Spot: Ada, eğlenceli bir zombi filmi. Mizahı ve gerilimi dengelenmiş bir eğlencelik. Dünyanın en iyi filmi değil, ama en kötüsü olmadığı da kesin.

 Banu Bozdemir

 Talip Ertürk ve Murat Emir Eren sinema yazarlığı yaparken, birden direksiyon kırarak film çekmeye soyundular. İlk filmleri Ada:Zombilerin Düğünü isimli bir zombi filmi oldu… Film şimdiden ilk yerli zombi filmi nitelemesini kaptı ve insanların peşine düştü… Bakalım bizi yakaladıklarında nasıl olacak halimiz? İki kafadarla film sürecini paylaştık…

 Güzel güzel sinema yazarken film çekmek de nereden aklınıza geldi arkadaşlar?

Talip Ertürk:Film çekmek fikri bizim için yeni değil, ilk 10 yıl kadar önce ev ortamında çekilmiş olmak üzere bir dizi kısa film yapmıştık. Lakin uzun metraj film yapmak aklımızda değildi, dediğiniz gibi güzel güzel sinema yazıyorduk. Sinema yazarlığımız süresince tanıştığımız insanlar ve mevcut sinema ortamının şartları bizi uzun metraj sinema filmi yapabileceğimize ikna etti. Aslında tüm bu koşuşturmanın ortasında pek farkına varamasak da, film çekmek çocukluk hayallerimizi gerçekleştirmek anlamına da geliyor bizim için.

Sinema üzerine yazı yazmakla, film çekmenin bir bağı var mı? Şimdi karşı kıyıdasınız.
Murat Emir Eren:
Sinema üzerine yazmak insana film kültürü, ince bir film zevki kazandıran bir şey, kazançlarının biri de bu en azından. Film çekmeye kalktığınız vakit şöyle bir durum ortaya çıkıyor, ne istediğinizi az çok biliyorsunuz ama o sonuca nasıl ulaşacağınızın yollarını arıyorsunuz. Sinema yazarlığının bize film yapmanın yolunu açtığını ama pratikte pek de faydasını görmediğimizi söyleyebilirim.

Şimdi tekrar sinema eleştirisi yapsanız, yönetmenlere karşı daha mı anlayışlı olursunuz?

T.E: Bilakis, şahsen eskisinden sert olurdum. İnsan işin içine o kadar dalıyor ki bazen, dışarıdan gelen soğuk bir duş fevkalade faydalı oluyor.

MEE: Anlayışlı olmak ortadaki malzemenin kıymetini artırmıyor ya da yapılan işi daha iyi bir yere götürmüyor. Elbette insanlara neyi nasıl söylediğiniz önemli, ama şunu bir kez daha öğrendik ki, kimse film çekmediği için ölmez! O yüzden ortada gerekli yapım şartları yoksa, o filmden, o sahneden ya da o plandan vazgeçmeyi bilmek yönetmenliğin en önemli parçalarından biri. Bu konuda yanlış karar vermek sizi her türlü eleştiriye açık hale getirir.

Ada: Zombilerin Düğünü nasıl bir film? Seyirci bu filmde ne gibi farklı şeyler görecek?

TE: Ada, eğlenceli bir zombi filmi. Mizahı ve gerilimi dengelenmiş bir eğlencelik. Dünyanın en iyi filmi değil, ama en kötüsü olmadığı da kesin.

MEE: Bizim sinemamızda bugüne dek pek var olamamış bir dolu şey görecek seyirci Ada’da. Bunu yalnızca zombiler için söylemiyorum. Karakterlerin burada yaşamasından kaynaklanan bir dolu şey de filmin farkını yaratıyor. Zombiler Amerikan sinemasını refere ediyor olabilir ama karakterlerimiz hiç de Amerikalı kaderdaşları gibi davranmıyorlar. Ayrıca tek bir aktüel kameranın tüm film boyunca kullanılması da ilginç bir deneyim olacak diye düşünüyoruz.

Neden zombi ve korku?
TE:
Zombi, çünkü seviyoruz.
MEE:
Korku, çünkü sinemada korkudan zıplamanın yaşattığı deneyim başka pek az şeyde mevcut. Gerçi biz hemen peşinden güldürmeyi tercih ettik. Ki o da pek az şeyin vaat ettiği bir deneyim günümüzde.

İlk filmlerinde insanlar genelde bugüne kadar biriktirdiklerini bir filmin içine koyarlar ve o filmi aşırı dolumdan dolayı patlatırlar… Sizde de birikimlerin sonucu mu bu film?

MEE: İşte biz öyle olmasın diye uğraştık biraz. Bugüne kadar içimizde zombi biriktirmedik, arşivimizde zombi filmi biriktirmişizdir ama. Sevdiğimiz bir türde film yapmak ilk film için bize pek uygun göründü.İlk film tecrübesini bu şekilde halletmiş olduk.

Kesintisiz planlar ve her an açık amatör bir kamera. Bu tarz filmlerden etkilenmiş gibisiniz? Bu tarz filmlerin seyirci üzerinde daha fazla mı etkisi olacağını düşünüyorsunuz?

MEE: Açıkçası profesyonel bir ekibin çektiği malzemeyi amatör gibi göstermek fevkalade zor. Ama bunun bize getirmesini umduğumuz gerçeklik hissini çok önemsiyorduk ve filmi de tamamen bu tek kamera esprisi üzerine kurduk. Bu tarz filmler dediğiniz filmlerin sayısı henüz iki elin parmaklarını da geçmiş değil. Blair Witch, Rec, Rec 2, Diary of the Dead, Cloverfield en önemli örnekleri. Bir de Christoffer Boe’nin Offscreen adlı filmi vardı.

TE: Biz buna youtube görselliği diyoruz aramızda. İnsanlar artık bu tip medyalarla günlük hayatlarında sıkça karşılaşıyorlar ve bu durum kurmaca ile gerçek görüntü arasında fark da keskinleştiriyor. Youtube’da kafasına saksı düşen adamın amatör kamerayla çekilmiş görüntüsünü izlediğimiz vakit, bunun gerçekliğini sorgulamıyoruz, resmin içinde olanlara inanmak eğiliminde oluyoruz. Biz de bu görselliğin filmin hikayesine hizmet ettiğini düşündük açıkçası.

En sevdiğiniz zombi fimi – filmleri?

TE: Benim şahsi favorim, finaliyle rakiplerinden sıyrılan orijinal Night of the Living Dead.

MEE: Day of the Dead çok tuhaftır. Ayrıca Return of the Living Dead ve Land of the Dead’i de sayabilirim.

Oyuncularınız zombi olmak için nasıl bir çalışma yaptılar?

TE: Profesyonel zombi ekibi, referans filmlerdeki meslektaşlarını incelemek suretiyle fevkalade sert bir fiziksel eğitim süreci geçirdiler. Gönüllü zombilerimizle de profesyonel zombilerimiz ilgilendi, hızlı bir zombilik kursu verdiler misafir zombilere.

Peki sizin zombi filminizin bir benzeri var mı? Ya da siz bir benzetme yapmak gerekirse hangisine benzetirsiniz?

MEE: Bizim filme benzeyen değil de, bizim filmin yapısal olarak benzediği İspanyol yapımı Rec var. Bir de yapısal olarak yine Canavar’la (Cloverfield) ortak noktaları var. Ancak hikaye ve işleyiş açısından hiçbirine benzemiyor. Zira bu filmlerin hiçbirinde zaten mizah öğesi yok.

Filminiz zombi komedisi içeriyor. Her zombi aynı zamanda komiktir mi demek istiyorsunuz?

TE: Ada’nın zombilerinin komik bir tarafı yok aslında, filmin komedisi karakterlerinden ve durumlardan çıkıyor. Bizimkilerin diğer filmlerdeki zombilerden pek farkları yok, çay tepsisi taşımaları ya da tülbent takmaları, uzun don giymeleri dışında.

Ve neden ada? Daha yalıtılmış bir mekan olduğu için mi?

ME: Biraz Adalar’ın İstanbul’la ilişkisi yüzünden. İstanbul’a bu kadar yakın olup, bu kadar izole bir hayat yaşayan başka bir yer yok. Bir de Adalar’ın “öteki”yi kucaklayan geleneği de bizim için önemliydi.

Filmdeki makyajlar dikkat çekiyor? Bundan biraz bahseder misiniz?

TE: Filmin plastik makyajlarını Dükkan-ül Hayal ekibi gerçekleştirdi. Elbet zombi makyajı dediğimiz şey fevkalade çileli bir yol, bazı makyajların yapılması yirmi dakika sürebildiği gibi bazıları da on saat sürüyor. Yine de üç haftada çekilmiş bir filmde Dükkan-ül Hayal ekibinin iyi iş çıkardığını düşünüyoruz.

Filmde efekt kullandınız mı?

MEE:Filmde bahsettiğimiz plastik makyajlar dışında dijital efekt yok denecek kadar az.

Filmi sinema yazarı arkadaşlarınız izleyeceği için heyecanlı mısınız?

MEE: Aslında bu heyecanla beklediğimiz bir şey. Filmi ortaya çıkardıktan sonra, arkadaşlarımız konuşacak biz de dinleyeceğiz, ya da okuyacağız. Çok eğlenceli olacak diye düşünüyorum şahsen.

TE: Gerçi söylemeye bile gerek yok ama, aman ellerini korkak alıştırmasınlar.

 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.