Banu Bozdemir
Sinemacının cinselliği kullanışı bir hayli eski ve cazibeliyse, taciz ve tecavüzü anlatması da bir hayli eski, gerçekçi ve estetikten uzak… Tecavüz olunca işin ucunda bir de intikam duygusu oluyor. Geçen aylarda vizyona giren Soldaki Son Ev ve Tabu konuları itibariyle bu konulara göz atmamızı sağladı…
Sinemada tecavüz halini en uzun, acımasız, kesintisiz ve gerçekçi gösteren ve insanların salonlardan çil yavrusu gibi dağılmasına sebep olan Irreversible / Dönüş Yok ile yapabiliriz açılışı… 9 – 10 dakikalık kamera açısının değişmediği bir tecavüz sahnesi, Jodie Foster’ın hafif meşrep gösterilerek üç erkeğin tecavüzüne uğradığı ve kamera açılarının cesurca beden kıvrımlarında dolandığı The Accused / Sanık filmini unutturabildi mi bize? Hem de sosyal ve hukuksal olguların kadının aleyhine işlediğini gördüğümüz bir filmde…
Stanley Kubrick’in Otomatik Portakal’da bıçaklı süt ile kafası bulanan gençleri yazarın karısına tecavüz ederken çektiği sahne de bir hayli etkilidir… Sam Peckinpah Straw Dogs / Köpekler filminde hem erkek karakterine yüklediği karizmayla hem de mahalle çetesinin kadına ettikleri tecavüzle ilginç bir açılım yaratmıştır 1971 yapımı filmiyle… Bir nevi Otomatik Portakal kokusu vardır ama burada asıl olan erkeğin tavrıdır. Tecavüzle katbekat gelişen intikam duygusu…
1976 yapımı Lispstick de yönetmen kamerayı kurbanın vücut hatlarına fazlaca yaklaştırıyor. Tecavüz sahnesi yine Dönüş Yok baz alınırsa şiddetli ama o kadar uzun ilerlemiyor… Seyirciye bir nevi haz malzemesi sunuluyor da diyebiliriz…
Araya hemen bir parça atar gibi Türk filmi atarsak, Müjde Ar’ın oynadığı ve Türk sinemasında tecavüz sahnesi denilince akla gelen İffet’ten bahsedebiliriz. Arabaya yaslanan bir yüz çok şey anlatır bu filmde birçok kişi için… Serdar Akar imzalı Barda ise tecavüz olayını filmin geneline yayar ve sosyolojik bir aşağılanmanın hıncı olarak sunmaya çalışır…
Yeniden çevrimini geçtiğimiz ay izlediğimiz aslında Wes Craven’in ilk filmi olan Last House on the Left / Soldaki En Son Ev, tecavüzün sorunlu bir ruh hali olduğundan ilham alıyor ve intikamını da hemen arkasından acı bir biçimde sürüklüyor… Bu ay vizyonda izlediğimiz Alan Ball imzalı Towelhead / Tabu hem ırk ekseninde ilerliyor hem de 13 yaşındaki Jasira’nın orta yaşlı komşusunun tacizlerine maruz kalmasını anlatıyor. Tabii filmde babanın tavırları ve kızın bu baskıya karşı komşu ‘amca’ya yakınlaşması da filmin diğer açılımları…
Angelopoulos ustanın Puslu Manzaralar filmindeki Voula’nın kardeşiyle beraber babasını ararken, bir kamyonun kasasında uğradığı tecavüz de tamamen duygusal olarak nüfuz ediyor izleyiciye…
Erkekler Ağlamaz, birçok açıdan etki etti seyirciye… Ama içinde yaşattığı erkeği bedenine taşıyamayan Brandon, bunun ikilemini hem tecavüze uğrayarak, hem de hayatıyla ödedi…
Tim Robbins imzalı Dead Man Walking de tecavüz sahneleri bir suçlunun yaşamının bir dökümü olarak yansır bize… Filmde duygu ve şiddet peşi sıra dizilir ve seyircinin kafasını karıştırır.
Once Were Warriors gözden kaçan bir filmdir ve tüm hayata tutunma çabaları içinde yaşanan bir tecavüz, her şeyi alt üst eder… Tüm o duygular içinde tecavüz bütün gördüklerimizden daha acıdır…
Tecavüz filmlerinin en eskilerinden biri olarak nitelendirebileceğimiz Birth Of a Nation / Bir Milletin Doğuşu 1915 yılında çekilmişti… Irkçı olan film aynı zamanda beyaz kadınların namusuna göz diken bir siyahın linç edilmesini anlatıyordu… Yani tecavüz ve intikam duygusu beraber çalışıyordu…
Abel Ferrara imzalı MS.45 de tecavüz ve arkasından gelen intikamla ilgili… Ama bu filmin ayrıksı yanı tecavüze uğrayan kızın dilsiz ve dikkat çekmeyen bir tip olması… Ama erkek tavrının aynılığı ve kadının intikam duygusu kaçınılmaz… Bu filmin benzeri olarak Polanski imzalı ve Deneuve’in gitgide akıl sağlığını yitirdiği Repulsion / Tiksinti’yi gösterebiliriz. 1965 yapımı filmin altındaki patlama nedeni ise ensesttir ve git geller intikamla sonuçlanır… Tecavüz sonrası başka bir intikam filmi de Dearh Wish / Yara’dır. Kızı ve karısı tecavüz sonucu vahşice öldürülen bir adamın adaleti kendi yaratması isteğiyle sokaklarla tanışması anlatılır.
Türkçeye Mezarına Tüküreceğim olarak çevrilen I Spit on Your Grave ise tecavüze uğrayan sinik kadın yerine güçlü bir kadın karakter çıkarıyor karşımıza… Kadına uygulanan tecavüz neredeyse filmin yarısını kapsıyor. O yüzden tecavüzün intikamı gayet kanlı ve seri bir şekilde alınıyor…
Daria Argento’nun çekip başrolünde Asia’ya rol verdiği ‘La Sindromi di Stendhal / Stendhal Sendromu ise tecavüze ve tecavüzcüye farklı bir açıdan bakıyor… Tecavüzcü sapık bir katilin peşine düşen kadın dedektif de tecavüzden kurtulamazsa ne olur? Bu film duygu olarak bütün katmanlara hitap ediyor, haz ile dehşet arasında gidip geliyor… Hazdan bahsetmişken Japon sinemasından bir filme dikkat çekmek de isabetli olacak. Okasu / Tecavüz adını taşıyan filmde ırzına geçilen genç bir kız, tatmin noktasını bir tek tecavüzcüsünde yakaladığını keşfediyor. Hem haz hem intikam için tecavüzcüsünün peşine düşüyor… Bıçak darbeleri ve haz çığlıkları beraberce geliyor.
Tecavüz genelde erkeğin kadına ettikleri anlamında anılıyor, beyazperde bu konuda biraz cinsiyetçi davranıyor. Erkeklerin uğradığı taciz ve tecavüzü anlatan filmlere American History X, Pulp Fiction, Deliverance ve erkeğin düştüğü konum itibariyle Disclosure / Taciz örnek gösterilebilir…