Tam 24 sayıyı doldurduk. Türk sineması 70’e yakın filmle rekor kırarken bize de büyük sorumluluk ve iş yüklüyor. Hiç bir yıl bir öncekine benzemiyor ve sinemayı takip etmek gerçekten tek tek kişilerin yapabileceği bir iş olmaktan çıkıyor. Filmleri seyretmek, kritiklerini yazmak, bu filmlerde oynayan oyuncularla röportaj yapmak yetmiyor. Yurt dışında ve yurt içindeki festivalleri sizin için izlemek, orada yaşananları size ulaştırmak da önemli. Tabii bir de sinemayla ilgili kurumlar var. Yepyeni kurumlar kuruluyor, kapanıyor, çatışmalar yaşanıyor. Biz de özellikle bu tür hareketleri önemsiyoruz. Çünkü sinemamızın yapılanmasının sağlıklı olması için iç dinamiklerinin reformlarının da yapılması gerekiyor. Yan sayfada gördüğünüz resimde Özcan Alper Yeni Sinema Hareketi denen örgütlenmenin hedeflerini anlatıyor. Mail bombardımanına tutulunca, bir de isminden dolayı çok önemsedik bu yeni yapılanmayı. Ortaköy Feriye’deki toplantıya katıldık. İlk izlenimlerime göre, çok büyük bir boşluğu doldurduğunu düşünüyorum amaçladıkları hedeflerin. Özellikle Sinematek eksikliğini kapatacak çalışmaları yapmaları önemli. Tek şüphem ise hedeflerinin çok geniş bir alana yayılması. Yapımcıların filmlerin üretim safhasında bir takım reformlar istemesi, telif hakları, Kültür Bakanlığı gibi kurumların çalışmalarıyla ilgili düzenlemeler, bağımsız filmlerin salon bulamaması daha neler neler. Bu kadar farklı hedef bir yapılanma içinde sadece karışıklık ve yılgınlık yaratır. Açıkçası ben kendi adıma gişe endişesi duymayan ve sanatsal dürtülerle çekilen filmlerin bağımsız bir ortamda izleyici ile buluşması projesini çok önemsedim. Çünkü Türk sineması üretimleriyle kendine has bir üslup kazanmak üzere. Ama kendi izleyicisini dışarda bırakarak bunu beceremez. Bu bir çember. Bu çemberi tamamlayamazsanız bir dalga olur ve geçer gider. Halbuki üretimler tüketici tarafından tüketildikçe değerini bulur. Bu anlamda 23 Nisan – 9 Mayıs arasında Feriye Sineması’nda yapılacak organizasyonu çok önemsiyorum ve destek veriyorum. Bu konuyla ilgili daha geniş bilgiyi haber sayfamızda bulacaksınız. Gelelim dergimizde daha neler olduğuna. Herşeyden önce Banu Bozdemir’in Reha Erdem ile yaptığı röportajı sinema severlerin kaçırmaması gerek. Selen Uçer, Miraz Bezar ve Ayberk Pekcan diğer röportaj yaptığımız isimler. Alper Turgut’un Oscar ödülleriyle ilgili saptamasını da size öneririm. Gerçekliğin verdiği öfkeyi sonuna kadar yazısında kullanıyor Turgut. İkinci bir dosya ise Fırat Sayıcı’dan geliyor. Clash of the Titans filminden yola çıkarak sinema ve mitoloji üzerine bir çalışma hazırladı Fırat. İlgiyle okuyacağınızı düşünüyorum. Türkiye’de Hurt Locker hiç önemsenmezken ilk olarak Burak Yarkent’in sayfalarında okumuştuk Oscar için ne kadar güçlü bir aday olduğunu bu filmin. İşte bizi uyandıran yazarımız bu sefer de Precious filmi hakkında döktürmüş. Kerem Akça yine süper bir DVD köşesi ve çok önemli bir dosya hazırladı sizler için. Ali Ulvi Uyanık ise tüylerimizi diken diken etmeye devam ediyor. İşte O An köşesinde yine çarpıcı bir sahne sayfaya bakmak için cesaret göstermenizi gerektirecek. Son yeniliğimizi yazının sonlarına bıraktım. Bu aydan itibaren yepyeni ve çok değerli bir kalem daha aramıza katıldı. Seray Şahiner, Teşrifatçı adlı köşesinde filmlerin senaryolarını ıncık cıncık etmeye başlıyor. İlk yazısında Büşra filmini bambaşka bir gözle algılamanızı sağlayacak. Bu yazarımızı dikkatle izlemenizi tavsiye ederim. Dizi dünyasını takip eden Zeynep Bonçe ise Supernatural dizisini sizin için yorumluyor. O kadar dolu bir içerik oldu ki İstanbul Film Festivali’ndeki belgesellerden de yararlanarak daha zengin bir Zamanın Ruhu köşesi hazırlamak için bu ay kendi köşemi dergiye koyamadım. Siz bu dergiyi keyifle tüketirken biz de yeni sayının hazırlıklarına başlayalım. İyi okumalar.