Steven Soderbergh’in yönettiği ve Matt Damon’un harikalar yarattığı film.. Amerika tarihine başka bir kara leke süren bu sahtekarlik olayına trajikomik bir bakış açısı yaratıyor.

Illinois Eyaleti’nin Decatur şehrinde bulunan ve Amerika’nın en büyük 50 şirketi arasında gösterilen, Archer Daniels Midland’ın (ADM) üst düzey yöneticiliği görevinde bulunan Whitacre’nin attığı her adımı izleyen, hayatının bir dönemini didik didik eden enteresan ve bir o kadar da tuhaf bir film.

Whitacre, Illinois Eyaleti’nin Decatur şehrinde bulunan ve Amerika’nın en büyük 50 şirketi arasında gösterilen, Archer Daniels Midland’ın (ADM) üst düzey yöneticiliği görevinde bulunmaktadır. ADM ise soya fasulyesinden tatlandırıcıya, ethel alkolden nişastaya kadar değişik ürünler ureten devasa bir şirket.

Whitacre, ADM’nin diğer rakip şirketler ile anlaşmalı olarak dünya çapında fiyat değişikliği yaptığını ve bunun ise “bireylere” çok büyük gelir kazandırdığını bilmektedir. Bu fiyat değişiklikleri önceden belli bir kısım yöneticilere, ve seçilmiş bazı hisse sahiplerine masa altından bildirilmektedir.

Decatur’un, her tabakadan ayrı ayrı insanın bir arada yaşadığı, bir arada yemek yiyip, bir arada eğlendiği, kısacası kendi halinde, küçük bir şehir olması sebebiyle de bu durum fazla göze batmamaktadır.

 

Whitacre deniz aşırı bir ülkelerde bulunan anahtar görevindeki rakip firmalar ile ADM arasındaki, gayrıresmi birçok konuşmaya, bilgi alışverişine birçok kez tanıklık eder.

 

Zamanla Decatur’da bulunan FBI ajanları (Scott Bakula and Joel McHale) da olayın içine dahil olurlar, ve Whitacre’nin de içinde göründüğü bu olayı sorgulamaya başlarlar.

 

Kendisinin bu konuyla uzaktan yakından hiçbir ilişkisinin olmadığını ispatlayan, ve olaydan bir şekilde sıyrılan Whitacre, hem bu olaylardan haberdar olan karısı Ginger’ın (Melanie Lynskey) tavsiyesi hem de vicdanen rahat olmaması sebebiyle FBI ajanlarını olaydan haberdar edip herşeyi tüm açıklığıyla su yüzüne çıkarır. Bu gelişmelerden sonra da FBI kendisini muhbir olarak kullanmaya başlar.

Bundan sonra Whitacre’nin hayatı tamamiyle değişmiştir. Tam bir FBI ajanı kıvamında vücuduna kablolar, telsizler bağlayıp eskisi gibi şirketin fiyat belirleyici toplantılarına katılır, bazı toplantıları kameraya çeker, ve sıkı bir davanın oluşmasında kilit rol üstlenir.

 

ADM’nin müdür yardımcısı Michael Andreas, ve ADM’nin kurucusunun oğlu suçlu bulunur ve şirket toplamda $500 milyon’lık bir ceza alır.

 

Peki ya Whitacre? FBI’a yardım edip, suçluları ele veren Whitacre’nin suçu nedir? İyi halden 8,5 yılda, hem de FBI tarafından “kahraman” ilan edilip hapisten çıkan, şu anda da Kaliforniya Eyaleti’nde bir şirkette yönetici olarak çalışan Whitacre…

 

Bunun cevabını verip de film zevkinize tecavüz etmek istemiyorum açıkçası. Eminim ki, merak edecek, izleyecek, göreceksiniz..

 

Film biraz daha maceraperest ve Hollywood-vari düşünülüp 1999 yılında Russel Crowe’un başrolünü oynadığı Michael Mann imzasını taşıyan “The Insider” filmine dönüştürülebilirdi. O zaman yukarıda da bahsettiğim gibi diğer Hollywood yapımlarından hiçbir farkı olmaz, 3-5 sene sonunda da unutulup giderdi.

 

“The Informant!”… Tam anlamıyla büyüleyici bir film. İkinci bir defa seyretmek istemenizin, ve hatta bir kopyasını alıp kitaplığınızda saklamak istemenizin doğal sayılabileceği ender yapımlardan bir tanesi olacak.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.