Ünlü oyuncu Mehmet Günsür vizyona giren filmi Ses için Türkiye’ye geldi. Bu koşuşturmada yakaladığımız sanatçıya bir çok soru sorduk. İtalya macerasından, hangi takımı tuttuğuna, Türkiye’de çekilecek yeni projelere ve dizi dünyasına yaklaşımına kadar. İşte Günsür’ün cevapları
Psikolojik gerilim filmi Ses’in başrol oyuncusu Mehmet Günsür baba olmanın ancak olunduğu zaman anlaşılabileceğini söyledi. Bu tecrübenin hayatı anlamak adına çok önemli olduğunu özellikle bir oyuncu için bambaşka anlamlara geldiğini ifade etti. İtalya macerasını, hangi takımı tuttuğunu, niçin Türkiye’de dizi çekmeye ihtiyatlı yaklaştığını ve daha bir çok sorumuzu cevaplandırdı.
Filmin projesine nasıl dahil oldunuz?
Ümit’le Anlat İstanbul’dan beri tanışıyoruz. Ses’in ilk senaryo yazımında Ümit ve yapımcılar beni düşünmüşler. Hikâye de ilgimi çekince bir araya geldik ve bu ortak heyecanı oluşturmaya başladık.
Rolünüz hakkında bilgi verir misiniz?
Onur bir call-center müdürü, bir sene önce karısını kaybetmiş, içine kapanık bir adam.
Derya’nın çocukluk arkadaşı.
Filmin yönetmeni Ümit Ünal ile Anlat İstanbul filminde de beraber çalışmıştınız. Daha önce beraber çalıştığınız bir yönetmenle tekrar çalışmak avantaj mı?
Kesinlikle…Yönetmenle oyuncu birbirini ne kadar iyi tanırsa o kadar iyi. Oyuncunun yönetmeni anlaması, yönetmenin oyuncusunun hamurunu iyi bilmesi işin kalitesini yükselten şeyler.
Son dönemlerde korku türünde birçok film görmeye başladık. Korku türünü sever misiniz? Ve en beğendiğiniz korku filmi hangisidir?
Korku ve gerilim filmlerini severim. Korku filmlerinde 80’ler ekolü beni fethetmiştir. Beğendiğim filmlerden bazıları: Evil Dead, Rosemary s Baby, The Exorcist, Alien, Ringu …
Aslında korku türü bize yabancı bir kültür. Şeytan, vampir, zombi ve bunun gibi birçok yaratık Hıristiyan dininden beslenir. Köklerini batı kültürünün diplerine salmıştır. Bu anlamda filminizin bizim kültürümüz tarafından içselleştirilebileceğine inanıyor musunuz?
Ses’in vampir, zombi yada cin gibi korku mitolojisi öğeleriyle bir ilişkisi yok. Ses psikolojik bir gerilim/drama aslında. Dolayısıyla tek bir kültüre ait değil. İnsana ait. O yüzden herkes filmde kendinden bir parça bulacak diye düşünüyorum.
Ümit Ünal daha çok tiyatro kökenli oyuncularla çalışmaktan haz alır. Sizin de tiyatro tecrübeniz var. Bunun senaryoyu yorumlamakta ne gibi katkısı oluyor?
Benim için oyunculuk tek bir şey. Sinema, televizyon, tiyatro diye ayrılmıyor. Bir senaryo her şekilde doğru yorumlanmalı ki iyi anlatılabilsin. Karakter de oyuncunun kafasında, kalbinde ne kadar detaylıysa o kadar iyi ortaya çıkıyor. Deneyimler tabii ki önemli ve herkesin deneyimi farklı, bu da seçimleri farklılaştırıyor. Dolayısıyla yorumlar da farklı olabiliyor ama ulaşılmayan sonuç aynı. Yani o karakter olmak.
Birçok oyuncunun hayalini gerçekleştirdiniz ve yurt dışında mesleğinizi icra ediyorsunuz. Bunu nasıl başardınız?
Çok şanslıyım. Bir sürü faktör var aslında. Tabii ki Hamam filmi İtalya kapılarını açtı. İtalya’ya gidince de dünya kapıları açıldı. Eğer İtalyan lisesini bitirmiş olmasaydım yani İtalyanca bilmeseydim bunların hiç biri olmazdı. Matematik olarak bakarsak iyi konuşulan her dil, bir oyuncu için yeni bir ülke ve iş imkânı demek. Sonra sabır ve tutku. Oyunculuk tutku olmadan yapılacak bir şey değil.
Birbirinden farklı yapımlarda rol aldınız. Hamam, O Şimdi Asker gibi… Proje seçerken kriteriniz nedir?
En önemlisi bir hikâyenin veya karakterin beni heyecanlandırması. Eğer heyecan varsa otomatik olarak hikâyenin deviniminin içine giriyorum, gündelik hayatımın bir parçası oluyor. Engellenemez bir süreç.
Oyunculuk dışında kamera arkası için ne düşünüyorsunuz? Senaryo yazarlığı veya yönetmenlik yapmak hedeflerinizin içinde mi?
Yönetmenlik fikri beni heyecanlandırıyor. Yıllarca yönetildikten sonra yönetmek doğru zaman gelince mutlaka yapacağım bir şey.
Küçük yaşta çevirdiğiniz diziler ve Hamam filminin sonrasına kadar Türkiye’de çalıştınız. Buradaki sinema endüstrisi ile İtalya’daki endüstriyi karşılaştırdığınızda canınızı en çok sıkan şey nedir?
Bizim endüstri olamayışımız. Sektördeki insanların haklarının korunmaması, özellikle teknik ekibin.
Bir oyuncunun hayat görüşü ve tecrübesi çok önemli. Siz bir babasınız bunun size bir artı kattığına inanıyor musunuz?
Kesinlikle. Babalık çok büyük bir zenginlik. Olmadan anlaşılacak bir şey değil. Bizim işimiz hayatı anlatmak… Ne kadar iyi anlarsak o kadar iyi. Farklı bakış açıları da bunu sağlıyor.
Almanya’da Fatih Akın, Birol Ünel, İtalya’da Ferzan Özpetek ve daha birçok yeni isim Avrupa’da üretim vermekte. Bu üretimleri Türk sinemasının bir alt dalı olarak görebilir miyiz?
Evet. Bir üst dalı olarak da görebiliriz. Bagajlarında hem Türklük hem de Avrupalılık var… Büyük zenginlik.
İtalyan lisesinde okuduğunuzu biliyoruz. Bunun dışında yaşamak için İtalya’yı seçmenizin sebebi nedir? Çünkü bildiğim kadarıyla Almanca ve başka birkaç dil daha biliyorsunuz.
Aslında annemin Almanca öğretmeni olmasana rağmen Almanca bilmiyorum. Nedense hep reddettim Almancayı, ama İtalyanca, İngilizce ve Fransızca iyi düzeyde konuşuyorum. İtalya ya gelişimin nedeni 98’de bir tiyatro oyunuydu.3 sene turne yaptık ve de sonra başka isler de çıkınca ben burada kaldım.
Sinema dışında bir soru olacak; ama futbol İtalya’da da Türkiye gibi ilgiyle izlenen bir spor. Türkiye’de bir takım tutuyor musunuz? Serie A’yı takip ediyor musunuz?
Çok fanatik bir taraftar değilim; ama Türkiye’de Fenerbahçe, İtalya’da da Roma’yı tutuyorum.
Nejat İşler “Lefter’i oynamak isterdim” diye bir açıklama yaptı. Sizin aklınızda kalan böyle bir karakter var mı?. Canlandırmak veya senaryosuna katkıda bulunmak istediğiniz?
Aslında binlerce karakter var canlandırmak istediğim. Fiziksel rolleri çok seviyorum. Mesela bir müzisyen, bir sporcu, ya da sağır-dilsiz bir adamı canlandırmak çok isterim. Oynadığım her senaryoya zaten ister istemez katkıda bulunuyorum. Bir projenin oluşum aşamasının başından beri içinde olmak çok büyük bir avantaj, o zaman bir şekilde rol üstüne dikiliyor.
Yeni bir projeniz var mı?
Mustafa Altıoklar’la İstanbul İşgal Altında adlı bir projemiz var. Büyük bir proje ve gerçek bir hikaye, bu sene içinde çekmeyi planlıyoruz. Mayısta Ömer Faruk Sorak’la çekeceğimiz güzel bir aşk hikayesi var.
Televizyon dizileri hakkında ne düşünüyorsunuz; çünkü son dönemlerde Türk dizi sektöründe bir gerileme var. 2007’den beri Türkiye’de dizi çekmiyorsunuz sanıyorum.
Türkiye de dizi çekmek çok emek isteyen bir iş. Her hafta 80 dakikalık bir bölüm hazırlamak zorundasınız. Neredeyse her hafta bir film demek… Bu da tabii ki tüm ekibe yansıyan bir yorgunluk. Özellikle de dizinin devam edeceğinin hiçbir güvencesi yokken. Mesela aniden bir adam diziyi yayından kaldırabiliyor. Bir dizi yapmak için belli kriterlerim var, çalışma şeklini ve hikayeyi mümkün olduğunca dünya standartlarına yaklaştırmak. Bunun içinde işini sevdiğim, güvendiğim insanlarla çalışmaya özen gösteriyorum