Bild 177 Sahin Import/Export – Gelände Maria ist schwerverwundet, und liegt blutüberströmt in den Jans Armen v.l.n.r. Maria Schäfer (Hatice Balaban-Coban)

Taksi’nin altında kaldık

 

Almanya’da çekilen ilk Türk filmi olma iddiasındaki Sarı Saten: Günahkarların Aşkı kafası karışmış bir film. Almanya’da yaşayan yönetmenin ve oyuncuların kendi toplumlarını daha özenli anlatmasını beklerdik

 

Bu hafta vizyona giren Sarı Saten: Günahkarların Aşkı bizim çok şeyler beklediğimiz bir yapımdı. Ama ne yazık ki hevesimizi kursağımızda bıraktı. Niçin biz Sarı Saten’den çok şeyler bekliyorduk? Öncelikle son dönem Türk sinemasına yeni bir kan aşılayan Almanya’daki Türk sinemacıların bir devamı niteliğindeydi filmi üretenler. Yönetmen Mehmet Çoban uzun süredir Almanya’da yaşayan bir isim. Üstelik Dortmund üniversitesinde sinema okumuş. Başrolde oynayan ve filmin senaryosunu yazan Hatice Balaban Çoban da Almanya’da yetişen bir oyuncu. Bu iki ismin Almanya’daki Türk toplumunun gerçeklerine vakıf olacaklarını ve televizyon tecrübeleriyle çarpıcı filmler çıkaracağını zannetmiştik. Fatih Akın’ın, Birol Ünel’in ve Sibel Kekilli’nin açtığı yolda üste koyarak devam edeceklerini düşünmüştük. Ama tam bir fiyasko ile karşılaştık. Bir kere film töre ile hesaplaşmak üzere yola çıkan kadın karakter üstünden sap ile samanı birbirine karıştırıyor. Töre Türk olmanın gereği değildir. Nasıl töreye uymak adına katil olanlar bunu cahilliklerinden ve toplum baskısından yapıyorlarsa Türk örf ve adetlerini töre ile aynı konuma koyanlar da aynı derecede cahildirler. Namus için kardeşini katleden bir adamın dramını ve canavarlığını Türk olmak ile özdeştiremezsiniz. Zorla amcasının oğlu Bilal ile evlendirilen Melek, katil ruhlu Bilal’in tecavüzüne uğramıştır. Daha sonra onu bıçaklayarak kaçar. Onu yaralı bir şekilde sokakta bulan taksici Galip genç kızı korur ve hamisi olur. Kimliğini değiştiren Meryem, Maria adını alarak kızıyla beraber hayatını devam ettirir. Filmin bundan sonrası ise darmadağın bir öyküye sahip. Hiçbir karakter yerine oturmuyor. Meryem’in kızı rolünde oynayan Lisa Hahn ne fizik olarak ne de olayları algılayışı anlamında Türk gibi değil. Yani biz ne kadar gözümüzü kapatarak onun Türk olduğunu düşünmeye çalışsak ta bunu başaramıyoruz. Aynı problem katil ruhlu amcayı canlandıran Mark Zak için de geçerli. Hiçbir inandırıcılıkları yok. Filmde Meryem’in kızına söylediği Türkler ile arkadaş olmayacaksın sözünü bu kadar tekrarlamak neyin nesi? Meryem bütün yaşadıklarını nasıl olur da Türk toplumuna mal eder. Onun tavrından çıkartılacak tek şey herkesin bir katil Bilal olduğu mu?

Peki kızı Esra’nın duygusal olarak yakınlaştığı Türk çocuğu Mahmut’un inançlarını bu anlamda sorgulamak, onu rüyasında saatli bombayla görüp terörizm ile ilişkilendirmek ne kadar doğru? Bu filmi Almanlar çekse anlayış göstereceğim ama oradaki toplumun içinden insanların çekmesini kabul edemiyorum. Yabancı kültürün propagandasının altında kalıp kendi gerçeklerini bu kadar geriye atmak nasıl izah edilmeli. Filmin senaryosu ve karakter dönüşümleri o kadar havada kalıyor ki hangisini eleştirsek şaşırıyorum. Senaryonun içeriğindeki ve yazının başından beri saydığımız yanlışlıkları mı, karakterlerin öyküyü destekleyen dönüşümlerinin basitliğini mi eleştirelim? Son olarak filmin Türkçe dublajlı olarak gösterilmesi ayrı bir hata. Filmin duygusal şiddeti ve gerçekliği bu dublaj sayesinde iyice kayboluyor. Türk rolü oynayan Alman oyuncuların Türkçe konuşmasının zorluğundan bu yol seçilmiş herhalde. Ama film en büyük zararı bu tercihle görmüş. Sarı Saten: Günahkarların Aşkı ve 11’e 10 Kala ile iki haftada toplam altı Türk filmi vizyon aldı. Açıkçası filmlerin kalitesi gerçekten düşündürücü. Böyle devam ederse Türk sineması gişe anlamında büyük zarara uğrayacak. Ümit ederiz böyle davam etmez.

 

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.