Fırat Sayıcı
Hiç de film gibi gelmedi bu hareketler…
Türk sinemasına yön vermeye çalışan, vermesi beklenilen, hadi bilemediniz/en kötü ihtimalle umut edilen, yönetmen/yazar/oyuncu/yapımcı tayfası zaman zaman gişenin ve satılacak bilet sayısının büyüsüne kapılabiliyor. Bunun son örneği, her pazar seyircisiyle buluşan ve skeçlerden oluşan Çok Güzel Hareketler Bunlar programının film versiyonu “Çok Filim Hareketler” bunlar.
Her şeyden önce, bir grup genç beyinin (Yılmaz Erdoğan önderliğinde) bir araya gelip, hem yazıp yönettikleri, hem de oynadıkları, bir tiyatro sahnesinde seyircili çekilen (seyircinin tepkisini anında alan) Çok Güzel Hareketler Bunlar, uzun zamandır Türk izleyicisinin beğeniyle seyrettiği televizyon programlardan. Burası kesin… Ancak keşke beyazcamdan beyazperdeye transfer olmasalarmış! Zira sinemanın olanaklarından yararlanmak dışında bir adım öteye geçemeyen, talihsiz bir çalışma olmuş. Ne tesadüftür ki, filmin açılışında aynı zamanda programın da anlatıcısı/sunucusu/takdimcisi olan Eser, buna yakın bir şeyler söylemeye çalışıyor.
Filmin neden bir “film” olamadığının sebeplerine gelince… Sanki televizyon programını sinemada seyrediyormuşsunuz izlenimi veren başlıca etken, filmin tıpkı programda olduğu gibi skeçlerden oluşan bir yapıda olması. Takdimci Eser’le birbirine bağlanmaya çalışan ama zaman zaman sakil duran skeçlerdeki komedi unsurları, kesinlikle ve maalesef seyirciyi tatmine ulaştıramayacak. Temposu diğerlerine oranla bir hayli yüksek olan uçak skeci, “Kilyos’ta 300 Günübirlikçi” adlı film fragmanı ve de son olarak kapanıştan önceki okulda geçen skeç (Burada Yılmaz Erdoğan’da oynuyor) sonuca en yakın olanları… Ersin Korkut, Büşra Pekin, Oğuzhan Koç ve Eser Yenenler, tıpkı programda olduğu gibi filmdeki skeçlerle de öne çıkan isimler. Ancak metinlerdeki sorunlar yüzünden oyuncuların da zaman zaman zorluk çektiği açık ve net bir şekilde görülmekte. Gelelim filmin en büyük artısına… Yönetmen Ozan Açıktan, bundan sonra adını sık duyacağımız isimlerden biri. Zira filmin kalitesinin artması için elinden geleni ardına koymamış. Mizansen yaratmadaki başarısını görsel efekt avantajlarıyla buluşturan Açıktan, son dönem Türk sinemasında, hakkını veren işler çıkaranların arasına şimdiden girdi.
Nasıl olmalıydı sorusunun sanırız tek bir cevabı var: uzun metraj bir filme yakışacak “gerçek” bir senaryo… Keşke bu ekip, skeçlerden oluşan, parça pinçik bir metin değil de, sağlam bir ana fikre sahip, daha fazla ve uzun süre güldürme odaklı (Kısa sürede güldürmek pek de kolay değildir) olan “gerçek” bir senaryo kullansaydı… Zira, hatırlarsanız aynı ekip bu tarz bir senaryo ile neler başarabileceklerini “Neşeli Hayat”la gösterdiler!