Şamanlara ve Aborijinlere selam olsun!
Banu Bozdemir
Filmin konusu aslında bildik… İnsanlar başka bir gezegenin halkını yok etmek üzere harekete geçiyorlar. İnsanların her şeye burnunu sokma ve sahip olma hırsı, Na’vi halkının sade, barış dolu ve doğayla kardeş dünyalarıyla karşı karşıya geliyor.
Avatar çekildiği günden bu yana fazlasıyla ses getiren bir film oldu… Beni Avatar’da etkileyen şey teknolojiyle, tam anlamıyla ilkellik denemese de insanlığın yalın halinin aynı karelerde buluşması oldu… Pandora gezegeninde yaşayan Na’vi’ler Şamanlar gibi, Aborjinler gibi doğadan aldıkları güçle yaşayan kavimler… Zaten yaşadıkları yer Salvador Dali resimlerini aratmayacak derecede sürrealist… Ama bir yandan da o kadar ayakları yere basan bir öyküsü var filmin… Bazıları fantastik bilimkurguların daha uçuk olması gerektiğini düşünebilir ama Avatar hem uçuk hem de çok ayakları yere basan bir film…
James Cameron aslında Avatar’ın fikrini ilk önce 15 yıl önce oluşturmuş ama teknik olarak yeterli zeminin oluşmadığını fark edip beklemiş… Animasyon tekniğiyle çekilen Avatar, filmi gerçeğe dönüştürme tekniğiyle de farklı bir ikilem yaratıyor. 3D çekilmesi de hayal gücünün görünür kılınmasına eşlik ediyor.
Filmin konusu aslında bildik… İnsanlar başka bir gezegenin halkını yok etmek üzere harekete geçiyorlar. İnsanların her şeye burnunu sokma ve sahip olma hırsı, Na’vi halkının sade, barış dolu ve doğayla kardeş dünyalarıyla karşı karşıya geliyor. Bu mavi, uzun ve çizgili halk birçok yanıyla insanları çağrıştırıyor. Yani insanoğlunun ilkel hali gibi…
İnsanların iştahı Na’vi gezegeninde bulunan doğal kaynaklara yöneldiği için, askeri bir program dahilinde gezegen içinde sinsi ve hummalı bir çalışma var. Askeri bir şirket uzaktaki bu gezegeni ve barındırdığı kaynakları incelemek üzere AVATAR adlı bir program oluşturuyor. Bu program ile insanlar genetik mühendislik sonucu yarı insan yarı Na’vi haline getiriliyor ve misyoner olarak Pandora’ya gönderiliyorlar.
Bacakları felçli olan Jake de ajan olarak Na’vi’ye gönderilir. Matriksvari bir durumla uykuya yatan ve o zamanlarda bir Na’vi olarak hayatına devam eden Jake farklı bir tecrübe katıyor hayatına… Na’vi olduğu anlarda felçli bacakları koşar, savaşçı ruhu açığa çıkar. Na’vi’leri tanır ve onların barışçıl ve doğal hayatlarına aşık olur.. Tabii bir de Prenses Neytiri’ye…
Filmin bir başka çatışması da bu noktada çıkıyor. Bilgi toplamak için gittiği yerde Jake, bir süre sonra karmaşa yaşamaya başlıyor ve kendisini Pandora’ya gönderen tehlikeden Na’vi halkını savunurken buluyor kendisini…
Film 2154 yılında geçiyor. Navi’lerin her şeye saçlarıyla bağlanmaları, doğal hamaklarda uyumaları, gökyüzünde bağlantısız duran dağlar, ağaçta devan eden bir yaşam ve bio-ışık ormanı çok çekici görsel olarak. Zaten Cameron’un görsel yaratma konusundaki deneyimi su götürmez. Terminatör’ün çarpıcı görüntülerini, Aliens/Yaratık’ın inanılmaz derecede gerçekçi ve korkutucu predatörlerini kim unutabilir ki! Ve sonrasında çektiği sualtı bilim-kurgu filmi Abyss), yönetmenin iki büyük tutkusu olan film yapımı ve sualtı keşfini bir araya getiren bir çalışma oldu.Ve tabii Titacic…
Ama Avatar’da teknolojiyi sonuna kadar zorlayan bir yapı var, bunu görmek mümkün.
Bence seyircinin beklentisini çok yükseltmeden gitmesi gerekiyor, o güzel dünyanın içine ağzı açık girebilmesi için…
Film sadece görsel bir şölen değil, öyle bakmamak lazım… Alt metinlerde insanlığın gelişimine ve geldiği noktanın başarısızlığına dair birçok gönderme de içeriyor… O yüzden belki de doğanın ve doğal olanın her şekilde üstün gelmesi gerekiyor…