Fırat Sayıcı
Bahtı Kara, yolu açık…
Bu yılki Bursa İpekyolu Film Festivali’nde birçok ödül kazanan ve bu sebeple çoğu yerde eleştiriler alan “Bahtı Kara” Mayıs ayında vizyonda. Eleştirilerin en büyük hedefi filmin “En İyi Senaryo” ödülü almasıydı. İşin perde arkasını bilmeyen birçok kişi, ‘senaryosu olmayan bir film nasıl olur da en iyi senaryo ödülünü alır?’ diye söylendi. “Bahtı Kara”nın İstanbul Film Festivali’ndeki gösteriminde filmden sonra açıklama yapan yönetmen Theron Patterson filmin elbette ki bir senaryoya sahip olduğunu, ancak çekimler sırasında hiçbir oyuncunun senaryoyu görmeden çalıştıklarını söyledi. Daha önce Dünya sinemasında da örnekleri görülen, kimi zaman başarıya, kimi zaman da hüsrana ulaşan bu denemeci yaklaşım, “Bahtı Kara”nın en büyük silahı kuşkusuz.
Genel hatlarıyla filmin konusu şöyle… Karısının ölümünden sonra kendini bir türlü toparlayamayan Adnan, para kazanabilmek için geçici işlerde çalışarak oğlu Burak’a bakmaktadır. Babasının bitmeyen melankolisinden bunalan Burak, dayısı Can ve yengesi Deniz’in yanında, kuzeni Berk’in arkadaşlığında ev sıcaklığını aramaktadır. Burak’ın geleceği için endişelenen Can ve Deniz, Adnan’ın gündelik hayatın gereklerini yerine getirmesi için çabalamaktadırlar. Fakat Adnan’ın kara bahtıyla sebep olduğu türlü kazalardan dolayı başının dertten kurtulmaması ve Burak’ın ergenlik halleri Can ve Deniz’in işini daha da zorlaştırmaktadır.
Türk sinemasının 2000’lerden sonra bir kabuk değiştirme safhasına girdiği herkes tarafından bilinen bir gerçek. Yurtdışında kazanılan ödüller, yurtiçinde çekilen film sayılarının artması, neredeyse her türden Türk filminin vizyona girmesi…vs. bunun en büyük kanıtları. Özellikle son yıllarda (Reha Erdem, Semih Kaplanoğlu, Çağan Irmak, Derviş Zaim, Onur Ünlü, Nuri Bilge Ceylan, Yeşim Ustaoğlu ve Zeki Demirkubuz gibi isimleri ayrı bir klasmanda tutmamız gerek) Özcan Alper, Hüseyin Karabey, Pelin Esmer, Aslı Özge, Mahmut Fazıl Coşkun, İnan Temelkuran ve Seyfi Teoman gibi isimler Türk sinemasında kabuk atma dönemini hızlandırmaya çalışan/çabalayan önde gelen yaratıcı yönetmenler. Filmleri ister kabul görsün ister beğenilmesin, bu çabanın altında samimi bir gerçeklik, üstün bir sanat kaygısı gözlenmekte. İşte bu taze dalganın özgün örneklerinden olarak sayabileceğim “Bahtı Kara” cesur tavrıyla övgüyü hak ediyor. Başta Reha Özcan ve Yeşim Ceren Bozoğlu olmak üzere, ellerinde senaryo olmadan, sadece genel hatlarıyla canlandıracakları karakterleri bilen usta oyuncular, filme çok şey katıyorlar. Öyle ki, Türk sineması için doğaçlama oyunculuğun en iyi örneği diyebiliriz. Unutmadan, en sevdiğim yönünün, mekan seçimleri olduğunu da belirteyim. Zira Beyoğlu eksenli Türk filmlerinden gına geldi artık.
Hiç mi kusuru yok bu filmin? Elbette var… Ritm sorunu… Bazı sahneler tıkır, tıkır işlerken (Dershanede geçen toplantı sahnesi, otoparktaki kaza sahneleri, piknik sahnesi gibi), bazı sahneler doğaçlamanın getirdiği dezavantajdan olsa gerek aksıyor(Evde geçen ve neredeyse tüm ailenin bir araya geldiği ilk sahne, Adnan’ın intihara kalkıştığı sahne gibi). Kısaca toparlarsak, Türk sinemasının gelişimine katkıda bulunacak, kuramsal olarak da sözleri olan, denemeci/deneysel yaklaşımıyla cesaret sahibi, oyuncularına sağladığı serbestlik sayesinde özgün olan “Bahtı Kara”nın yolu çok açık…