Eylül geldi, yerli film bombardımanı da başladı. 2007’de çekilen ismi dolayısıyla benim özel markajımda olan Çıngıraklı Top’un yönetmeni Egemen Ertürk’le konuştuk. Körlerin hayatını anlatan film, Çıngıraklı Top’un peşinde koşan azimli insanları anlatıyor. Biraz duygusal biraz da komik… Filmin başrol oyuncusu Burak Önal da film hakkında görüşlerini kısaca bizimle paylaştı… Ve karşınızda Çıngıraklı Top…

Banu Bozdemir

Öncelikle ilk filmini çeken bir yönetmen olarak sizi tanıyalım…
Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunuyum. Mezun olduktan sonra uzun süre engellilerle çalıştım. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde onlarla oyunlar sahneledim, eğitim verdim.

Engellilerle çalışmak tesadüf müydü, yoksa sizin isteğiniz miydi?
Benim isteğimdi. Ben daha öncede buna benzer şeyler yapmıştım. Çocuklarla çalışmıştım daha çok. Bu tarz şeyleri seviyorum. Yazmayı da seviyorum. Daha önce oyunlar da yazmıştım. Engellilerle çalıştığım dönemde onların futbol oynayışlarını gördüm. Ben çok fazla yönetmenlik yapmak istemiyordum ama beni bu yöne sevk ettiler.

Nasıl bir sevkiyat oldu bu?
En fazla Orhan Abi’nin (Oğuz) etkisi oldu. Ben onun çekmesini istiyordum. Ama o sen bu dünyayı herkesten daha iyi biliyorsun dedi. Ayrıca belediyede çalıştığım dönemde müdür olan bir kişi sonra milletvekili oldu. Görme engelli milletvekili Lokman Ayva. O çok entelektüel bir insandır. Onunla da konuştuğumuz bir projeydi aslında bu. Ben; ‘Görmüyorlar, topa vurmak için düşüyorlar, gülerek kalkıyorlar. Biz sapasağlam adamlar, nelerin arkasında neleri kaybediyoruz’ diye düşünüyordum. Böyle desteklerle ben bu işi sırtlandım.
Filmde anlatılmak istenen ne tam olarak?
Aslında körlerin sıkıntılarını anlattığımız bir durum yok. Körlerin sıkıntıları zaten belli. İnsanların onlara kör gibi davranıyor olması. Asıl sorun gören insanların neyi ne kadar gördüğü. Herkes bakıyor ama kimse bir şey görmüyor. Herkes reklam panolarının peşine takılmış, orada koşturup gidiyor. Hayat böyle, herkes tüketmeye yönelik hareket ediyor. İnsani değerler hafiflemiş durumda. Filmin anlattığı mesele de bu. Bizim için önemli olan nedir sorusunun peşindeyiz.
Bir azim ve başarı hikayesi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet. Neye gülmeli, neye gülmemeliyiz. Neye önem vermeli, neye vermemeliyiz gibi. Ama bunu da kimseyi rahatsız etmeden yapmaya çalıştık. Ajitasyon yok filmde. Çünkü körler acınacak bir dünyada yaşamıyorlar. Bu filmdeki körler kendileriyle barışık. Nasıl Metin Şentürk kendisiyle hafiften alay ederse, bizimkiler de kendi yaptıkları hatalara gülüp geçen, kendi çabalarıyla tutunmaya çalışan insanlar. Çok kahkaha atılacak bir film değil ama tebessüm ettirip arada duygulandıracak bir film var karşınızda. Ama asıl olan mücadele etmek, başarmak ve hayatın neyin üzerinde kurulu olduğunu göstermek.
Filmi nasıl çektiniz, nasıl bir hazırlık süreci oldu?
Aslında zor bir iş. 65 tane oyuncunun, yüzlerce figüranın olduğu kalabalık kadro, çok mekanı olan ağır bir film. Bir ilk film olarak ağır bir film. Büyük bir prodüksiyon gerekiyordu. Oyuncuların 18 tanesi kör rolü oynuyor. Kör rolü oynayacak oyuncularla çalıştım.
Filmde körler de oynuyor mu?
Birkaç tane var. Bundan da özellikle kaçındık. İnsanları rahatsız etmek istemediğimiz için. Bizim oyuncularımızı nasıl kör oynayacağını göstermek ve onları öyle anlatmak benim tercihimdi açıkçası. Bu filmde kör rollerini onlara oynatabilirdim ama tercih etmedim. Çünkü o zaman kontrol edemeyeceğimiz bir ajitasyon içinde olabilirdik. Türk halkı ne yazık ki böyle durumlara bakmak istemiyor, merhametli davranıp başını çeviriyor.
Film bir iki yıllık bir gecikmeyle vizyonda… O arada neler yaşandı?
Girmemesi benim tercihimdi. Dağıtım şirketiyle aramızda bir mutabakata varamadık. Biz ilk film sorunundan dolayı vizyon sorunu yaşamadık. Eurimages dolayısıyla Özen Film’le aramızda bir sözleşme vardı ama o hakkıyla yerine getirilemedi. O yüzden beklemesini uygun gördük. O arada bazı ince şeyleri de yapmaya çalıştık. Yeni şarkılar yapıldı vs…
Çıngıraklı Top, gerçekte var olan bir şey değil mi?
Evet, dünyada lig var. Kör futbolu diye geçiyor. İspanya’da federasyonları var. Onlar bizim ülkemizdeki gibi sıkıntılar içinde değiller. Bu federasyon İtalya’daki sayısal lotonun gelirlerini alıyor, o yüzden bayağı zenginler. Bizim çalıştığımız kulüp de var. İstanbul Görme Engelliler Spor Kulübü. Oranın futbolcularıyla da temasta bulunduk. Hatta oyuncularımızı da götürdük oraya. Gözlerini bağlayıp, körlerle futbol oynadılar.
Oyuncularından özellikle körleri oynayan oyuncularından nasıl bir performans aldınız?
Altı Nokta Körler Rehabilitasyon Derneği’nde uzun süre kaldık, kamp yaptık. Daha sonra ben deneyimlerimi de çok fazla aktarmaya çalıştım. Sette de bunların hepsine dikkat ettik. Çoğu da çok başarılı oldu.

Filmde bir aşk hikayesi var mı bunca azmin ve başarının ortasında yeşeren?
Evet, var. Filmde eski bir futbolcu var. Sakatlanmış ve futbol hayatı bitmiş. İçki ve kumara vermiş kendini. Başına fena belalar açıyor ve kaçacak bir yer ararken şans karşısına çıkıyor. Körler takımına bir antrenör aranıyor. Körler Derneği’nde de üniversitede asistan olan bir kızımız var. İpek Özkök oynuyor. O da gönüllü olarak onlara yardım ediyor. Derneğin gözü o. Antrenörle kızımız arasında önce kavgayla başlayan sonra aşka dönüşen bir ilişki oluyor.
Filmi körlere izletme olanağınız teknik olarak var mı?

Evet, onu da düşündük. Onlara özel bir gösterim yapacağız. Hatta ben kendi sesimle yapacağım. Çünkü onlar resmi görmüyorlar, onlara anlatmamız lazım resmi. Bu anlatılan resim de aynı çevirmenlerin kullandığı teknikle, körlere kulaklık dağıtılıyor. Dünyada bu iş sinemalarda yaygın ama maalesef ülkemizde uygulamaya geçmiş bir sinema yok.
Zihni Göktay ve İlyas Salman gibi deneyimli oyuncular da var filmde.
Her yaştan oyuncumuz var. 10 yaşında kör rolü oynayan oyuncumuz da var. 65 – 70 yaşında körü oynayan oyuncularımız da var. Aslında büyün takım on yaşındaki o çocuk için kuruluyor. O da arkadaşları gibi futbol oynamak istiyor.
Bir mahalle futbol takımı havası da var sanki…
Evet, biraz var. Biraz Blues Brothers havası da var. On yaşındaki çocuk da var takımda 50 yaşındaki adam da.
Erkeklerin ilgisini çeker mi bu film? Sonuçta bir futbol filmi…
Biz samimi bir film yapmaya çalıştık. Öyle bir ayrımımız yok. Ama kadınlar bu filmi çok sevecekler, en az erkekler kadar… Bambaşka bir dünyayla karşılaşacaklar. Hiç körlerden oluşmuş bir futbol takımı izlediler mi? Topun içinde bir tane zil var. Bu bir derbi değil. Körler normalde çok iyi oynuyorlar. Ama ben oyuncularımı daha kötü oynatmaya çalıştım, gerçekçiliği bozmamak için. Seslerle hareket ediyorlar. Sonuçta simsiyah bir körlük durumu yok. Onların dereceleri var. Tek gözünüzü kapayın yüzde elli görmezsiniz. Belirli miktarda ışık ve görüntü gördüklerini söylüyorlar. Zifiri bir karanlık yok. Onunla ilgili filmde bir sürprizimiz var zaten.
Festivallere katılmayı düşünüyor musunuz bu filmle?
Evet düşünüyoruz. Başvuru yaptığımız festivaller var. Ama benim biraz kaygım var. Filmi tamamlamadan yapıyoruz biz bunları. Festivallerin zamanına yetişebilmek için DVD’ler yapıyoruz. Biz filmi negatif çektik. Özel bir konsept hazırladık bu filmle ilgili. Görenlerin dünyasını gri, körler dünyasını rengarenk yaptık. Ama bu negatifte daha çok belli oluyor. DVD’de kayba uğruyor. Sesler için biraz ilgi gösterdik. Çünkü sese bağlı bir film. Festivaller için özel ilgimiz yok ama vizyondan sonra daha belli olacak. İngiltere Futbol Filmleri Festivali’nden davet aldık, Selanik’ten ilgi var. Önce kaderini kendi ülkesi belirleyecek.
Filmin müzikleri de ilgi çekecek gibi…

Gripin grubuyla bir ortaklı yaptık bu filmde. Onlar bize destek verdiler, biz de onlara. Onlara güzel bir klip hazırladık. Gripin ve Emre Aydın düeti ‘Sensiz İstanbul’a Düşmanım’ parçasını da bize hediye ettiler. Filmin müzikleri bayağı güzel oldu. Kendim yapmadığım için başkalarının yaptıklarıyla ilgili güzel şeyler söyleyebilirim.

Burak Önal (Filmin oyuncusu)
Ben de Egemen (Ertürk) gibi Bilkent Tiyatro Bölümü mezunuyum. Eski arkadaşız. Bu filmde oynadığım için çok mutluyum. Zaten her oyuncu bir sinema filminde oynamak ister. Filmde bir zamanlar popüler bir olan futbolcuyu oynuyorum. Sonra sakatlanıp kendimi içki ve kumara veriyorum. Sonra körlerle yolun kesişiyor ve hayata tekrar tutunmam gerektiğini fark ediyorum. Bu bir kesişme noktası. Onların çabalarından çok etkileniyor. Körlere destek olan kadından da etkilenip bir toparlanma sürecine giriyor. Sonrasında hepsinin hayatı futbol ve bu etkileşim oluyor.
Yönetmen arkadaşınız olunca tabii onunla daha farklı iletişiminiz oluyor. Başkasına kızması gerekirken, sinirini en yakınındakinden çıkarıyor. (gülüşmeler) Şaka bir yana bu tanışıklığın hem ona hem de bana artıları olmuştur diye düşünüyorum. Ben filmden ve yönetmenimden memnunum.
Şu an TRT’de Bahar Dalları diye bir dizide oynuyorum. Ama sinema farklı. Bu işler emek isteyen işler. Umarım filmimiz izlenir. Her oyuncunun tek hayali vardır, tekrarlıyorum sinema filmi yapmak. Tiyatrodan para kazanamıyoruz o yüzden dizilerde oynuyoruz diyorlar. O da bizim mesleğimiz. Yapacağız tabii. Dizilerden para kazanırız ama sinema filmlerinde hiç para almadan da oynayabiliriz. Sinema filmi önemli bence. Katkıda bulunmak ve destek olmak lazım. Ben mutluyum.

Banu Bozdemir
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Sinema yazarlığına Klaket sinema dergisinde başladı. Dört yıl Milliyet Sanat dergisi ve Milliyet gazetesinde sinema yazarı, kültür sanat muhabiri ve şef yardımcısı olarak çalıştı. İki yıl Skytürk Televizyonunda sinema, sanat ve ‘Sevgilim İstanbul’ programlarında yapımcı, yönetmen ve sunucu olarak görev aldı. Antrakt Sinema Gazetesi’nde iki sene editör olarak çalıştı. Tarihi Rejans Rus Lokantasına hazırlanan ‘Rejans Tarihi’ ve ‘Rejans Yemekleri’ kitabının editörlüğünü yaptı. Rejans Rus lokantası başta olmak üzere birçok şirketin basın danışmanlığı görevini üstlendi. Film + sinema dergisine Türk sineması röportajları yaptı. Küçük Sinemacılar, Benim Trafik Kitabım, 'Çevremi Seviyorum' adı altında on iki tane ‘çevreci’, dört tane fantastik çevre temalı yirminin üzerinde çocuk kitabı bulunuyor. Sosyal medyada yolunu kaybeden bir genç kızın maceralarını anlattığı ‘Leylalı Haller’ yazarın ilk romanı. Kaşif Karınca ise beyaz yakalılara çocuk kafasıyla yazdığı ufak bir yaşam manifestosu özelliği taşıyor. TRT’ye çektiği ‘Bakış’ adlı bir kısa filmi bulunuyor. Halen aylık sinema dergisi cinedergi.com'un editörü, beyazperde.com ve öteki sinema yazarı. Kişisel yazılarını paylaştığı banubozdemir.com sitesi de bulunan yazar filmlerde ve festivallerde jüri üyesi olarak görev alıyor, filmlere basın danışmanlığı yapıyor, sinema ve kısa film atölyelerinde ders veriyor. Çocuklarla sinema ve çevre atölyeleri düzenliyor.

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.