilen bir yapı yaratmak bir başka düşüncemdi. İnsanlar, anlar ve hayat (ama soyut olarak değil, zaman ve mekâna ait olan somut bir hayattan bahsediyorum burada), ayrıntılar, beni etkileyen şeyler. Bence filmler sadece hikâye anlatmak amaçlı değildir. Yani basitçe söylemek gerekirse, filmin tarzı, bu düşünce ve ilhamların somutlaşarak şekil alması ve seyirci üzerinde o etkiyi yaratmak üzere kurulmasıdır.
2- Oyuncularınızla nasıl bir çalışma yaptınız?
Biz hep bire bir çalıştık oyuncularla, oyuncular bizim diğer oyunculara ne söylediğimizi bilmiyorlardı. Önce karakterleri, ailedeki bağları ve onların tarihlerini oluşturduk. Sonra filmde olmayan sahneleri prova yapmaya başladık ve böylece karakterlerin davranışlarını ve birbiriyle nasıl ilişki kurduklarını belirledik/ düzeltik, ve çekim zamanı için ailedeki gerekli olan gerginlikleri sağladık. Sonra senaryodaki sahneleri prova yaptık, ama sadece başlangıçlarını, yani oyuncular çekimlerde sahnelerin nereye gideceğini ve nasıl biteceğini
bilmiyorlardı. Çekimdeyken biz parça parça, adım adım çalıştık, yani sahnenin bütününü değil. Eğer oyuncunun yanlış bir yere gitmeye başladığını görmüşsem, hemen çekimi kesip oyunuclarla konuşuyordum. Genelde, bir oyuncuyu yönlendirmek için direkt o oyuncuyla değil sahnedeki diğer oyuncularla konuştuk. Ama biz hep tam olarak ne istediğimizi biliyorduk ve ona ulaşmaya çalıştık… Yani doğaçlama kullanımla sadece rastgele bir şeyler bulmak ya da “bakalım şimdi ne olacak” fikrinde değildik. Bazı spesifik anların doğallıkla ortaya çıkması için çalışmak çok ayrıntılı bir işti. İşe yaradığında çok güzel bir şey
ortaya çıkar.
3-Sonuçtan memnun musunuz?
Evet. Bence oyuncular da sonuçtan çok memnunlar. Fakat tabii ki değiştirmek istediğim çok şey var, ama hep böyle olur zaten. Şimdi anlıyorum ki en sevmediğim sahneler, üzerinde en az zaman harcayıp çalışıp çektiğim sahneler. Şimdi çok net bir şekilde görüyorum ki istediğimizi elde ettik ve bizim ayrıntılı çalışmamıza değdi. Başkalarının dediğinin aksine, filmle ilgili hiç bir şeyi “özensiz” veya “dağınık” bulmuyorum. Tam tersi. Bence bunları söyleyenler doğallığı ile “özensizliği” veya “dağınıklığı” birbirine karıştırıyorlar ya da çok yapay şeyleri izlemeye fazla alışmışlar.
4- Filmde müthiş bir gözlem gücü var ve mekan seçimleri çok başarılı. Bunu nasıl başardınız?
Eyvallah! Eğer doğruysa bence bizim ilhamlarımızın spesifik olmalarından kaynaklanıyor. Mekan seçimleri konusunda: İstanbul’da dolaşmak en sevdiğim şeylerden biri. Şehri keşfetmek, yeni mahalleleri bulmak, yerlerin spesifik atmosferini anlamak ve içinde kaybolmak. Toplam iki ay gezdik İstanbul’da mekanları bulmak için. Ben Şişli’de ve Kağıthane’de çekim yapacağımı biliyordum, ve o ilçelere odaklandım. Her mekanın etkisinin ve film için gerekli olan şeyler dışında aklımda iki şey daha vardı: 1)Gördüğümüz mekanlar (peyzaj, sokaklar, yerler) filmdeki karakterlerin gündüz hayatlarında gördükleri
mekanlar olmalı, onların hayatlarının atmosferini sağlayan şeyler. 2) Sinema ve Tv’deki klişe görüntüleri kullanmayı istemiyordum, yani bizim milyonlarca kez gördüğümüz aynı 5-10 görüntüyü (Taksim, Boğaz, vs.). İstanbul görsel anlamda çok zengin bir yer fakat bence çoğu Türk yönetmen sadece “turistik” ya da tembelce “sinemasal” klişeleri kullanmayı tercih ediyor. İstanbul o görüntülerden çok daha zengin, ilginç. Bir de filmde tabii ki bir trajedi var ama yine de şehri sadece “depresif” ya da “yabancılaştıran” bir yer olarak göstermek istemedim (o da bir klişe bence). Ama en önemlisi mekanların etkisidir, sahneye ve izleyicilere etkisi.
5- Bundan sonraki projeler?