Zeynep bonçe

 Birçok diziden ayrı kaldığımız birkaç ayın ardından, kanallar yavaş yavaş şenlenmeye başladı. Sırayla ekranlara geri dönen diziler, sıkıcı gecelerimize son vermek üzereler. Daha tanışma faslını yeni atlatmışken tatile giren “V” ve “Flash Forward”ı dört gözle beklemediğimi itiraf etmem gerek. Yayınlandığı kanal olan ABC’den aldığı uyarıları kulak arkası etmeden, Flash Forward’ın toparlanmasını umuyorum. V ise orijinalinin tadını asla yakalayamayacakmış gibi bir his var içimde. Yine de takibi bırakmadan izleyeceğimiz aşikar.

Bu süre zarfında bir grup eski dizi de “Kanada Kış Olimpiyatları”nın kurbanı olarak zorunlu tatil yaptı. Bunlar arasında en çok özlediklerimiz “House” ve “Supernatural” oldu şüphesiz. House asıl kitlesini bulmuşken, Supernatural’ın hala doğru izleyiciye ulaşamadığını düşünüyorum. Konusu itibariyle, dizinin fanatiği olacak birçok izleyici henüz ülkemizde de gösterilen Supernatural’la tanışamadı. İşte bu yazı onlar için… Birkaç temel özelliğe sahipseniz, Sam ve Dean Winchester kardeşler, en iyi dostlarınız olmaya adaylar.

Yapımcılığını “Terminator: Salvation”ın ve “Charlie’s Angels”ın yönetmeni olan McG’nin üstlendiği Supernatural’ın birinci sezon DVD’si elime ilk geçtiğinde maalesef gereken özeni göstermedim. Bütün dikkatimle izlemem için dördüncü sezonun bitmesi gerekti. Bunun ne büyük bir hata olduğunu çok geç anladım. Zira, Supernatural alanının en iyilerinden olarak, gelecek nesillere bırakılması elzem, koleksiyonluk dizilerden biri. Dizi, hayatlarını iblisler, vampirler, hayaletler, canavarlar peşinde geçiren, “avcı” olarak tabir edilen iki kardeşin maceralarını anlatıyor. Her bölüm başka bir hikaye anlatma özelliği ile de, takip zorluğunu ortadan kaldırarak kendine tutarlı bir reyting payı alıyor pastadan. Senaryosu dinlerden ve mitolojiden beslenen dizide, senaryo gereği katledilen ufak tefek gerçekler dışında, işlenen canavarların, iblislerin tamamı ansiklopedik bilgilerden derleniyor. İslamiyet’in cinlerini bile, Arap mitolojisinin cinleriyle karıştırıp karşımıza çıkarabiliyor. Bu açıdan da izleyiciyi araştırmaya sevk ederek, Trickster’dan, Azazel’a kadar bir sürü dini ve mitolojik karakterle tanışma fırsatı sunuyor.

Yapımcısı olan Eric Kripke’nin de modern bir silahşor hikayesi olarak tanımladığı dizinin bir oyuncusu daha var ki, başrolleri Sam (Jared Padalecki) ve Dean (Jensen Ackles) ile paylaşıyor. 1967 model siyah Chevrolet Impala… Ekranda en az kahramanlarımız kadar görmekten keyif aldığımız, kardeşlere yine bir avcı olan babalarından kalan bu araba, aynı zamanda bir yol hikayesi olan dizideki en önemli ayrıntılardan biri. Arabanın teybinden ise AC/DC’den, Def Leppard’a kadar geniş bir arşivi olan Dean’in klasik Rock şarkıları çalıyor sadece. Hatta “Yellow Fever” isimli bölüm bittikten sonra izleyicinin karşısında çıkan bonus video, Jensen Ackles’ın neden rolünü çok iyi oynadığının da kanıtı gibi. Çekimler sırasında Impala’da dinlenmekte olan Jensen’a, Jared Padalecki bir oyun hazırlar ve teybe “Eye of the Tiger”i koyar. Jensen dans etmeye başlarken kamera kayda girer. Bulabilirseniz bu videoyu izlemenizi öneririm. O bile dizinin sıcaklığını hissetmenize yetecektir.

Yan karakterleri de başroldekiler kadar keyifli olan dizinin vazgeçilmezi haline gelen Castiel isimli melekten bahsetmemek de olmaz tabi. Cennet tayfasına restini çekip, Winchester kardeşlerle birlikte çalışan Castiel, dizinin en esprili repliklerinin sahibi. Salaş bir kahin olan ve fark etmeden bir roman serisi olarak Winchesterların kutsal kitabını yazan Chuck ise dizinin olmazsa olmazlarından. Dizinin konuk oyuncuları da bir o kadar renkli. Paris Hilton’dan, Linda Blair’a kadar birçok konuk oyuncu Supernatural setini şenlendirdi şu ana kadar. Hepsinde de izleyicinin gülmekten karnına ağrılar girmesine sebep olan göndermeler vardı. Mesela; Linda Blair’ın bir FBI ajanını canlandırdığı bölümün sonunda, Dean Winchester canının nedense bezelye çorbası istediğinden bahsederek, Blair’ın Exorcist’te canlandırdığı karakter olan yeşil yeşil kusan Regan’a gönderme yapıyor, Paris Hilton ise onun gibilere insanların tapmasını eleştiriyor. Kısacası Supernatural izleyicilerini bol bol kahkaha bekliyor.

Tabi ki, dram, macera, heyecan da en az kahkaha kadar bol. Dozu iyi ayarlanmış bir şekilde her duyguyu barındırıyor hikaye. Birbirinden bağımsız maceraların dışında kalan temel hikaye ise epik öğeleriyle görkemli bir şekilde ilerliyor. Cehennemin kapısı açılıyor, Şeytan dünyaya iniyor, melekler iki gruba ayrılıyor, Gabriel yani Cebrail sinir bozucu bir karakter olarak karşımıza çıkarken, Michael yani Mikail en az Şeytan kadar tehlikeli bir hal alıyor. Bu arada Lucifer’ı canlandıran Mark Pellegrino’yu aynı zamanda Lost’un Jacob’ı olarak izlemek de kafa karıştırıcı olabiliyor. Lost’ta kaotik iyi olan Pellegrino, Supernatural’da sek kötülüğü simgeliyor. Bütün bunlar olurken Tanrı kayboluyor, kıyamet yavaş yavaş geliyor. Final bölümünde ise bizi iki kardeşin ve iki meleğin savaşı bekliyor. Nefeslerin tutulacağı sezon finalinin Winchester kardeşlerle son buluşmamız olmayacağını bilmekse bir yandan içimizi ferahlatıyor.

Bu sezonun son sezon olması planlanırken, izleyicilerin ve kanalın ısrarıyla sonraki sezonun da anlaşması imzalandı. Şeytan’la son savaşın bu sezonun sonunda olacağı düşünülürse, sonraki sezon karşımıza ne çıkacağını kestirmek zor. Avcılarımız önümüzdeki sezonda Tanrı’yla bile savaşabilir. Hep birlikte bekleyip göreceğiz.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.