Hem geleceğim hem geçmişim…
Banu Bozdemir
Amerikan güzeli ile Oscar ve Altın Küre kazanan Sam Mendes bu kez yollara vuruyor kendini. Yollara düşme nedeni bir çocuk olsa da… Uzaklara Gidelim / Away We Go dağınık dağınık yaşarken hayatlarına bir de çocuk katmaya karar veren Verona ve Burt’un fellik fellik ideal yaşam tarzını ve yerini nasıl buluruz arayışlarını anlatıyor. Anne baba olma düşüncesi dünyadaki üreme kapasitesi göz önüne alındığında çok absürd bir şey değil. Mesele çocuğun hayatına nasıl yön verilmek istendiğinde galiba… Yeni model aileler için çocuk yetiştirmek onu bilinmez bir bombardımana tutup, her şeyden bir doz tattırmak şeklinde gelişiyor. Bunun sonucunda da tatminsiz, obez ve hayatı yaşadığı coğrafyadan ibaret sanan çocuklar dolduruyor. Bir de çocuklarını doğal bir akışa bırakan ebeveynler var ki, benim için en ideali onlar galiba. Çocuk hem çocukluğunu yaşıyor hem de hayatı en alasından ve ortasından öğreniyor.
İşte ebeveyn modeli arayışında yollara düşen Burt ve Verona çeşitli ailelerle karşılaşıyor. Tabii bir baltaya sap olup olamama sorgulaması da onlarla beraber dolaşıyor. Karnı burnunda olmasına rağmen Verona hala evlenip evlenmemek konusunda kararsız… Çocuk onlar için gelecek demek, aynı zamanda geçmiş… Arizona, Kanada, Florida ve Güney Carolina’da dolaşırlar. Ama istedikleri yer ve model bir türlü yoktur. Geçmişin tatlı sorgulaması da zaman zaman eşlik eder bu arayışa… Belki de aradıkları yer orasıdır, çocukluğun geçtiği eski ve terk edilmiş bir ev…
Güneyde yaşayan, dediğim dedik geveze eski iş arkadaşları ve onun dünyanın sonuna hazırlanan tuhaf kocası, Wisconsin deki nörotik new age kuzen, Montreal de hali vakti yerinde ve beş üvey çocuk annesi olmasına rağmen intihar eğilimlerini üzerinden atamayan eski üniversite arkadaşı ve en sonunda, karısı tarafından terk edilen Burt’un kardeşi, bu yolculuğu anlamlandıran karakterler. Yol boyunca yaşadıkları aksilikler ve aradıkları ‘ev’i bulmaları için onlara yardım etmeye çalışan enteresan akrabalar ve eski arkadaşlar da serüvenlerine renk katıyor. Ama en çok Maggie Gyllenhaan’ın doğallık dozunu fazlaca abartıp yapaylığa meyleden Ellen rolü sevimli.
Yeteneğini çektiği filmlerle ispat eden Mendes, senaryosunu en iyi şekilde tamamlayan bir görsellik ve müzik eşliğinde ilerletiyor filmi. Amerikalıların hali de zeki ve komik parçalarla filme dahil oluyor. Hem yol hem aşk, hem de bir arayış hikayesi olmayı başarıyor. Sonu her yol filminde olduğu gibi karakterlerin derin muhasebesiyle bir sonuca kavuşuyor. Maya Rudolp ve John Krasinski fiziksel olarak çok uyumlu görünmeseler de çocuk için bütünleşmiş bir ebeveyn olarak gayet başarılılar. Zaten Maya Rudolp kıvrak hatlarıyla annelik modeline fazlasıyla oturuyor, Krasinski de başka yollara akması gerekirken sevgilisi ve çocuğuna sahip çıkan agenç adam rolünde bir hayli iyi. Her zaman yollara vurmak lazım derim ben zaten… En iyi yer ve en iyi çözüm gezerek bulunur, Mendes bu yol filmine farklı ve güzel bir anlam katmış…