Banu Bozdemir

Çocuklar beyazperdenin korku unsurları olmazmış gibi duruyor ama, masum hallerini çok çabuk yok ediyorlar. Ve sabit bakışlarla çok rahat bir biçimde üzerimize üzerimize geliyorlar. Hedefleri de genelde büyükler oluyor… Şimdi sinema tarihinin ‘tuhaf ve korkunç’ çocuklarına göz atalım. En yakın örneğimiz de geçen ay vizyonda olan The Children / Çocuklar…

Village of the Damned / Lanetliler Kasabası 1960 yapımı orijinal filmin John Carpenter tarafından yeniden çekilmiş hali. Aynı gün hamile kalan kadınlar benzer çocuklar doğururlar. Büyüdükçe aralarında artan telepatik güçler, gizli güçlerin parmağını çocukların ‘lazer’li gözlerinden bize sunar. Children of the Corn / Korku Çocukları; Stephen King’in aynı adlı kısa öyküsü ilk olarak 1984’de sinemaya uyarlandı ve ardından bıktırıcı boyutta epey bir devam filmi geldi. Burada da kasabadaki çocukların birer şeytana dönüşmeleri ve büyükleri öldürmeleri anlatılıyor. Mısır tarlasında orakla dolaşan ve yüzümüze tuhaf bir alaycılık ve tehditle bakan çocuklar bir hayli ürkütücü gerçektende.
Hide and Seek / Saklambaç, annesini kaybeden Emily ve hayali arkadaşı arasında geçiyor. Dakota Fannning tarafından canlandırılan Emily, hayali arkadaşının güdümünde birtakım şeyler çeviriyor. Masum duruşunun altından çıkanlara dikkat! The Sixth Sense, Altıncı His,
sekiz yaşındaki Cole’u da aşan durumlara taşınıyor. Masumiyet timsali çocuk başına gelenlere akıl sır erdiremiyor, doğaüstü güçlerinin farkına varmasıyla da ‘tuhaf çocuklar’ kategorisindeki yerini inceden alıyor. Joel Osment masumane tavırlarıyla bir hayli dikkat çekiyor. The Shining / Cinnet filmi bu listeye ikiz kızlardan dolayı giriyor. Boş otel koridorlarını daha da ürpertici hale getiren bu hayalet ikizler Jack’in küçük oğlunun peşinden bir dakika bile ayrılmıyorlar… A Nightmare on Elm Street’de de robalı elbiseli kızlarıyla Freddy’nin gelişini müjdeliyor ve korku sınırlarımız içine dahil oluveriyordu. The Devil’s Backbone / Şeytanın Belkemiği; 1939 yılında İspanya iç savaşı sırasında bir yetimhanede geçiyor. Carlos hem savaş koşullarına hem de peşini bırakmayan hayalet çocuğa karşı temkinli olmak zorundadır. Carlos’u rahat bırakmayan hayalet görsel olarak zombi kıvamında ve olmadık durumlarda karşımıza çıkıyor! Filmin Pan’ın Labirenti filmine ilham olduğunu da belirtelim… Bu da yetimhaneden ilham alan bir film. The Orphanage / Yetimhane’de küçük kahramanımız Simon bir tuhaf olur. Habire garip bir yaratığı resmeder. Sonra ortadan kaybolur ve 30 yıl öncesinin olayları açığa çıkar. Bir de tuhaf maskeli bir çocuk… Korkulur mu korkulur! The Exorcist / Şeytan, bildiğimiz şeytan. Linda Blair’i öyle bir hallere soktu ki yıllar sonra bile merdivenden inişi, ters dönüşü ve o muhteşem sesiyle hala aklımızda. En korkunç ve tehlikeli çocuklardan diyebiliriz kendisi için…
Salem’s Lot, 1979 tarihli ve tahmininiz üzere muhteşem Stephen King çocuklarından ilham alıyor. Vampirlik kasabaya bulaşıyor ve babasını pencerenin önünde masumca ve vampirce çağıran çocuk akıllara kazınıyor… Başka bir vampirli çocuk filmi de İnterview With The Vampire / Vampir’le Görüşme. Filmde bütün ünlüler ( Tom Cruise, Brad Pitt) vampir ve küçük şeker kızımız da maalesef öyle… Bir kontes edasıyla ortalıkta dolaşıyor ama kanı acıkınca uzun dişleriyle adeta beyazperdeye uzanıyor Claudia… Bu küçük vampire hayat veren de Kirsten Dunst’tan başkası değil… Sinemanın ilk kötü çocuğu unvanına sahip diyeceğimiz Rhoda, istediği şeyler olmayınca başlıyor öldürmeye. The Bad Seed 1956 yapımı bir film ve küçük kızı canlandıran Patty McCormack büyük yeteneğiyle göz kamaştırıyor.

 

 

Wicked Little Things / Madendeki Çocuklar, bir nevi zombi ve intikam filmi. Göçük altında kalan çocuklar intikam için şehre geri gelirler. Şehir halkı önlem paketi olarak onları hayvanlarla besler ve ama çocuklar intikam için gelmişlerdir sonuçta… Toplu haldeki zombi çocuklar pek bir acımasızlar… Tıpkı Romero imzası taşıyan Night of the Living Dead filminde olduğu gibi. Zombi ordusu hareket halindedir ve küçük bir kız çocuğu bir cesedi afiyetle mideye indirmektedir.
Whisper / Ölüm Fısıltısı, yüklü bir fidye karşılığı kaçırılan ve şeytani güçleriyle fidyecilerin başına bela olan Max’i anlatıyor. Görüntü normal ama içinde bir farklılık var çocuğun… Godsend, 8 yaşında ölen Adam’ın DNA’larından yapılan bir çocuğun hayatı üzerine… Adam, normal bir çocuktur ama sekiz yaşına gelince kötülük içine fena halde bulaşır. Görüntüsü normal çocuklardan Adam ama DNA’sı bozuk sanırız…
The Fair Haired Child de ayrı bir Godsend vakası. Baba çocuğun ölümüne sebep oluyor, anne oğlunu geri istiyor. Bir anlaşma yapılıyor ve ortaya çıkan şey tam bir ucube…
Araya biraz Uzakdoğu sosu katarsak Ju-On the Grudge’dan bahsedebiliriz. Mavi suratlı ve çekik gözlü bu çocuk miyavlayarak ortamlarda karşımıza çıkar. Babası tarafından öldürülmesi de ayrı bir trajedi ama çocuk kendini ortamlarda göstermesini iyi biliyor. Ringu da saçlarıyla yüzü kapanan kızın, bozuk bir yürüyüşle üzerimize gelen görüntüsü pek bir korku salmıştı içimize. Kuyunun içindeki cesedinin yerini belli etmek için çabalayan küçük kız, o kadar ürkütücü olduğunu biliyor muydu acaba?
1974 yapımı ve yeniden çevrimi It’s Alive’de hilkat garibesi gibi doğan o bebek, ilaç deneylerinin korkutucu sonucu. O yüzden doğar doğmaz etrafta kim varsa atlıyor, parçalıyor. Ailesi bebeği yok etme konusunda tereddüt ediyor, bebek ortalığı biçmeye devam. Hafiften absürd ve komik… 1978 yapımı Halloween, serinin ilerleyen bölümlerinde deneyimli bir katil haline gelen Michale Myers’in mimi mini halini gösteriyor. Elinde koca ekmek bıçağı ve palyaço maskesiyle beyazperdeye koca bir imza attı Myers.
Pet Sematary/ Hayvan Mezarlığı yine korku ustası King uyarlaması. Ve yine şirin bir çocuğun değişimi var. Ölünce tekrar canlanması inancıyla havyan mezarlığına gömülen Churc, geri gelir ama ‘canını seven kaçsın’ tarzında. Elinde bıçaklı, şirin mi şirin bir çocuk var bu kez karşımızda. 1976 yapımı Carrie de King uyarlaması ve yine bir çocuktan ilham alıyor. Carry gizli güçlerini fark eden ve hafif sıyıran bir kız olarak karşımıza çıkıyor. Kafasından aşağı boca edilen domuz kanı, ortalığı kana bulayan fitil oluyor…
1976 yapımı The Omen, devam filmleriyle şenlenen bir yapım. Damien, Şeytan’ın oğlu bir evlatlık. Kurbanları arasında genç dadısı ve merdivenlerden aşağı düşürdüğü annesi de var. Damien rolündeki Harvey Stephens gayet başarılı ve şirinlik konusunda diğerlerinden aşağı kalmıyor! The Good Son / İyi Evlat iki çocuğun hesaplaşması üzerine farklı bir film. İyi çocuk rollerinde görmeye alışık olduğumuz dönemin popüler çocuk oyuncusu Macaulay Culkin, çevresine korku saçan Henry rolünde gayet başarılı. Bu yazıya almaya biraz tereddüt ettiğim bir film Freaks / Ucubeler. 1932′de çekilen film kolsuz ve bacaksız insanlar, cüceler, siyam ikizleri, vs. gibi o dönemin sirklerinde gösteri işinin bir parçası olan gerçek hilkat garibelerine yer vermesi nedeniyle çeşitli tepkilerle karşılaşmış ve sansasyonel de olsa bir başarı kazanmıştı.

Not: Sinemanın yüz ifadelerini pek bozmadan, ellerine bir bıçak tutuşturduğu çocukları bunlar… Çocukların ‘vicdan’ duygusu sınırlı olduğu için ellerine bir fırsat geçtiğinde bunu her şekilde kullanacaklarına inanırım…

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.