Banu Bozdemir

Görsel efekt mevzusunun alıp başını gitmesi, 2012 ve Avatar’ın tam bir görsel efekt şöleni olması dolayısıyla Dabbe2’nin görsel tasarımlarını yapan Dijital Efekt Center’dan Bülent Doruker ve Abdullah Ercan’la konuştuk… Görsel efektlerin dünyadaki ve bizdeki durumunu masaya yatırdık!

Görsel efekt nedir?
Abdullah Ercan
: Görsel efekt, video üzerinde oyun oynamaktır aslında. En basit örneği görmek istemediğimiz bir şeyi silmek bile görsel efekt demektir aslında. Ya da görmek istediğiniz, kamerayla çekemeyeceğiniz zorlukta ya da maddi zorlukta olan şeyleri sette önce supervizesini yaparak, sonra dijital ortama atarak stop görüntülerden ya da kendi ürettiğimiz tridy materyallerden üretmektir görsel efekt.

Bugün ülkemizde çok yaygın olmasa da bile yurtdışında her filmde görsel efekt kullanılır. Hiç gözümüze batmaz, mühim olan da gözümüze batmaması zaten.

Bülent Doruker: Bu en basiti. Bunun üzerine yeni birtakım varlıklar tasarlanması aslında işin üst boyutu. En son 2012 filminde de bunu gördük. Fotoğrafta tek kare yapılan şey, saniyede 25 kare akan film üzerine her kare için yapılan şeyler. Süre olarak çok zaman alan işler ve performansı çok yüksek bilgisayarlarda yapılıyor.

Hangi durumlarda efekt kullanmak zorunludur?
A.E:
Örneğin Dabbe2 filminde bir dumandan bahsediyoruz. Dabbe filminde sumanı sette yapmak mümkün değil. O varmış gibi çekim yapılıp, o görüntülerin üzerine gerek üç boyutlu gerek iki boyutlu görüntüler bindirerek orada gerçekten duman varmış hissi uyandırır.

O zaman bu eskiden tam randımanlı fantastik filmler çekilemiyordu?
A.E:
Tabii çekilemezdi. Görsel efekt dediğimiz şey, negatif üzerine iğneyle kazımakla başlamış. O zaman böyle imkanlar yok. Seksenlerde Hollywood’da başlıyor. Artık her şeyi yapmak mümkün. Bir stüdyoda bir sinema filmini bile çekebilirsiniz.
Türkiye’de görsel efektin durumu nasıl peki?
A.E:
Dünyada süper. Aslında burada da süper kullanılıyor ama dünya sinemasından farkımız maddi problemler ve onu getirdiği zaman problemi. Bugün bir filme Hollywood’da 2 – 2.5 yıl post prodüksiyon süresi tanınırken, ülkemizde en fazla 3-4 ayda bunların bitirilmesi bekleniyor. Orada normal bir filmde 120 – 130 görsel efektçi çalışır. Biz de en fazla 10 kişidir. Dolayısıyla bir kalite farkı doğuyor. Ama buradaki insanlara da o kadar zaman verilse aynı kalitede ürünler burada da çıkacaktır.

B.D: Aslında bu hesap kitap meselesinden çok beklenilen maksimum gişenin belli olması. Dolayısıyla yapımcılar belirli bir maliyete filmi çekmek zorundalar. O maliyetin içinde görsel efekt gerekiyorsa onun da payı vardır. Zaman kısıtlı, maliyet kısıtlı. Önemli bir plan üzerinde bir hafta uğraşıyorsak aslında bir – iki ay uğraşmamız gerekiyor. O zaman da çok farklı bir iş çıkar. Filmler dünya piyasası hedeflenerek yapılıyor olsa orada farklı zaman ve maddiyet devreye girer. En sanatsal filmde bile kullanılabilir efekt. Mesela dönem filminde olmaması gereken şeyler olabilir. Onlar temizlenir. Bir dramda patlama sahnesini çekmek çok daha maliyetli olacağından efekt yapmak tercih edilir.

Ülkemizde görsel efekt kullanılan ilk film hangisi acaba?
A.E:
Tam anlamıyla kullanılan GORA’dır. Efekt çok ciddi ekip işidir. Çok az sayıda olmamıza rağmen Hollywood kalitesinde işler çıkarabiliyoruz. Ama biraz daha süre lazım … Büyük bir yüreklilik bu tarz filmleri çekmek aslında ülkemizde.

En son Dabbe2’nin efektlerini yaptınız. Nasıl bir reaksiyon aldı yönetmen ve siz?
A.E:
Üçüncü filmi yönetmeni. Yönetmenin Semum’da bazı aksaklıklar yaşadığını biliyorum. İstedikleri tam anlamıyla yansımadı perdeye. Ama bu filmde çok güveniyor işine. Filmin sadece fragmanından aldığı tepkiler bile, yurtdışından gelen tepkiler de var aralarında çok mutlu etti. Özellikle ülkemizde yaptırıyor efektleri ama yurt dışına da açılmak istiyor aynı zamanda Hasan Karacadağ. Halka biliyorsunuz Hollywood’da keşfedilince patlayan bir film oldu. Aslında Hasan Bey de bunu bekliyor… Buradaki imkanlarla bile böyle şeyler yapabildiğini dünyaya göstermek istiyor.
Türkiye’de kaç tane görsel efekt yapan stüdyo var?
B.D:
Çok fazla yok. Bizim, Dijtal Film Center olarak, görsel efekt konusunda çözüm merkezi olmak gibi bir hedefimiz var. Dabbe2 bizim için bir referans olacak. Zaten fragmanlardan sonra başka işler de gelmeye başladı. Onun dışında bağımsız olarak çalışan efektçiler de var. Sonuçta bir sinema filmi yaparken kurumsal bir kimlik görmesi yapımcının her zaman çok daha faydalı. Ekibimiz en iyi efektçilerden oluşuyor. Burada beş kişiyiz ama işlerin büyüklüğüne göre ekibi genişletiyoruz. Biz bir yandan sinema eğitimi de veriyoruz. Eğitim alan gençlere sonrasında çalışıyoruz.

Bir görsel efektçinin en ileri gidebileceği son nokta nedir? Ne yapmak ister?
A.E:
Dabbe2 bize geldiğinde senaryoda böyle bir şey yoktu tabii ama biz acaba İstanbul’u yaksak mı yıksak mı acaba diye düşündük. Yönetmenimizle bu konuyu paylaştığımızda o da çok sevindi. İstanbul’u yakılıp yıkıldığı ilk kıyamet filmi diyebiliriz. Her görsel efektçinin hayalidir yaşadığı şehri yakıp yıkmak. Tabii dijital ortamda! Öyle bir gücümüz var. Sinemada yaşadığı şehrin, bildiği mekanların yakıp yıkıldığını görmek seyirci açısından daha etkili olacaktır.

 

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.