2005 yılında `Türkiye Güzeli` seçilen katıldığı ‘Dünya Güzellik Yarışması’nda en iyi kostüm ödülünü alan manken oyuncu Hande Subaşı Mahsun Kırmızıgül’ün Güneşi Gördüm filminden sonra Gelecekten bir Gün filmiyle yine karşımıza çıkıyor. Kariyerinde ilk kez bir komedi filminde oynadığını söyleyen Subaşı sinema, kadın oyuncular, Kürt açılımı, sinemada cinsellik gibi bir çok konuda görüşlerini Star Cumartesi’ye anlattı. Kendisinin bu ülkede yaşadığını onun için oyunculuk ve mankenlikte bazı kuralları olduğunu söyleyen Hande Subaşı “Bu benim yapamadıklarımı yapanları eleştirdiğim anlamına gelmesin. Bir model transparan elbise giyiyorsa ona bir şey diyemem. Ben kendi açımdan göz ardı edemiyorum ne ailemi, ne çevremi, ne yaşadığım toplumu” dedi.

 Gelecekten Bir Gün filmindeki rolünüzden bahseder misiniz?

Rolüm çok enteresan bir rol değil. Bugüne kadar oynadıklarımın içinde en sade ve normal karakter. Şehirli, zengin… Bugüne kadar hep yöresel işlerde yer aldığım için diğerlerine göre farklı. Biraz daha kendime yakın bir rol oldu. Ama sade ve çok fazla ayrıntısı yok aslında. Hikâyenin gidişini sağlayan bir karakter.

Bu sizin uzun metraj olarak ikinci filminiz. Mahsun Kırmızıgül’ün Güneşi Gördüm filminde oynadınız. O çok sosyal içerikli bir filmdi, bu ise bir komedi filmi. Böyle bir değişikliği nasıl karşıladınız?

Benim zaten içinde bulunduğum projelerden en farklı olanı buydu. Bugüne kadar hiç bu tarz bir şeyin içinde yer almamıştım. Yaptıklarım hep dram işlerdi. Zaten o cezp etti, o farklı geldi biraz bana. Filmin öyküsünün günümüzde geçmesi, daha şehirli bir kent kızı oynuyor olmam… Bu da bana çok keyifli geldi. İlk başlarda hep özellikle dramatik işleri tercih ediyordum. Ama şimdi yeni yeni bunun da keyifli olduğunu görmeye başladım. Bu konuda da çok içinde durabileceğimi hissediyorum.

Oyunculuk anlamında bir farklılık, bir zorluk var mı? İzleyici için dramatik rolü oynamak daha değerli, daha çok çalışma gerektiren gibi duruyor hâlbuki biliyoruz ki komedi yapmak daha zordur.

Komedi yapmak kesinlikle çok zor bir şey. Zaten benim çok fazla komedyen yönüm var diyemem. Filmde oynadığım rolde durum komedileri var; karakterin özellikle yaptığı bir şey yok aslında. Fakat o durumun içinde bulunmak bile çok kolay bir şey değil. Tamam, dramatik işlerde onu hissetmek, yaşamak da çok önemli ama komedide zannedildiği gibi basit bir iş değil.

 Beraber oynadığınız Hayrettin Karaoğuz’la iletişiminiz nasıl oldu?

Hayrettin çok iyi, çok tatlı bir çocuk. Çok da yetenekli buluyorum ben. Acayip bir potansiyel var. Çok yetenekli buluyorum, ileride de kendinden çok bahsettirecek gibi geliyor bana. Arkadaş olarak da çok iyi anlaştık, çok iyi çalıştık.

Türk sinemasında Alaylı oyuncu, okullu oyuncu tartışması hep gündemde, bu kadar çok film çekilirken bu tartışmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben bir alaylı olarak yetenek olduğunu düşünüyorum. Kimse kimseye ne yapması gerektiğini söyleyemez. Kimse kimseyi kısıtlayamaz da. Tüm dünyada da böyle; şarkıcı da dizide oynuyor, sinemada oynuyor. Oyuncu da gidip kaset çıkartıyor. Model de oyuncu oluyor. Bu tüm dünyada böyle işliyor. Amerikan sinemasından bahsediyoruz ve en çok örnekler de orada. Madem orayı örnek alıyor ve gözümüzde büyütüyorsak kendi ülkemizde yapılınca neden göze batıyor. Hepsi sanatın bir parçası. İnsanın doğuştan yeteneği varsa her işi yapabilir bence. Hiçbir meslekte kimsenin tekelinde değil açıkçası. Tabii ki eğitimini almak önemli, muhakkak ki çok büyük faydası var. Ama eğitimini alıp çok başarısız olan oyuncular da var. Bence önce yetenek gerekiyor insanda. Kendini geliştirmek, eğitimini almak büyük bir artı getirir. Mahsun Kırmızıgül de bunun bir örneğidir. İlk olarak şarkıcı olarak tanındı ve devam etti. Ama o da zamanında oyunculuğa başladı. Ama sonuçta da iki tane çok beğenilen, sosyal içerikli ve çokça seyredilen filmler yaptı ve başarılı oldu. Müzikleriyle ilgilendi, senaryosunu yaptı, yönetti, kendisi oynadı. Çok kolay bir şey değil, hakikatten çok zor. Ama doğuştan Allah vergisi. Hepsine karşı bir eğilimi bir yeteneği var ve bunu da çok güzel değerlendiriyor, çok da güzel oluyor.

Şu an döneme damga vuran şey Kürt açılımı. Bu anlamda da Güneşi Gördüm filminin çok tartışıldığı bir gerçek. Şu ortama etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?

Daha olumsuz bakanlar için etkisi olmuş olabilir. Çünkü filmde çok ılıman, taraf tutmadan iki fikir içinde çok güzel tüyolar vardı. Kürtlere, onların beklentilerine de belki ılımlı bakılmasını sağladı. Film kesinlikle taraf tutmuyor. Bu Türk-Kürt sorunu değil aslında. Bir şekilde Türkiye toprakları içerisinde yaşanan bazı eksiklikler. Ama bunu sadece Kürtlere de dayamak istemiyorum. Sonuçta Ege’de, Anadolu’da da aynı şartlarda yaşayan insanlar var.  Biraz o bahane yapılıyormuş, kullanılıyormuş gibi geliyor bana.

Siz bir röportajınızda  “Şöhret beni çok etkilemiyor.”demiştiniz. Hala aynı fikirde misiniz?

Özellikle Miss Turkey’den sonra hep sorulan bir soruydu. Son dört yıldır da hep aynı şeyi söylüyorum aslında. Belki ben hayatımı bu şekilde yaşamayı tercih ediyorum. Kendi özel hayatım içindeyken çok fazla çevremin farkında olmuyorum. İstanbul’a gelip bu hayata başlamadan önce nasıl biriysem, işimi yaparken de, özel hayatımda da aynı kişiyim. Çok fazla çevremle ilgilenmiyorum. O yönümü unutuyorum aslında. Burada normal Hande Subaşı olarak duruyorum. O yüzden ben çok şöhreti yaşamıyorum. Belki de çok popüler, çok sansasyonel olmadığım için. Bunu yaşadığım zamanda rahatsız olmuyorum, tam tersine mutlu oluyorum. Alışveriş merkezinde ya da sokakta insanlar gelip güzel şeyler söylediğinde ya da fotoğraf çektirmek istediğinde bu beni rahatsız etmiyor açıkçası.

Siz bir güzellik kraliçesisiniz. Bu oyunculuğunuzu nasıl etkiliyor? Projeleri kabul ederken bu ödül üstünüzde baskı oluşturuyor mu?

Sırf maddiyat için, bana popülerlik getirecek diye bugüne kadar çok izlenen,  çok talep gören işler tercih etmedim. Rol “kolay mı, zor mu”dan ziyade projenin büyüklüğü önemliydi benim için. Birkaç senedir bana çok sinema teklifi geldi fakat benim bir türlü içime sinmedi. Kendimi o projelerin içinde göremedim. İlk olacağı için de çok özen göstermiştim. Ama kısmet geçen sene Mahsun’un projesinde çalıştım. Ufak bir roldü, tercihim olmayabilirdi. Ama neden kabul ettim? Güzel bir proje, içinde çok değerli oyuncular var. Öyle ciddi ve düzgün bir işin içinde bulunmak benim için bir artı. En azından benim bu işi ciddiye almamı sağladı. Yani az çok piyasadaki insanlar biliyor işi bu sırf oyunculuk için değil modellik içinde aynı şey geçerli, televizyon işleri içinde aynı şeyler geçerli. Para ya da şöhret için önüme gelen her işi kabul etmiyorum. Benim izlediğim yol bu.

Sizin müzikle de aranız var. Müzik, oyunculuk, modellik, dizi oyunculuğu bütün bunların hepsinin birden olma sebebi nedir?

Yani hemen hemen hepsinin demeyelim. Çünkü hepsini yapmaya vakit olmuyor. Dönem dönem değişkenlik gösterebiliyor. Mesela ben iki yıldır, içime sinen bir proje olmadığı için ya da başka anlaşmazlıklar olduğundan dizi çekmedim ve bu iki yılı başka şekilde değerlendirdim. Foto modellikle, kampanya çekimleriyle, geçen bütün bir kışı TRT’de canlı televizyon programı sundum. Ona yönelmiş oldum o dönem mesela. Arada film çektik. Yani hepsi üst üste gelmiyor zaten. Çünkü yetişmeniz mümkün değil öyle bir tempoya. Müzik zaten doğuştan olan bir şey. Ben küçüklüğümde de dört yıl TRT Türk Sanat Müziği çocuk korosunda bulundum. İlkokul yıllarımda orada eğitim aldım. Sonra show dünyasında olduğum için Şarkı Söylemek Lazım’ la birlikte benim yeteneğim beğenildi. İnsanlar müzik anlamında bir şey beklemeye başladılar. Müzikle ilgili profesyonel bir şey yapmadım bugüne kadar. Ama şuan amatör olarak yapıyorum.

Metin Arolat’la düet yapacağınız diye bir haber var. Bu doğru mu?

Bu yarışmadan beri olan bir şey. Metin albüm çıkaracak herhalde bu sene, onun albümünün içerisinde uygun bir parça olursa böyle bir şey yapabiliriz demiştik.

Son dönemlerde fazlasıyla kadın filmleri yapılıyor.  Vicdan, İki Genç Kız, Dilber’in Sekiz Günü gibi. Bunların hepside bu döneme denk geldi. Sizce bunun sebebi ne olabilir? Kadının toplumda bulunduğu yerle ilgili Türk sineması yeni bir bakış açısı mı kazandı?

İnşallah. Çünkü bayan oyuncuların çoğunun dert yandığı bir konuydu bu. Hep erkek hikâyeleri yapılıyor, hep erkekler ön planda. Aslında dünyada da biraz öyle ama herkes çok dert yanıyordu. Sebebini ben de bilmiyorum. Bütün oyuncular böyle söylendiği için yapımcılar, senaristler böyle bir şey yapalım demiş olabilirler.

1980’lerde Müjde Ar’ın, daha sonra hülya Avşar’ın açtığı bir yol vardı. Kadın oyunculuk anlamında çok cesaretli de bir yoldu. Günümüze geldiğimizde bu anlamda bir kapanma söz konusu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Toplumun kültürel yapısıyla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Diyeceksiniz ki neden duruldu? O dönemlerde de seksenlerde de toplumun bunu çok hazmederek izlediğini düşünmüyorum. İnsanlar bunun farkına vardıkça da geri çekilmeye başladı bu sefer. Bence ona bağlı. Yoksa toplumdaki yaşama baktığımızda artık kadınların hayat içerisinde ki güçlü duruşlarında bir jenerasyon bile çok fark ediyor. Yani bir ablayla kız kardeşin yaşadığı hayat bambaşka bir nokta da. Biz hayatımızı çok rahat yaşıyoruz, kendi ayaklarımızın üzerinde duruyoruz ama netice de benim modellik içinde prensiplerim vardı. Hep bunu söylüyorum. Türkiye’de yaşıyorum, bir Avrupa’da Amerika’da yaşasam belki bende daha farklı bakabilirdim. Kendimce benimde kısıtlamalarım var ama bu benim güçsüz olduğumu göstermiyor. Sadece bu ülkenin şartlarında yaşadığım için yeterince ayak uydurmaya çalışıyorum. Çünkü bende bunun bir parçasıyım. Bu örf, adet ve kültürel yapıda büyümüş biriyim. Çok cesur olanlara, yani oyunculuğu hakkıyla yapanlara da kesinlikle bir şey demem. Hakkıyla yapıyor derken ben bir şeyi yapamıyorsam ve o onu da yapıyorsa hakkıyla yapıyor diyebilirim. Ya da podyumda sahneye transparanla çıkanlara diyemem bir şey. Bu benim kendi özel seçimim. Tamamen yaşadığım ülkenin koşullarıyla bağlantılı. Yani göz ardı edemiyorum bende ne ailemi, ne çevremi, ne yaşadığım toplumu. Çok özellikle şunu yapmam, bunu yapmam demiyorum ama seçiyorum kendimce.

Bir sanatçı, oyuncu, üreten bir toplumun önünde olmak ve toplumun kurallarıyla savaşmak mecburiyetindedir. Meslek kavramında, onun tanımında bu var. Türkiye’de acaba bu tanıma uyan sanatçı anlamında bir problem mi var?

Ben sanatçı değilim. Var olandan bir şeyler yapıyorum. Toplumu bir yere sürükleyecek yaratıcılıkta bulunmuyorum. Bugün Türkiye’de birçok insana sanatçı deniliyor. Bence yanlış bir anlama bu. Sanatçı kime denir oda tartışılır. Gerçekten sanatçı dediğimiz insanları bile tartışmak gerekir belki. Zaten bende çok fazla olmadığını düşünüyorum.

Yeni bir projeniz var mı?

Film 1 Ocak’ta vizyona giriyor. Uzun zamandır yaz başından beri içinde bulunduğumuz bir dizi projesi vardı, bir takım aksilikler olduğu için o iptal oldu. Şimdi filmi bekliyorum. Şuan içerisinde olduğum bir dizi çalışması yok.

Hangi diziydi bu?

Plato filmle başlamıştık. Kafkas isimli dönem dizisi olacaktı. Ama iptal oldu, rafa kaldırıldı. Şuan bekliyorum, dizi projelerini değerlendireceğim.

Neco’yla çalışmak nasıl bir şeydi?

Çok tatlı birisi, çok iyi anlaştık. Hiç egoları olmayan bir insan. Ben çevremdekileri ezeyim diyen biri değil. Çok uyumlu, sabırlı, ılıman bir insan. Ben çok sevdim.

 

Serdar Akbıyık
1967 yılında İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Antropoloji Bölümü'nü bitirdi. Erol Simavi Vakfı Gazetecilik Bursu'nu kazanıp iki yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat muhabiri olarak mesleğe başladı. 1992 yılında Hürriyet Yazıişleri'ne geçti. 1993'te Spor Gazetesi'ni kuran grupta yer aldı. 1996'da Hürriyet Yazıişleri'ne döndü. 1999'da Star Gazetesi kuruluşunda bulunmak için Hürriyet'ten ayrıldı. 2000-2001 yıllarında Almanya'da Star Gazetesi'ni çıkaran grupta Yazıişleri Müdürlüğü yaptı. 2002'de Türkiye'ye dönüp Star Grubu'na bağlı olan ve yeniden yayımlanan Hayat Dergisi'nde görev aldı. Hayat Dergisi'nde ve Star Gazetesi'nde sinema eleştirmenliği yaptı. 2004 yılında Star Gazetesi Yazıişleri Koordinatörlüğü görevine getirildi. Halen Star Gazetesi İnternet Yayın Müdürlüğü ve sinema eleştirmenliğini sürdürmektedir. Star Gazetesi, Kral Müzik Dergisi ve internette çıkardığı Cinedergi'de sinema yazıları yayımlanmaktadır. 2007 yılında "Türk Sineması'nı Yönetenler" adlı yönetmenlerle yaptığı röportajları kapsayan bir kitap çıkardı.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.