Dexter dördüncü sezonunu bu ay tamamladı. Bir sezon finalinin nasıl olması gerektiği dersini diğer dizilere bir kez daha veren Dexter, takipçilerinin ağızlarını açık bırakan bir finalle 2009 sezonunu kapattı. Sezonun başından beri verdiği sinyalleri göremeyenler için tam bir şok olan final sahnesi, aklımıza takılan soruları sormayı bile unutturdu bize. Dexter kollarında oğlunu taşırken, “I’m what’s wrong, this is fate.” (Terslik bende, kader bu) dediğinde hepimizin canı o kadar acıdı ki, kapanmayan konular zerre kadar umurumuzda olmadı.
Amerika’da yayınlandığı kanal olan Showtime’da rekor kıran sezon finalini irdelemeden önce diziyi de biraz deşmek gerek.
Jeff Lindsay’in “Darkly Dreaming Dexter” isimli romanından uyarlanan birinci sezonun ardından daha orijinal bir senaryoyla yola devam eden dizinin başkarakteri olan Dexter (Michael C. Hall), kız kardeşi dedektif Debra Morgan ile Miami Metro Polis Departmanı’nda kan analizcisi olarak çalışan, dışarıdan bakanlar için oldukça normal, hatta sıkıcı bir hayat süren bir seri katildir.
Henüz üç yaşındayken bir konteynırda annesinin elektrikli testere ile öldürülmesine şahit olur. İki gün boyunca annesinin kanları içinde bekler. Bu kan banyosundan onu daha sonra evlat edinecek olan Harry Morgan isimli polisin kollarında çıkışı, Dexter’ın yeniden doğuşudur. Kanın içinde doğan Dexter hayatı boyunca da kandan uzakta yaşayamayacaktır. Belki de kan analizcisi olan sahte Dexter’ın, gerçek kişiliğinden yapmacık hayatına taşıdığı tek şey mesleğidir.
Üvey babası Harry, Dexter’ın bir sosyopat olduğunu fark ettiğinde bunun geri dönüşü olmayan bir yol olduğunu anlamış ve oğlunu bu doğrultuda eğitmeye başlamıştır. “The Code” dediği kurallar silsilesini Dexter’a öğretirken amacı, değiştiremeyeceği oğlunun içindeki “Dark Passenger”ı yani “Karanlık Yolcu”yu, bir şekilde adalete kanalize etmek ve oğlunun asla yakalanmamasını sağlamaktır.
Her sezon kendine bir “Moby Dick” bulan ve onu avlamak için akla karayı seçerken bir yandan da rutin cinayetlerine ve yakalanma tehlikesini bertaraf etme çabalarına devam eden Dexter’ın asıl büyük sorunlarından biri de, iki çocuk annesi Rita (Julie Benz) olan ilişkisidir. Üçüncü sezonun sonunda evlenen çift, özellikle Dexter’ın bir damla kanının Rita’nın gelinliğine damladığı sahne ile akıllara kazınmıştı.
Dördüncü sezonun başlarında Dexter’ın cinayet ritüellerinden bir hayli uzak kalan seyirci sıkılmaya, diziden kopmaya başladı. Yine de kritikleri ve reytingleri göz ardı etmeyi başarıp çizgisinden hiç sapmayan dizi, sezonun ortalarında öyle bir tempo yakaladı ki, izleyenler Pazar gecesini zor eder oldular.
Son sezonda, kendisi gibi aile kurmayı başarmış yaşlı bir seri katil var Dexter’ın karşısında. Aslında Dexter’ın 30 sene sonraki hali olan bu katilin ondan tek farkı kurbanlarının hepsinin masum insanlar olmaları. Sezonun başından beri öldürmeyi kafasına koyduğu “Trinity Killer”, yani “Üçlemeci Katil” lakaplı bu seri katil ile kurmaya çalıştığı ilişki, hem ondan bir şeyler öğrenmeye, hem de adamı öldürmeye çalışan Dexter’ı daha da derinlere çekmektedir. Bir yandan da ailesini bütün kötülüklerden ve özellikle de kendinden korumak için büyük bir savaş vermektedir. Rita’nın gitgide daha sinir bozucu ve daha sığ bir kişiliğe dönüşmesi bir yana, Dexter gibi bir sosyopatın da gitgide aile kavramı üzerine fazlaca düşünür olması, bizi çarpıcı finale hazırlamak için mi, yoksa “katiller de sever” gibi bir klişeye inandırmak için midir bilinmez. Dexter kendini hala kamuflaj için aile kurduğuna, çocuk yaptığına ve kız kardeşi ile gerçek bir abi-kardeş bağı kurduğuna inandırsa da, şu da bir gerçek ki, Debra’ya atılan bir kurşun her zamanki planlı programlı haline zıt bir şekilde uyuşturucu bağımlısı gibi intikam peşinde koşmasına sebep olabiliyor. Rita’nın karşısına çıkma ihtimali olan en ufak bir tehlike, kapana kısılmış gibi davranmasına yol açabiliyor. Bu da bize bazı hislerin bir sosyopat için bile öğrenilebilir ve uygulanabilir olduğunu, içgüdülerimizle hissetmesek de, bir süre sonra toplumun bize dayattığı kardeş, evlat, aile sevgisi gibi duyguları istemsizce hissetmeye başladığımızı kanıtlıyor. Özellikle son sezonda, Dexter artık sosyal bir aktör değil, toplumun gerçek bir bireyi gibi hissetmeye başlıyor. Öncelikleri hala çoğumuzdan farklı olsa da, kendisini oynadığı oyunda kaybettiği ve rolünün hakkını vermeye çalışırken, oynadığı karaktere kendini fazla kaptırdığı da bir gerçek. Bu da onun daha fazla hata yapmasına sebep oluyor.
Bu sezon, diğer sezonların aksine, birçok açık nokta bırakan senaristler, geri dönüşü olmayan yollara girip, televizyon tarihinin en cesur sezon finallerinden birini yazdılar. Reyting rekorları kıran bölüm, bütün eleştirmenlerden tam not alırken, rüyalarımıza girecek bir sahneyle geçici olarak aramızdan ayrıldı.
Güçlü felsefesi, Digital Kitchen tarafından yapılan ödüllü jeneriği, kusursuz oyuncu kadrosu (özellikle gerçek hayatta Michael C. Hall’un karısı olan, Dexter’ın kız kardeşi Debra Morgan rolündeki Jennifer Carpenter) ve bir bölüm izledikten sonra kopamayacağınız senaryosu sebebiyle Dexter’ı izlemenin ve hala tanışmadıysanız tanışmanın tam zamanı.